30/12/2011

Mutlu Yıllar / Yeni Yıl

Photobucket


2011 Yılı hem dünya, hem Türkiye hem de kişisel olarak zorlu geçti. Tsunamiler, depremler, seller doğal felaketler, finansal problemler bırakmadı peşimizi. Sağlık sorunları, 2010'un son ayına denk gelen dolayısıyla 2011'i etkileyen kuzenimin kaybı. Çok sevdiğim arkadaşımın ameliyatı, bir diğerinin annesinin hastalığı... Bir dönemin sonu diyorlar 2011-2012 için, 2012 ile ilgili yıllardır süren kehanetler var. Artık benim zamanım başlasın diyorum 2012 için. Sağlıklı olsun bütün aile fertlerim. En önemlisi sağlık çünkü. Dilerim hepimiz için dileklerimizin, hayallerimizin, ümit ettiğimiz şeylerin gerçekleşeceği bir yıl olsun 2012. Artık hak edenler hak ettikleri güzellikleri elde etsin. Yalancılar, sahte kişilikler yer almasın hayatımızda. Son olarak da Kpop starlarımız Türkiye'ye gelsin Gong YOO dizi çeksin :) Jun Woo Sung Tarih84'e aşık olsun düğün yapalım :) JYJ haklı davalarını kazansın.Wonder Girls Kore'ye dönsün. Hyun Bin sağ salim bitirsin askerliğini. Bunlara eklemek istediğiniz bir şey varsa siz de yorumlarınızda belirtirseniz sevinirim :)


Mutlu, sağlıklı, huzurlu, başarılı, bol kazançlı iyi bir yıl olsun :)


27/12/2011

Uçtu uçtu Gong YOO uçtu :)

Photobucket



Öpülür ki bu :)


25/12/2011

While You Were Sleeping/Çok Romantik Komedi


'Peter, bana Jack'e ne zaman aşık olduğumu sordu. Ben de ona sen uyurken dedim.'

Bu soğuk havalarda oturup bir film izlesem dedim. Ne izleyeceğime bir türlü karar veremedim. Sonunda kendimi eskinin bildik, tanıdık sıcaklığında buldum. While You Were Sleeping/Sen Uyurken 1995 yapımı bir romantik komedi. Tam noel zamanı izlensin diye yapılmış belki. Benim aklıma bu zamanda gelmesi tesadüf ama isabet oldu :)

Lucy metro istasyonunda gişe memurudur. Her gün gördüğü ama adını bile bilmediği bir adama platonik aşık olmuş onun hayatının erkeği ilan etmiştir. Peterı bir kazada metro raylarından ezilmekten son anda kurtarır. Hastanede bir yanlış anlaşılma sonucu Peterın nişanlısı olduğu sanılır. Peterın kalabalık ve şenlikli ailesi de bu duruma son derece sevinir. Dahası büyükten, küçüğe hepsi Lucy'i çok sevmiştir ve Lucyde onları. Bu sebeple bir türlü gerçeği söyleyemez.



Peter bir süre komada kalır. Bu süreçte aile ve Lucy daha da yakınlaşır. Hiç bir yakını olmayan, babasını sene önce kaybeden Lucy, özlemini çektiği bu aile sıcaklığına ve sevgisine çabucak alışır. Ailenin en küçük oğlu Jack ile Lucy arasında ilk andan itibaren bir yakınlaşma olur ama Peterın nişanlısı olduğunu düşündüğü için bir adım atamaz Jack ve bu çok sinir bozucudur. Biraz da Peter'ın nasıl bu kadar tatlı bir kız bulmuş olabileceği konusunda şaşkınlık yaşar. Güzel sıcak romantik bir film. Televizyonda da pek çok kez yayınlandı. İzleyin derim ben.


 -Ben oğlunuza aşık oldum.
-Eee biliyoruz.
-Hayır o oğlunuz değil,öbürü
-Naptın sen
-O hiçbir şey yapmadı...



20/12/2011

Two Broke Girls


Amerikan dizileri ile devam ediyoruz :) CBS kanalının bu sezon başında yayınladığı çok tutulunca sezon sonuna kadar anlaşma imzaladıkları dizi 'İki Meteliksiz Kız' diye çevirebiliriz sanırım. Max duygusal anlamda eksik, hayatını devam ettirmek için iki işte birden çalışan bir kızdır. Caroline zengin lüks yaşamından babasının vergi borçları yüzünden ayrılmak zorunda kalır. Brooklyne gelir. Tesadüf eseri Max ile tanışırlar arkadaş olurlar, aynı cafede çalışmaya başlarlar falan filan. Gidecek yeri olmayan Caroline, Maxin ev arkadaşı da olur. Maxin lezzetli Cupcakeler yaptığını gören Caroline bunu bir işe dönüştürme fikrini ortaya atar ve böylece iki kız birlikte bir gelecek planı yapmaya başlar. Bu da zamanla daha yakın arkadaş olmalarına sebep olur.


Maxin duygusal olduğunu belli etmeme çabası, Caroline'nin sevgi kelebeği halleri eğlenceli. Tabii cafenin sahibi Çinli Hun'da sevimlilikde sınır tanımıyor. Ben çok sevdim. Çok eğleniyorum izlerken. Umarım fazla uzatmazlar 2 sezon sürebilir bu dizi en fazla. İzleyelim diyorum :)


18/12/2011

Once Upon A Time / Gökten Üç Elma Düşmüş

Photobucket 

Ve sonsuza kadar mutlu yaşadılar... (?)


Masallara getirilen post modern, değişik bakış açılarını severim. Once Upon A Time bunlardan biri. ABC nin yeni sezon dizilerinden. Bildiğimiz masallara yeni bir yorum getiriyor. Daha önce pek çok masal uyarlaması izledim. Kimi fantastik, kimi korku, kimi sevimliydi. Once Upon A Time bunların arasında kendine sağlam bir yer edindi kısa sürede.

Photobucket

Emma Swan bir bail bondsman/ kefaletnamecidir. Ne bir arkadaşı ne de ailesi vardır. 28. Yaş gününde minik kremalı kekinin üzerindeki mumu üflerken artık yalnız olmamayı diler. Tam bu sırada kapı çalınır 10 yaşında adının Henry olduğunu söyleyen bir çocuk kapıda belirir. Kendisinin oğlu olduğunu söyler. Dahası var bu küçük çocuk Storybrooke adı verilen bir kasabada yaşıyordur. Söylediğine göre kasaba sakinleri aslında masal kahramanıdır. Bir büyü neticesinde modern dünyaya gelmişlerdir ve hiçbiri geçmişini hatırlamıyordur. Onlara yardım edebilecek tek kişi ise Emmadır. Emma’nın rolü ne mi? Emma Kötü kalpli kraliçenin lanetinden Snow White (Pamuk Prenses) ve Prince Charming (Yakışıklı Prens) in büyülü bir ağaç kovuğuna saklayarak kurtardıkları kızıdır. Emma bu lanetli büyüyü bozabilecek tek kişidir.

Masal diyarında modern dünyaya geçiş en büyük ceza, en büyük lanet olsa gerek. Masallarda kötülerin kim oldukları, nerede oldukları ve ne yapacakları açık ve nettir. Kötülüğün de bir adabı vardır aslında. Düşün ki, kötünün ve iyinin keskin çizgilerle ayrılmadığı, kimden zarar geleceğini kestiremediğiniz bir dünyaya gönderiliyorsunuz. Kaos, karmaşa, hırsla dolu bir dünya. Masal Diyarına geri dönüşlerde sahneler ne kadar renkli ve aydınlık ise Storybrooke o kadar karanlık ve kasvetli. Bu da iki dünya arasındaki farkı daha net ortaya koyuyor.

Photobucket

Photobucket
Ayrıca modern dünyada kötülerin para, güç ve bağlantıları sayesinde sözlerinin geçtiğini görmek de çok mantıklı ve zekice bir uyarlama. Hayatımda hiçbir kötü karaktere bu kadar hayranlık duymamıştım ama Modern dünyada belediye başkanı olan, Kötü Kalpli Kraliçenin –aslında oyuncunun sanırım- diksiyonu o kadar güzel ki. Alt yazısız online izliyorum genelde ve çok net anlıyorum sözcüklerini. Bir de zarafetine giysilerine bayılıyorum. Dizideki karakterlerin adları, masal dünyasındakinden farklı ama aslında isimlerin anlamları bağlantılı.



  • Marry Margaret Blanchard (Pamuk Prenses-Snow White) Blanchar Fransıca beyaz anlamına gelen ‘blanc’ ya da ‘blanche’ sözcüğünden türemiştir. Marry Margaret gerçekten yaşamış bir karakter. Tam adı Maria Sophia Margaretha Catharina Freifräulein von Erthal 15 Haziran 1729 Almanya- Bavyera’da doğmuş, Pamuk Prenses hikâyesinin esinlendiği düşünülen bir kadın. Castle of Lohr –Lohr Kalesinde yaşayan bu genç kadın iyi kalbiyle bilinirmiş. 7 cücelerin ise o bölgede çalışan ufak tefek maden işçilerinden esinlediği düşünülüyor. Çünkü maden ocakları çok dar ve sığabilmek için zayıf ve ufak tefek bir yapıya sahip olmak gerekiyormuş. Camdan tabut ayrıntısı içinde o dönemde bölgede yaygın olan cam işçiliğinden ilham alınmış olması mümkün görünüyor.


  • Regina Milss (Evil Queen-Kötü Kraliçe) Regina Latince ‘Kraliçe’ anlamında gelen bir bayan ismi. Milss ise Yunanca ‘Milo' sözcüğünü çağrıştıyor ki modern Yunanca’da ‘elma’ anlamına geliyor. Bu durum Kraliçenin, Pamuk Prensesi elma ile zehirlemesine gönderme yapıyor.


  • Mr. Gold, hatırlarsanız hikâyede  Rumpelstiltskin samanı altına çeviriyordu.


  • Ruby (Red Hiding Hood-Kırmızı Başlıklı Kız) Ruby, yakut demek. Mücevher skalasından, pembeden, kan kırmızısına kadar farklı tonlarda bulunur.


  • Ashley Boyd (Cinderella-Sindirella) 'Cinders' bazı maddelerin tamamen küle dönüşmeden  bir önceki aşamasında aldıkları şekildir. Yine bir çeşit kül olarak tanımlanabilir. Boyd; Galler dilinde 'buidhe' sözcüğünden türemiştir. Bu da 'sarı saçlı' anlamına gelir.


  • Archie Hooper (Jiminy Cricket-Cır Cır Böceği) İlk olarak Pinokyo hikâyesinde Pinokyonun vicdanı olarak ortaya çıkmış. 'Hoop' hoplamak demek. Cırcır böcekleri genelde hoplaya, zıplaya dolaşırlar.

Bu arada Şerifin aksanı ve kendisi şahane. Yakışıklı Prensi de rahatlıkla oynayabilirdi :) Once Upon A Time Türkiye'de Dizimax de gösteriliyormuş.


Araştırırken bir sürü değişik Cinderella uyarlamasına denk geldim. Çok ilginç yazılar okudum. Şahsen masalların çıkış noktasını merak ettim. Denk geldiğim ve merakla beklediğim iki uyarlama var. Biri Julia Roberts'ın Pamuk Prensesi diğeri de, Snow White and Hunstman Kristen Stewardın oynadığı, Avcı ve Pamuk Prenses odaklı olan.



<


09/12/2011

Çok Yönlü Blogger Mimi


Sevgili Bez Cadıları/OhYoonJoo, Masalevi, Madampatapuff   beni çok yönlü blogger ödülüne layık görüp mimlemişler. Çookk teşekkür ederim. Kendim hakkında 7 gerçek anlatmam gerekiyormuş bir de :) Başlayalım bakalım...




  1. Her sene bu sefer kesin kullanacağım diye bir sürü kozmetik ürünü alıyorum. Hiçbirini kullanamadan atıyorum çünkü bozuluyor :)

  2. Kısır çok severim en çok annemin yaptığını severim o da bazen sadece benim için kazanla yapar :P Başka hiç bir şey yemeden sabahtan akşama kadar gidip, gelip onu yerim :)

  3. Kitaplar alıyor, uzun süre okumuyor bu süre içinde de acayip vicdan azabı duyuyorum.

  4. Kötümserim, karamsarım en ufak bir moral bozukluğunda içime kaçarım. Hayatta herşey bana karşı gibi gelir. Biraz drama kraliçeliği var sanırım :)

  5. Herkesi kolay, kolay sevmem, herkeste beni sevmez. Bazı insanlara göre dünyanın en sevimsiz ve sıkıcı insanı olabilirim.

  6. Gong Yoo'yu çok severim ha ha büyük sırrım açığa çıktı işte. Kimse bilmiyordu bunu :)

  7. İki kalas bir heves blog açıp, kendi üslubunu oluşturmayan oradan buradan arakladığı cümlelerle yazı yazmaya çalışanlardan hiç haz etmiyorum. Bunlar genelde ergen oluyor, o yüzden büyüyünce geçer diye umuyorum :)


Gelelim ödül dağılımına beni mimleyen arkadaşlar zaten keyifle okuduğum, yorum yaptığım blogcular onları saymıyorum bile :)

1. Şimdi bu blog sahibiyle yakınlığımızı bilmeyen yok ama çok daha öncesinde benim için sadece bir okuyucuydu. İlk ödülün ona gitmesi tamamen objektif bir değerlendirme bunu söylemeliyim. Çok yönlü deyince aklıma gelen ilk kişi, o kadar çok farklı ilgi alanı var ki, yoruluyorum takip ederken Pudra Tozu


2. Tek şikayetim çok kısa yazması onun dışında konsept yazıları ile farkını ortaya koyan Aslı'nın Güncesi  ikinci ödülün sahibi oluyor. Biraz daha uzun yazabilsen keşke :)


3. Lee Sung Gi deyince aklıma gelen tek isim. Hikayesini takip ettiğim tek blogger :) alkışlar eşliğine Astrea'nın Atlasına ödülünü veriyoruz :)


4. Büyüyünce doktor olacak o. Aslında oldu bile :) Dördüncü ödülün sahibi: Güzel kızım Bunu Sevdim.


5. Uzaktan al haberi'nin bir diğer yazarı, Kpop yazıları ile bilgi dağarcığımızı geliştiren ilk nesil blogculardan nickinden bile çok yönlü olduğunu anlayabileceğimiz  Kimbapsuşi


6. Genç bir blogcu, yazılarından ne kadar gerçek ve tutarlı olduğu anlaşılıyor. Sanal bile olsa insanın kendi gizleyemediğinin bir örneği. Beğenerek takip ediyorum. Naysting


7. Tanışır, tanışmaz çok sevdim kendisini tek derdim çok ama çok uzun yazması :) So Ji Sub deyince akla gelen tek isim oldu. So Ji ile ilgili aradığınız her türlü bilgi A dan Z'ye Kaktüs Çiçeğinde bulabilirsiniz.


8. Wordpressten, bloggera geçince üzerindeki rehaveti attığını gördüğüm, her türlü zorluğun üstesinden gelebilecek kadar güçlü, kendi kendini övmeye bayılan Miss. Nefertiti :)


9. Gezer, tozar, okur, izler, diker, pişirir ama en çok gezer :) George Clooney sevdalısı, düşes ruhlu Seyhandan


10. Her türlü filmi kendi üslubunca yorumlayan, aşırıya kaçmadıkça argonun yakıştığı bir isim. Çok umarsız görünse de büyüklere saygıda kusur etmeyen, Ankara deyince aklıma ilk gelen Mavi


11. Bu da benden olsun çünkü çok severek okuyorum. Doğal, sempatik, içten, kompleksiz, kırtasiye delisi bir hatun :) Serrose Yolun Neresindeyim


07/12/2011

İmparatorluk Çökerken İstanbul'da Bir Yahudi Ailesi



1492’de İspanya’da sürülen Yahudiler için İstanbul’un adı 20. yüzyılın eşiğinde hala Konstantinopolis’tir. Rebecca Gatenyo bu şehirde, kuşakların birbirini izlediği ve benzeştiği bir buena familia’da (iyi aile) dünyaya gelir. Bu roman, Haliç kıyılarında donmuş gibi görünen zamana karşı bir sabırsızlık çığlığıdır. Üçlü bir laneti dile getirir; kadın, doğulu ve Yahudi olarak doğmuş olmanın sıkıntısıdır bu, bir de tarihin tuzağına düşmüş bir cemaate ait olmanın. Ana dili, İspanyolca ve Alliance İsraelite Üniverselle’in dayattığı Fransız kültürü arasında parçalanan Rebecca bizi sonsuz bir özgürlük arayışının peşinde Asya’dan Avrupa’ya ve Amerika’ya sürüklüyor. Bu süreç Birinci Dünya Savaşı, aile dramları ve Osmanlı azınlıklarının toptan göçü ile sarsılacaktır. Doğduğu dünyanın ilerisinde olan, onun tarafından dışlanan Rebecca yaşamak için ihtiyaç duyduğu sevgiye ve kabule ulaşmayı başarabilecek mi?



Uzun zamandır okunmayı bekleyen kitaplardandı 'İstanbulda Bir Yahudi Ailesi'  Ne zaman aldığımı hatırlamıyorum. Benim için özeti: Drama Kraliçesi Rebecca'nın hikayesi. Evet zorluklar, sıkıntılar kadın olmanın getirdiği ekstra yükler var ama bütün bunları sadece kendi yaşamış gibi davranıyor. Özgüvensiz, cesur ama tedirgin. Konu fazla uzamış bence. Bir de alt metinde 'ah zavallı Ermeniler' durumu var. Umutla başlamıştım ama bir süre sonra kastı. Bitsin diye okudum resmen. Fakat kötü de diyemem. Arada İspanyolca kelimelerin, deyişlerin olması kitabı benim için daha katlanılır, daha cazip kılan etkenlerden.  Merak ettiğim Fransa'da yaşayan yazar Türkiye'de hiç bulunmuş mu? Zannetmiyorum ama emin de değilim. Kadınlık hallerini daha ön plana çıkarmak isteyen yazar sadece buna odaklanmamış. Rebecca'nın yaşamında onu bakış açısıyla, o döneme, dönemin sosyal ve politik meselelerine değiniyor. Neticede ilginç bir kitap. Bu türü sevenler için okuması keyifli olabilir.


30/11/2011

Gong Yoo 32nd Blue Dragon Movie Awards

Pazar akşamıydı sanırım Gong Yoo 32. Blue Dragon Film Ödüllerine katıldı. Ödüllere ve ödül törenlerine mesafeli yaklaşan Gong YOO bu yıl gerek gişede, gerekse sosyal ve kültürel anlamda büyük ses getiren filmi Dogani ile, 2011 in sonuna damgasını vurdu. En iyi aktör dalında ödüle aday gösterilen Gong YOO törene çocuk oyuncularla geldi. Sanki mutlu bir aile babası gibi iki küçük kızı ellerinden tutuyordu. Ergenliğe adım atmak üzere olan delikanlı da tam arkalarından takip ediyordu onları. Bir de filmin yönetmeni var yanlarında ama o gereksiz bir ayrıntı :) Onu saymazsak mutlu bir aile gibiler :) Tam anlamasam da kırmızı halı geçişsinde Gong Yoo ve Dogani filminden oldukça övgü ile söz edilmiş.


Photobucket


Dogani oyuncuları bir sonraki sunucuları davet etmek için sahneye çıktılar. Aman pek de çıtı pıtılar :) Bu esnada Gong YOO'ya ve diğer oyunculara teşekkür ettiler. Sonra Gong YOO oppa bize oyuncak ayı hediye etti, ben de ona onun adını verdim demiş küçük kızlardan biri :) Çocukları izlerken yüzündeki gülümsemeye engel olamayan YOOppa ileride çok iyi bir baba olacağının sinyallerini de bu sevgi dolu bakışlarla vermiş oluyor.


Photobucket


En iyi Aktör dalında aday olan fakat ödülü Arrow filmi ile Park Hae Il'e kaptıran Gong YOO popülerlik ödülü aldı. Teselli ikramiyesi gibi o ne? İtiraz ediyorum şike var şike :) Zaten Park Hae Il de bir şaşırdı, kendisinin kazanmasına : ) Gong YOO ve Goo Soo sahneye çıktıklarında ortalığı yıkıp geçtiler. Gerçekten! Gong YOO kendileri ile birlikte ödül alan Choi Kang Hee'nin (Protect The Boss) eteğine bastı iki kez :) Go Soo nerede duracağını bilemedi. Burnu mu aktı? Duygulandı mı? Bilemedim. Ama mendile ihtiyacı oldu :D Sümüklü Go Soo ha ha. Bir de isimleri birbirine benziyor ya, sunucu Go Soo-shi ya da Gong Yoo-shi deyince ikisi birden baktılar. Çok komikti.



Ödül töreninin ardından 26 Kasım'da (2011) resmi fan clubu Yoo&I sitesine mesaj bırakan Gong Yoo hayranlarına teşekkür etti. Ödül sırasında onlardan bahsetmeyi unuttuğu için pişman olduğunu da ekledi. Geç olsa da kariyerinin 10. Yıldönümünde aktör Gong Yoo ve sıradan vatandaş Gong Ji Cheol olarak verdikleri desteğe teşekkür eden Gong Yoo gücünü hayranlarından aldığını söylemiş. Hepsini çok sevdiğini yazmış. (bizde seniiiiiii :P) Pankartlar, tezahüratlar çok güzeldi etkilendim demiş. Bütün gece gülümsediğini ve rol yapmadığını içten gülümsediğini de söylemeyi unutmamış. Gerçek bir ilerleme kaydettiğini, kendisini bile kendiyle gurur duyduğunu anlatmış. Daha önce çalıştığı oyuncularla da bu konuda konuşmak ilginçti demiş.


Ödüllerden çok hoşlanmadığını ama geçen geceki ödülün ona ilham verdiğini de yazmış. Çok hızla ilerleyen biri değilim, bu yüzden sıkılabilirsiniz ama bıkmadan beni desteklediğiniz ve bazen bana yol gösterdiğiniz için teşekkür ederim demiş. Evet Gong Yoo'cum şu hız meselesine ben de biraz takığım. 2 sene oldu askerden döneli. Hala bir dizi bekliyoruz. Bak 2012 de marduk kehanetleri falan diyorlar. Dünyanın sonu gelecek diyorlar. Bir dizi çek bari de dünya gözüyle izleyelim seni bir kez daha : ) Mazallah ölürüz, kalırız gözlerimiz açık gider valla. Demedi deme :)




25/11/2011

Yoon Eun Hye / Bu kadar güzel olunmaz kızımm :)

Pek çoğumuzun 'Düşlerimin Prensi' dizisi ile tanığı Yoon Eun Hye yine bir çok kişinin sevdiği, beğendiği aktristlerden hatta öyle ki Gong Yoo ile beraber olsalar gerçekten, üzülmem. Coffee Princeteki kimyaları müthişti. Kızımızın oyunculuğuna da söylecek sözümüz yok. Bugüne kadar öyle 'büyük yakışıklılardan' kimseyle adı da anılmadı. Takdirimizi kazanmış bir insandır kendisi :) Ama son zamanlar bir haller geldi üzerine. Artık ailemizin masum kızı imajından mı sıkıldı? Yoksa birilerine mesaj mı vermeye çalışıyor? Orası muamma ama photoshoplu olmasını ümid ettiğim bu fotoğraflarla hayranlarını şaşırttı. Kızın resimlerine photoshopludur derken makarnaları, tatlıları yiyip yan gelip yatmayı ihmal etmiyorum tabii. Resim hilesi canıım :) Tamam illaki vardır bir kaç ufak düzeltme ama kız doğal güzel.



Bir de Big Bang üyesi, sert ve uzak duruşuyla kızların aklını başından alan T.O.P ile bir dergi çekimi yapmış. T.O.P hayranları eminim tırnaklarını kemirmiştir :) Fotoğraflar fena ama estetik olarak bakarsak gayet başarılı :) Bu kıza bir haller oldu ama hadi hayırlısı diyorum ha ha :)




22/11/2011

Kızarmış Yeşil Domatesler/Pazar Gecesi Sineması

Photobucket



Bir zamanlar burada bir göl vardı ve kasabanın hemen dışındaydı. Oraya yüzmeye, balık avlamaya ve kano sürmeye giderdik. Bir kasım günü büyük bir ördek sürüsü geldi ve gölün üstüne kondu. Sonra sıcaklık o kadar çabuk düştü ki göl anında dondu. Ördekler de uçtular ve gölü de yanlarında götürdüler ve o gölün şimdi Georgiada bir yerde olduğunu duydum. Bir düşünsene...


Yılların ötesinden gelen bu filmi hatırlamama sebep Naysting blogudur :) Yıllar önce Star Tv pek çok kez yayınlamıştı bu filmi. En son Tv8 de izlediğimi hatırlıyorum. 1920'ler Amerikasında Alabama'da geçen hikâye iki kadının dostluğunu ve çevrelerindeki insanlarla olan ilişkisini anlatıyor. Fried Green Tomatoes at the Whistle Stop Cafe isimli kitaptan esinlenen film en iyi uyarlama senaryo dalında Oscar ödülü almış.




Evliliği yolunda gitmeyen ve orta yaş bunalımına giren Evelyn Couch, bir bakımevinde tesadüfen tanıştığı Ninny ile arkadaş olur. Onu her ziyaret edişinde, Ninny gençliğinde tanık olduğu bir dostluğun öyküsünü anlatır: 1920'ler Amerika'sında, siyah-beyaz çatışmasının en yoğun olarak yaşandığı günlerde, birçok zorluğa göğüs geren Idgie ve Ruth'un dostluğunun... Bu iki kadının öyküsünden ilham alan Evelyn, Ninny'nin de yardımıyla kendi sorunlarının üstesinden gelmeyi başaracak ve hayata yeniden tutunacaktır.




Photobucket


Idgie'nin büyük hayranlık duyduğu çok sevdiği ağabeyi bir tren kazasında ölünce yıkılıyor ve hayat onun için hiç bir zaman eskisi gibi olmuyor. Ağabeyinin o zamanki sevgilisi Ruth bir süre sonra kasabaya geliyor. Hayır işlerinde yer almak ve İdgie'ye yardım edebilmek için.


İki kadın arasındaki güçlü dostluk ön planda olsa da filmin alt metninde üstü kapalı le.zbiyenlik konusu işleniyor. İlk izlediğimiz yıllarda küçüktük elbette anlamadık. Hatta bana acaba mı? dedirten bir sahne ile ilgili yönetmenin yorumunu okudum sanırım Vikipedideydi. O sahnenin iki kadın arasındaki sembolik/temsili bir 'aşk' sahnesi olduğunu söylemiş. Idgie tam bir erkek fatma. Ruth tam bir hanımefendi. İkisi arasında tanımı ne olursa olsun güçlü bir sevgi bağı var.


Photobucket


Bütün bir yazı kasabada geçiren Ruth yaz sonunda evlenmek üzere evine döner. Idgie onu uzaktan kalbi kırık bir şekilde izler. Bir süre sonra Ruth'un kocasından şiddet görmesi sebebiyle Ruthu alır ve kasabaya getirirler. Bir cafe açarlar ve o cafe kasabanın kalbi olur adeta.


Photobucket


Photobucket


Evely'nin sorunluğu evliliği, özgüvensizliği ve hayattan bezmiş hali Ruth ve Idgie'nin hikayesi ile farklı bir boyut kazanır. Hikayenin ilerleyişi ile beraber Eveylyn kendini isteklerini, keşfeder. Özgüvenini kazanır. Fazla anlatıp da tadını kaçırmak istemiyorum. Ruth ve İdgie sadece kendilerinin değil çevrelerindeki insanların hayatında izler bırakır.


Sıcak, eskilerden güzel bir film. Hatırlayanlar bilir Parliment Pazar Gecesi Sineması olurdu 90'larda Star Tv de. Tam o kuşakta yayınlanan filmlerden. Hem de bir Pazar günü sadece hatırlamak için bir kaç sahnesine bakayım derken, kendimi filmi baştan sona izlerken buldum. İzleyin diyorum. Her seferinde 'çook güzel' diyerek seyrediyorum ben bu filmi.


Bir de internette gezinirken böyle bir yazı gördüm. Beğendim bir göz atın derim.


Bu da bonus olsun :)

Photobucket

21/11/2011

Ju Ji Hoon döndü yuppii :)



Bugün itibariyle 'Düşlerimin Prensi' Prens Shin rolü ile Türk izleyicisinin tanıdığı Ju Ji Hoon 2 yıl askerlik görevini tamamlayıp sivil hayata geri döndü. İlk işi fan meeting düzenlemek olacak 27 Kasımda. Hatırlamayanlar varsa, Ji Hoon 2009 yılında uyuşturucu kullanmak suçu ile ilgili sorgulanmıştı. Bir daha aynı suçu tekrar etmemesi şartı ile serbest bırakılmış akabinde hemen askere gitmişti. Hala üç büyük kanalın yasaklı listesinde olan Ji Hoon bir müzikal projesi ile dönüş yapacak. Ehh bekleyenlerin gözü aydın diyorum :)


15/11/2011

Wonder Girls vs Girls Generation/Queens Are Back



'Please be my baby... Make me your lady'



Kore kız grupları arasında en sevdiğimin Wonder Girls olduğunu bir kaç kez belirmiştim. Kendimi hayran olarak tanımlamasam da seviyorum bu kızları. 2 yıldır Amerika'da bulunan Wonder Girls yeni albümlerinin tanıtımı için Kore'ye döndü. Müzikle alakam kulağıma hoş geleni dinlerimden öteye gitmediği için bu düşünceyi takip eden yorumlar yapacağım :) Hani yani 'bilmem ne soundu' falan gibi bir şey beklemeyin. Uyarayım da. Kore kız gruplarının şarkılarının çoğu benim için 'la la la' erkekler içinse 'na na na' dan öteye geçmeyen leblebi çekirdek kıvamında şarkılardı. Birkaç istisna var elbet ama onlar örnek teşkil etmiyor ne yazık ki.


Koreliler'in ne kadar Amerikan hayranı olduğunu bilmeyen yoktur herhalde. Şimdi yeni trend ünlü grupların Amerika'ya açılması. Aslında dünyadaki pek çok müzisyenin hayalidir Amerika'da çıkış yapmak orada dinlenmek. Çünkü, Amerika demek dünyaya açılan kapı demektir. Çok konuşuldu Wonder Girls hakkında. Kimse onları umursamıyor ABD'de dendi. Başarısız oldular, çuvalladırlar dendi. Halbu ki bu kızlar daha yolun çok başında. Tabii heyecanlı fan gruplarına bakarsanız Amerika'yı sallayıp geçtiklerini düşünebilirsiniz ha ha :)



Kızların promosyon dönemi olması sebebiyle pek çok röportaj veriyorlar. Büyük Tv programlarında yer alıyorlar. İlk kez dönüşleri Kore'nin diğer büyük kız gruplarından Girls Generations/So Nyuh Shi Dae ile aynı zamana denk geldi. Ayrıca Girls Generations da Amerika'da çıkış yapmak üzere hazırlanıyor. Ufukta Fan Wars Volume 1 görünüyor hazırlık olmak lazım :D Wonder Girls bu geçen sürede ne kadar olgunlaştıklarını kanıtlacasına GG ile ilgili sorulan sorulara, 'Onlar bir boşluğu, dolduruyor biz başka bir boşluğu' diyor. Müzik olarakta çıkış parçası olarak seçtikleri Be My Baby klasik Kpop tarzını sürdürse de 'Me in' farklı ve dünya çapında tutabilecek bir şarkı olabilir bence.


Yalnız şu albüm fotolarında Sohee'nin sürekli ortada olmasının nedenini çözemedim. Üstelik elini ağzına götürdüğü fotolarda seksi bile değil. Komik olmuş. WG en sevmediğim üyesi. O tombul yanakları, çocuksu ifadesi ile orta yaş üstü erkek hayranların beğenisine hitap ettiğini biliyoruz. Bunu korkunç bulduğumu da ifade etmek isterim.



'Hey, beautiful boy, let me love you righ now!'



Klas olmakla, ucuz olmak, seksi olmakla, basit olmak arasına ince bir fark var bence. Wonder Girls ve Girls Generations alımlı ve seksi kızlar. Ama misal Hyuna kısa metrajlı p...n..o çekmiş gibiydi 'Bubble Pop' klibinde. Wonder Girls bu albümde Beyonce'nin koreografı ile çalışmış. Yine Kpopta alışmadık bir durum olarak Yenny ve Yubin'in şarkılarda katkısı var. G.N.O Yenny'nin Rihanna'dan LFMO gibi Amerikan gruplarından esinlerek yazdığı bir şarkı. Çok eğlenceli. Tam 'Girl Power' mesajı veriyor.




'Girls’ night out gonna burn this house tonight'


... We just came to dance, we dance, we dance



Girls Generations Ted Riley ile çalışıyor, İngilizce şarkıları için. Twitter hesabında Wonder Girls'e laf atan ünlü prodüktör WG hayranlarının tepkisiyle karşılaştı . Fakat kızlar 'Bizi tanıyor olması bile önemli' diyerek bu olayı zekice geçiştirmeyi başardı. Girls Generaitons ne yapacak bekleyip göreceğiz. Ama dil çok önemli bir faktör ve 9 kızdan sadece 2 tanesi akıcı şekilde İngilizce konuşabiliyor. WG'nin 2.5 yıldır attığı bir temel var ortada. Bakalım Amerikan piyasasında kim tutunabilecek. SM Entertainment'ın altın yumurtlayan tavuğu Girls Generations mı? Yoksa JYPE'nin en büyük kozu Wonder Girls mü?




'I know life is a mystery, I'm gonna make history...


 I‘m taking it from the start'



 

Aslında bu iki grup hakkında daha çok şey söylemek isterdim ama okuduğum röportajlar hep çok uzun ve dediğim gibi çok fazla müzik bilgim yok. Özetle Wonder Girlsün yeni albümünü beğendim. GG ise güzel kızlar diyorum, iyi şanslar diliyorum :)


10/11/2011

Scent Of Woman Türkçe (Online)

Photobucket

Arkadaşlar söylemeyi unuttum, Asyadizi.com dan Scent of Womanı çevirisi tamamlanmış bir şekilde online izleyebilirsiniz. İndirmeyen ya da indirmekle uğraşmak istemeyenler için iyi bir seçenek.



http://www.asyadizi.com/ezgidizi/scent-of-a-woman-izle


 

02/11/2011

Zenkai Girl - Zeki kızın aşkla imtihanı :)



Ayukawa Wakaba, zirveye çıkma hırsıyla dolu uluslararası bir avukattır. Bir hukuk ofisinde iş bulduktan sonra, patronu (Yakushimaru Hiroko) ona beklenmedik bir görev verir: Patronun 5 yaşındaki kızına bakmak. Wakaba kariyerinde başarılı olmak için görevi yerine getirmeye heveslidir. Kızı anaokuluna götürürken, karısından boşandıktan sonra oğlunu büyüten genç bir adamla (Nishikido) karşılaşır. Her ikisi de çocukları izlemekle uğraşırken, aşk onların arasında yavaş yavaş gelişmeye başlar.



Bu ayakkabılar ne ya, fırıncı küreği gibi. 45 numara falan olmalı ha ha :)


Japon sever arkadaşlara bunu bana daha önce önermedikleri için kızdım. Sonra baktım yeni bir diziymiş Ağustosta başlayıp, Eylül ayında bitmiş. Ben hiç bir bölümünü atlamadan izledim. Gerçekten çok sevdim. Ufak, tefek şeyler vardı yine ama alışılagelmiş 'kawai' haller yoktu dizide. Belki de çocuklar yeterince şirin olduğu için büyüklerin gereksiz, yapmacık sevimlilik hallerine yer vermeye gerek görmemişlerdir.



Çocuklar o kadar akıllı ama o bir o kadar çok bilmişlerdi ki. Zaten yetişkinler sürekli ayar yiyorlardı çocuklardan. Ne oluyoruz arkadaşım dedim. Ama küçük şımarık prenses çok tatlıydı. Ayukawa bu bebek bakıcılığı işini avukatlık kariyerine giden yolda bir sınav olarak görüyor. Çok büyük hedefleri var.



5 Yaşındaki küçük kız Ayakawa'ya diyor ki: Senin için çok üzülüyorum, çok safsın vs. Aykawa'da başını dik tutuyor her zamanki gibi ve 5 yaşında ki bir çocuktan daha fazla hayat tecrübem var diyor. Öyle mi ? Diyor küçük kız. Ben ilk öpücüğümü 5 yaşında aldım ya sen? Ben bu kısımda koptum resmen. Bacak kadar kızın söylediğine bakar mısnız? Böyle akıllı bir çocuğunun olması da zor :) Küçük mikrop :) Mikrop ama çok yalnız bir çocuk, çok meşgul bir annesi var. Sürekli bakıcı değiştiriyor ve oda artık isimlerini öğrenmeye bile gerek görmüyor. Nasıl olsa gidecekler diye. Bu ikilinin yetişkinler gibi iletişim kurması, sonunda aralarında bir bağ oluşması çok tatlıydı.


'Şimdiden anlaşalım çocukları sevmiyorum.'



Ayawa Akaba'nın gelecek planları arasında kriterlerinin hiç birine uymayan bekar bir babaya aşık olmak yoktu. Peki buna rağmen neden bu 'işe yaramaz' adamı kafasında atamıyor ki? Çooookk saçma :))



Açıkçası fazla bir şey söylemek istemiyorum. Eğlenceli bir Japon dizisi. Kısacık zaten 11 bölüm, bir oturuşta bitirebilecek arkadaşlar olduğunu biliyorum :) Aa bir de Japon dizilerinde dudaklarını sıkı, sıkı kapatıp, birbirine değdirince öpüşmüş sayılıyorlar ya... İşte bu dizide o yoktu. O yüzden bir kez daha sevdim :) İzleyin diyorum son kez.


29/10/2011

Kız ne olmuş ne olmuş? :) / Uzaktan Al Haberi

İlk nesil blogculardan olarak tabir ettiğim, o yüzden bende yeri farklı olan sevgili Astrea ve Kimbapsuşi yeni bir blog açmışlar. İkisiyle de yüz, yüze tanışma şansını da elde ettim. Bloglarında ne kadar özgün ve doğallarsa gerçekte de öyleler. Sadece Kore değil, Uzakdoğu ile ilgili bütün magazin haberlerini Türkçe olarak sizlere getirmeyi garanti ediyorlar. Bundan sonra bu ne diyor kardeş, ben anlamadım derdine son! Google Translate'in alay edercesine sunduğu cümlelere son! Uzaktan Al Haberi en son dedikoduları bir magazin muhabiri ısrarcılığıyla ekranlarınıza getiriyor. Tabii bilgisayar ekranlarına :) Koşun, koşun bakın Oppanız ne yapmış? :)



Bu arada TAKLİTLERİNDEN SAKININIZ :D


http://uzaktanalhaberi.blogspot.com/


 

23/10/2011

Gong YOO- Kanu Cafe

Gong Yoo canım sen dizi falan çekme olur mu? Reklam çek, hem daha çok para var. Ayrıca daha az yorucu :) Videolara bakıyorum ve diyorum ki; tamam bir insan sevimli olur, yakışıklı olur, olur da arkadaşım bu kadar mı olur? :) Kanu Cafe 'Dünyanın en küçük cafesi' sloganıyla çıkış yapıyor. Görünen o ki Gong Yoo bu Coffee Prince imajından daha çok iş çıkaracak :)


16/10/2011

Gong YOO 30 sn. Mango Six Reklamı


Gong Yoo'nun son filmi listelerde bir numarada yer almaya devam ederken, kendisi boş durmamış, resmi modeli-yüzü olduğu Mango Six Cafenin reklam çekimlerinde rol almış. Ofisin ortasında çıkan mango ağacıyla ne anlatılmak istediğini anlamadım. Açıkçası bir çaba sarfettiğimi de söyleyemem. :) Söz konusu Gong Yoo ise gerisi teferruattır diyerek, sizi bu güzel reklamla baş, başa bırakıyorum :)

14/10/2011

Scent Of A Woman / Kim Sun Ah ROCKS

Image and video hosting by TinyPic 
Scent Of Woman aynı adı taşıyan muhteşem filmden Tango temasını almış fakat başka bir benzerliği yok önce bunu söyleyeyim. Lee Dong Wook'un asker dönüşü ilk projesi olma özelliğini taşıyor. Başlamadan önce güzel bir giriş yapalım :) Wookie askerden döndü dönmesine ama bu sürede boş oturmadığını hayranlarına gösterdi.


Evet bu hoş girişten sonra dizinin konusuna gelebiliriz :)



Photobucket

Lee Yon Jae: 34 yaşında bekâr bir kadındır. 10 Yıldır bir turizm şirketinde çalışmaktadır ve şartlar daha farklı olsaydı bir 10 yıl daha şikayet etmeden çalışabilecek bir yapıdadır. Ancak Lee Yon Jae'nin hayatı kanser olduğunu öğrenmesiyle alt üst olur.

Photobucket

Photobucket

Kang Ji Wook: Turizm şirketinin patronu. Alışık olduğumuz üzere soğuk ve mesafeli. Cheabol olmanın birinci kuralı bu sanırım. :) Ortak iş yapacakları şirketin sahibinin kızıyla nişanlıdır. Anlaşmalı bir evlilik planlıyorlar. Lee Yoon Jae ile Okinawa'da karşılaşır. Aralarında bir elektriklenme olur.

Photobucket

Im Se Kyeong: Kibirli, agresif, egosu yüksek. Birini sevmiş  geçmişte ve beklemediği bir şekilde kalbi kırılmış. Lee Yoon Jae ile yolları bir proje dolayısıyla kesişir. Tahmin edebileceğiniz üzere hiç de hoş bir karşılaşma yaşamazlar. Dizideki cadı kontenjanın dolduruyor kendisi :)

Photobucket
Choi Eun Suk: Lee Yoon Jae'nin çocukluk arkadaşı, onkoloji doktoru. İşinde iyi olmasına karşın empati ve sempatiden yoksun bir adamdır. Hiç bir duygu belirtisi göstermeden hastaya öleceğini söyleyebilir. Acımasız olmaktan ziyade, fazla direk, düz mantık olarak değerlendirelebilir. Meğer aşıkmış Yoon Jae'ye hiç söylememiş.

Lee Yoon Jae sadece 6 aylık ömrü kaldığını öğrenince bugüne kadar biriktirdiği bütün paraları harcamayı göze alarak, önce bir tatile çıkıyor. Takdir edilmediği, saygı duyulmadığı işyerinden istifa ediyor üstelik. Daha kötüsü olamaz diye düşününce sakin bir ruh haline bürünüyor elbette.


En başta Queen Latifah- Holiday in Romance tarzı bir dizi zannettim. Birinci bölüm boyunca, bir yanlışlık olduğunu anlayacaklar ama bir şekilde Yoon Jae'ye söyleyemeyecekler diye bekledim. Öyle olmadı. Kim Sun Ah'yı bugüne kadar hep romantik komedilerde izlediğim için belki böyle bir beklenti içine girdim. Neyse ki her işte olduğu gibi Kim Sun Ah bu rolün de üstesinden başarıyla gelmiş. Muhteşemdi.

Hoyratça kullandığımız zamanların, kırdığımız insanların, yarına ertelediğimiz isteklerin, telafisi olacağını düşünürüz çoğu zaman, peki ya bir yarın yoksa? Yoon Jae kendine ölmeden önce yapılacaklar listesi hazırlıyor. Bunların arasında: Aşık olmak, seyahat etmek, annesini yeniden evlendirmek, tango öğrenmek, kendisini üzenlerden intikam almak ve sonunda sevdiği adamın kollarında gözlerini yummak var.

Her normal Kore dizisi gibi bu da çok eğlenceli başladı. Üstelik prodüksiyona ciddi para harcadıkları belli. Japonya'ya gidip çekim yapmak para istiyor. Öyle iki cafe, bir kuleyle olacak iş değil :) Artı çekim kalitesi çok yüksek. Ekranda oyuncuların vücudundaki her türlü detayı-kusuru görebiliyorsunuz. Biraz sonra açıklayacağım :) Bu arada çiftimiz bu seyahatte 'tanışıyorlar'



Yoon Jae'nin babası da kanserden ölmüş bu yüzden annesine söylemekte çok zorlanıyor. Dram deyince insan bir geri çekiliyor, zaten çok üzücü olan bir konuyu bir de daha acıklı hale getirmeleri ihtimali var. Ama Scent Of Womanda ajite etmemişler. Tepkileri çok insani buldum. Gerçi ben olsaydım ne yapardım bilmem. Hastalık korkunç bir şey olsa da, Lee Yoon Jae'ye yapmak istediklerini gerçekleştirmek, aşkın peşinde koşmak için cesaret verdi.

Cesaret veren bir diğer unsur da, hastane arkadaşı bu şeker kız :) Kanser hastası olmasına rağmen her zaman neşeli, hayat dolu ve etrafa pozitif enerji saçan bir kız. En zor anlarda bile gülümsemeyi başarmasıyla, Lee Yoon Jae ye ölmediğin sürece hala bir umut olduğunu gösterdi.


Tango öğrenmekten bahsetmişken bir sahne var ki of of of yüzlerce sevişme sahnesine bedel. İngilizce forumlarda 'smoking hot' sözcükleri dolanıp duruyordu. Gerçi yakın çekimlerde Kim Sun Ah'nın bacaklarında alınamamış kısa tüyleri görmeseydik daha iyi olurdu ya neyse :)

Photobucket

Üşenmedim video da koydum sırf sizin için :)





Senin iyiliğin için senden vazgeçiyorum tripleri de vardı. Bir arada olamayız ama ayrı da kalamayız halleri de. Tango sahnesi de bunuın en belirgin örneği. Belki de bugünü yaşamak  ve anın değerini bilmek gerektiğini vurguluyor. Ben bu diziyi çok sevdim. Hatta sonunu da beğendim. Gerçek dışı bir şekilde, 'sonsuza kadar mutlu yaşadılar' da denmez. 'Kader ağlarını ördü de'  Scent of  Womanı sevmemde bir başka etkense, olayları kalbinizi paramparça edecek şekşilde yansıtmamaları. Bunun aksine çok sevimli, gülümseten sahneler çoğunluktaydı.

-Sana bir hediyem var:

-Ne?

-Ben :)


Durum zaten kendi başına üzücü bunun üzerine zaten açık olan bir yaraya tuz basarak, üstüne bir de bıçakla deşercesine izleyicinin duygularıyla oynamamın mantığı yok. Oyunculuklar zaten mükemmel. Tek derdim Kim Sun Ah neden bu kadar zayıfladı? NEDEN?? :) Yapma bunu bize Sun Ah -şi sen ki hafif balık etli kadınların sığınağıydın :)

Dizi boyunca canı sıkıldıkça, üzüldükçe, bunaldıkça, bölüm reytingleri düştükçe duşa giren Lee Dong Wook bu kadar kasmış madem, onunla noktalayalım yazıyı. Maksat halka hizmet, başka bir niyetim yok  ;)

Photobucket

Hayatın değerini bilmekle ilgili dersler çıkarabileceğimiz Scent of Woman'ı izleyelim, izletelim... İzlemeyenleri sağda, solda diziden övgü ve beğeni sınırları aşan sözcüklerle bahsederek özendirelim, merak etmelerini sağlayalım. Yine işe yaramazsa Lee Dong Wook duştan çıkmıyor diyelim garanti olsun :)