30/12/2012

Yeni Yıl Gelmiş Diyola

Photobucket


2012 güzel başlamadı. Çok da güzel devam etmedi. Babannemi kaybettim. Büyük umutlarla başladığım işim, büyük hayal kırıklıklarıyla sona erdi falan filan. Yine de sağlıklı olduğumuz, nefes aldığımız her güne şükürler olsun. En başta ailemin varlığına... 2013'den belli bir dileğim yok. Her zaman ki gibi sağlık olsun, herşeyin başı sağlık. Para olsun, çok para olsun. Para ile saadet olmasa da, parasız da olmaz asla. Sevdiğim arkadaşlarımla daha sık görüşebileyim. Onların da hayatlarında düşledikleri güzellikler, gerçek olsun. Güzel diziler çekilsin, özellikle Güney Kore'den tabii :) İçindeki çocuğu öldürmeyen, mizahtan anlayan, 'oppacı' arkadaşlar bu sene de, artan bir neşe ile, sosyal medyayı şenlendirsin. Son olarak Gong YOO Allah onun müstehakını versin :)) Ne hali varsa görsün. Sıkılırsa Kore'den gelsin beni ziyaret etsin beklerim. Hepinizi öper, iyi yıllar dilerim.


2013'de gönlünüzden geçen dilekler gerçek olsun. Bir de elbette beni okumaya devam edin...


25/12/2012

Acı Çikolata/Bir Kitap-Bir Film




aci-cikolata



İçinde yemek tarifleri, aşk öyküleri ve kocakarı ilaçları bulunan roman.


Başlık İngilizce'ye direk çevrilmiş. 'Like water for (hot) chocolate' Sıcak çikolatanın içine katılan su gibi. İki farklı element, birbirini tamamlıyor anlamında kullanılmış. Ayrıca 'Como Aqua Para Chocolate' Meksika'da sık kullanılan bir deyimmiş. 2 türlü kullanımı olduğu söyleniyor. Biri, birisi çok sinirlendiğinde 'su gibi kaynadığında' diğeri cinsel anlamda güzel/seksi bir kadını tarif etmek için 'sıcak çikolatanın içindeki su gibi'

Büyülü Gerçekli tarzı severlerin, - ki ben bayılıyorum- beğenerek okuyacağı bir kitap. Tita'nın aşkı, hüznü, keder, neşesi, şehveti pişirdiği yemeklere yansıyor. Oradan da, yemekleri yiyen insanları etkliyor. Yemek pişirerek, konuşan, ağlayan, seven, sevişen bir kadının hikayesi 'Acı Çikolata.' Ne yazık ki tariflerin günümüzde ve ülkemizde uygulabilirliği yok. Ancak bazı geleneksel tariflere ulaşmak ve denemek mümkün elbette.


Mutfağa ve yemeklere olan hassasiyeti daha doğmadan belli olan Tita, mutfak masasında doğuverir. O kadar çok ağlar, o kadar çok ağlar ki; gözyaşları kuruduktan sonra 3 çuval tuz çıkar.

Ailenin en küçük kızı olan Tita, geleneklere göre, ölene kadar annesine bakmaz zorundadır. Bu yüzden asla aşık olmasına izin yoktur. Evliliğin sözü bile edilemez. Bu sebeple kendisini görüp, aşık olan Pedro Tita'nın annesinden red cevabı alır. Ancak eğer isterse ortanca kızı ile evlenebileceğini söyler. Pedro sırf Tita'ya yakın olabilmek için bu teklifi kabul eder.


Titanın Pedro'nun kendisine verdiği güllerden yaptığı bıldırcın yemeği


Filmi her ne kadar, kitaba sadık kalarak çekilmişse de, beklediğim kadar iyi değildi. Öncelikle yemeklerin ön planda olduğu bir kitapta-filmde, görsel bir şölen bekliyorsunuz ama öyle olmadı. Pedroyu canlandıran oyuncu  çok bebek yüzlü, çok çocuksuydu bence. Kitabın yanında çok yavan kalmış film.

Tita ve Pedro'nun aşkı tüm engellere, yasaklar ve geçen yıllara rağmen azalmadan sürüyor. Asıl gerçek dışılık bu bence : ) Büyülü gerçeklik tarzını bilmeyenler için şöyle açıklayayım, gerçekler ve düşler birbiri ile dikkatli bir şekilde harmanlanır. Böylece iç içe geçmiş iki dünya, tek bir gerçekli altında birleşir. Olmaz denilen herşey aslında, gerçeklerin biraz abartı, biraz düşsel şekilde ortaya konmasıdır.

 Tita'nın yaşadığı olaylardan sonra huzuru ve dinginliği bulduğu doktor, hayata yeniden tutunması sağlıyor.

 "... Anneannemin çok ilginç bir teorisi vardı: Derdi ki, biz insanlar her ne kadar içimizde bir kutu kibritle doğmuşsak da, onları tek başımıza yakamayız, tıpkı deneyde gördüğümüz gibi, oksijen ve mum ışığı gerek. Diyelim ki oksijen, sevdiğimiz insanın soluğundan bize ulaşabilir; mum ise, çeşitli gıdalar olabilir, müzik, okşama, söz ya da ses gibi ve bunlardan biri parlama nedeni olup kibritlerden birini yakar. Bir an, derin bir heyecanla kendimizden geçeriz. İçimiz sımsıcak olur; ama zamanla söner gider, ta ki yeni bir patlamayla yeniden canlanana değin. Yaşamak için, her birimiz kendimizdeki alevlendiricileri keşfetmek zorundayız, çünkü bunlardan biri harekete geçtiğinde, ruhumuz için gerekli enerjiyi sağlar. Bir başka deyişle, bu alevlenme ruhumuzun gıdasıdır."

Tabii bu alevlenmelerin hepsinin aynı anda olmasını da büyük bir tehlikeye yol açacağını söylüyor Doktor. Bana biraz Buffy&Angel ilişkisindeki, bir anlık gerçek mutluluk olayını hatırlattı. Tutkudan yangına sebep olan bedenler, hüzünle pişirilen düğün pastasından yiyerek göz yaşlarına boğulan misfirler... Meksika yemekleri, köhnemiş adetler ve arka planda yokluk ve devrimin şöyle bir geçildiği 'Acı Çikolata' kolay okunan bir kitap. Kitap okumaz istemezseniz filmde kötü değil. Ancak bazı küçük detayları kitapta bulabilirsiniz ancak.

Karakterlerin tanıtımı ve bahsedilen yemeklerin ne olduğunu görmek için buraya bakmanızı öneririm. Bir Marquez olmasa da, okuması keyifli bir kitap.

14/12/2012

Answer to 1997/ 90'lara Yolculuk


Her bir karakterin kendine ait bir hikayesi olan 'Answer 1997' yüzümde kocaman bir gülümseme ile izlediğim bir dizi oldu.  Fazla beklentim yoktu aslında ama okuduğum ve zevkine güvendiğim blogdaşlar tavsiye edince, izlemeliyim dedim. Çok da iyi yaptım.

Öncelikle dizinin Seulde değil de, Busanda geçiyor olması, başlı başında bir farklılık, güzellik. Karakterler çok daha hayatın içinden. Ergenlik çağında ki çocuklar ıslak rüyalar görebiliyor, yetişkin içerikli filmlere baş yapıt muamelesi yapıyor ama iş gerçekten bir kızla iletişim kurmaya gelince çuvallıyorlar.



90'ları anlatması sebebiyle dizide o yıllara ait evrensel detaylar vardı. Sanal bebek gibi, poster biriktirmek, kaset almak, CD çalara teknoloji harikası muamelesi yapmak vb. Pek çoğumuzun kendini bulabileceği, keyifli ve nostaljik ayrıntılarla bezenmiş sahnelerle doluydu Anwer to 1997.

Photobucket



Yoon Jae'nin Shi Won'a karşı olan hisleri, aşık olmak ile ilgili bütün romantik komedi klişelerinin gereksizliğini vurguluyor  Birini neden sevdiğin sorusunun cevabı nedir? Bize iyi davrandığı için mi? Güzel-özel hissettirdiği için mi? Kendimizi yanında hiç olmadığı kadar rahat hissettiğimiz için mi? Hepsi mi? Bütün bunlar bir etken olabilir elbette ama hiç biri, birini sevmek için tek başına yeterli değil. Neden sorusunun cevabı yok. Sadece sen olduğun için. Bundan daha güzel bir sebepte yok aslında.

 answer02-00076


Shi won sadık bir H.O. T hayranı. Bütün boş zamanını ve enerjisini bu 'hayran kız' olma durumuna harcıryor. Bu da geleneksel ve tutucu babasının pek hoşuna gitmiyor. Biricik Tony Oppası ve H.O. T üyeleri hakkında çirkin şeyler söylüyor. Hain baba işe ne olacak :P Halbu ki dizide de belirtildiği bu yoğun enerjiyi bastırmak yerine, başka bir yöne kanalize edebilse bir fan girl, kendine harika bir kariyer inşa edebilir :)


Sevdiğiniz sanatçıya ait ufacık bir kağıt parçasının bile sizin için paha biçilemez bir eser olduğunu bilmeyen ebeveynler, bir de hakkında ileri geri konuşunca, sinirlenmemek elde değil tabii. Zamanında Tarkan kartpostalları, posterleri, gazete-dergi röportajları benim için altın değerindeydi. (O arşive ciddi bir harçlık yatırmıştım.) Hem de öyle bir tıkla ulaşılabilme lüksü de yoktu. Bütün Fatih'te Vizyon dergisi aradığımı biliyorum. Ahh ahh şimdiki gençler çok şanslı :)

 


Shiwon'un kiminle beraber olduğu son ana kadar gizemini korumaya çalışsa da, başından beri çok bariz olan sonucu anlamamıza engel olmadı. Sonuçta ikinci adamlar her zaman kaybetmeye mahkumdur. K-dramaların kuralı bu. Ama bu dizide en azından kendine göre birini buldu Tae Wong.

Muhtemelen düşük bütçeli, yeni yetme oyuncuların yıldız mertebesine eriştiği bu güzelim dizi, sessiz ve derinden sardı izleyiciyi. Özellikle 90'larda çocuk ve genç olanlar için, badem şekeri tadında bir nostalji yaşattı.



İçinizde yaşayan çocuk büyümesin, fan girller ölmesin :) İlk gençlik yıllarını hatırlamak isteyenlere, gençlere ve her zamannn genç kalacak olan bizlere, şiddetle öneriyorum. İzleyin, izletin.


 

04/12/2012

Paradise - ÇEVİRİ İSTEĞİ


Sevgili Tukyu'nun önerisi ile izlemeye başladığım 8 bölümlük bir İngiliz dönem dizisi. BBC1' de yayınlanıyor. Period Drama sevenlerin beğenerek izleyeceği bir yapım Paradise. 1870'lerin İngiltere'sinde Paradise isimli çok katlı bir mağazada çalışan Dennise, diğer çalışanlar ve sahibi  Mr. Murray'in hikayesini anlatıyor. Dennise son derece zeki ve başarılı ve yenilikçi. Bu özelliği ile diğer çalışanlar arasından sıyrılmakta zorluk çekmiyor. Mr. Murray çalışkan, atılgan ve de hırslı. Dizi Fransız yazar Emil Zola'nın kitabından uyarlanmış. Mekan, kostümler, eşyalar son derece göz alıcı. Ciddi bir prodüksiyon ve emek harcanmış.


Sorun şu ki, henüz Türkçe alt yazısı yok. Ben çoğunu anlıyorum. Sorunsuz izliyorum ama arkadaşlarıma da önermek istiyorum. Ne yazık ki herkes İngilizce bilmiyor. Bilseler bile 19. Yüzyıl İngiltere'sinin süslü, uzun konuşma tarzı ve üstüne bir de ağdalı İngiliz aksanı eklenince; bazı şeyleri anlamak kolay olmuyor. Bu diziye el atacak bir gönüllü var mı? Eğer çevirisi yapılırsa ben de uzun bir dizi tanıtımı yazarım :) İlk sezonu bitti, 2. sezonu için anlaşılmış bile. Bir de fragmanı ekleyeyim. Rica etsem, bu yazıyı ve isteğimi daha fazla kişiye ulaştırır mısınız lütfen?




30/11/2012

A Gentleman’s Dignity/ F 44


2012 Kore dizileri açısından pek verimli geçmedi. Mutlaka izlenmeli diyeceğim diziler olmadı. Birbirinden sıradan yapımların arasında sadece A Gentelman's Dignity aradan sıyrıldı. Yabancı sitelerde bu orta yaşlı 4 adamın arkadaşlığı BBF 'ye gönderme olarak F 44 olarak nitelendiriyor. Çok sevimli buldum bu benzetmeyi. Dizinin senaristi Secret Garden'ın da senaryosunu yazn kişi. Bu dizinin ilk bölümündeki ufak göndermede ve karakterlerinin sevimliliğinden anlaşılılıyor :)


Kim Do Jin: Yakışıklı, varlıklı ve çapkın :) İlk görüşte Yi Soo'ya 'karşılıksız' aşık oluyor. Bunu da her fırsatta dile getiriyor. Ama hem adamın geçmişinden dolayı, hem de muzip tavrında ötürü bir türlü ciddiye almıyor kendisini. Oysa ki Do Jin aslında, koşmuş, yorulmuş. Dalganmış da durulmuş.


 

Im Tae San: Do Jin'in iş ortağı. Yi Soonun karşılıksız aşkı. Bence olmasa da olur bir karakter :)


 

Im Me Ah Ri: Tae San'ın kardeşi. Yoon'a uzun zamandır aşık. Aşkının peşinden koşmaktan hiç korkmayan, çekinmeyen bir kız. Tam da bu sebepten göz yaşları hiç dinmiyor. Aralarındaki yaş farkı, ağabeyinin arkadaşı oluşu gibi etmenler, bu aşkın önünde dikilen engellerden bir kaçı.

 


Choi Yoon: Grubun en aklı selim üyesi. Avukat, eşini 3-4 yıl önce kaybetmiş. Hala anısına sadık. Tam bir ideal eş adayı. Ma Ah Ri ilgisinin farkında ama arkadaşı ve hisleri arasında kalmak istemediğinden, Ma Ah Ri'yi mümkün olduğunca kendinden uzaklaştırıyor. 


Seo Yi Soo: Lise öğretmeni ve Im Tae  San'a karşılıksız aşık. Güzel, akıllı, idealist ve masum. Tam bir Kore dizisindeki başrol kadın karakterin olması gerektiği gibi :)



Lee Jung Rok: 4 arkadaşın en çapkını. Kendinden yaşça büyük, çok zengin bir kadınla evli. Her çapkınlık yaptığığında yakalanıyor ama asla vazgeçmiyor. Karısı ile arasında biraz da olsa gerçek bir sevgi bağı var mı? Hiç anlayamadık. Ya da ben anlamadım.



 Park Min Sook: Zengin, güçlü, gururlu ve ürkütücü :) Sadakatsiz bir eşe sahip olsa da, kendinden genç ve yakışıklı bir adamla beraber olması, çevresine hava atmasındaki en büyük etken.



Hong Se Ra: Im Tae San'ın sevgilisi. Yi Soo'nun ev arkadaşı. Profesyonel golfçü. Güzel, seksi ve özgüvenli hem de fazla. Tae San ile inişli çıkışlı bir ilişkileri var.


A Gentelmen's Dignity 40'lı yaşlarına gelmiş 4 adamın arkadaşlığını çok eğlenceli ve romantik bir şekilde anlatıyor. Standart bir Kore dizisi ile karşılaştırıldığında, erkeklerin duygu ve düşüncelerini daha net ortaya koyan bir anlatımı var diyebiliriz. Mesela; kendi kız arkadaşlarının güzelliklerini saklamak istemeleri ama yanlarından geçen herhangi dekolteli bir kadına bakmaktan kaçınmamaları gibi. Dürtülerini kontrol etmekte güçlük çekmeleri gibi, gerçek hayattan kesitler sunuyor.




- SPOİLER İÇEREBİLİR-


Kim Do Jin  ve Yi Soo'nun karşılaşmaları ve ilişkileri çok romantik. Tabii yılların kurdu Kim Do Jin'nin karşılıksız aşkı, 10 metre uzaktan tanıması şaşırtıcı olmasa da, Yi Soo' da bunu saklamak için yeteri kadaer dikkatli değildi bence. Zaten Tea Sean olan sevgisi  çok uzun zaman önce bitmesine rağmen, hayatında kimse olmaması ve ona olan sevgisinin bir alışkanlık haline gelmesinden başka bir şey değildi.



Kim Do Jin'in mimikleri, kıskançlıkları ve jestleri çok tatlıydı. Aşkla bakan ve bunu bakışlarıyla etrafındaki herkese hissetirebilen ender karakterlerden biri Kim Do Jin. Jang Don Gun'un gerçek hayatta evli, mutlu, çocuklu olduğunu düşünürsek bu ilüzyon biraz kısa sürüyor ama olsun :)



Secret Garden senaristinin elinden çıkmış olması, yeteri derecede iyi bir referans ama bir de ben önereyim. Aşkın, hata yapmanın, sadece 20'li yaşlarında ki gençlere ait olmadığını gösteren, eğlenceli, muzip ve çok sevimli bir dizi. Ajuşi deyip geçmeyin izleyin derim :)


19/11/2012

Takip Et Eklentisi

Bir kaç kiş sormuştu. Otomatik Wordpress bloglarda bulunan izle-takip et butonu ekleyemez misin diye? Epey araştırdım o zamandan beri. Görsel ve işlevsel olarak uygun bir eklenti bulamadım. Ama dün tesadüf eseri ararken bu eklentiyi buldum ve yükledim. Ne yazık ki eklentinin Türkçe dil desteği yok. Ama İngilizce bilmek de gerekmiyor. Üye olduğumuz onlarca site ile aynı mantık. Doğru çalışıp, çalışmadığından emin değilim. Ben denedim oldu gibi. Siz de denerseniz sevinirim. Sayfanın sağ alt köşesinde 'follow' butonu var. Oraya e-posta adresinizi yazıyor ve  'sign me up' a tıklıyorsunuz. Daha sonra bir doğrulama maili geliyor. Onu onayladıktan sonra, her yeni post  ilk 50 kelimesini içeren bir maille size bildiriliyor. Bu şekilde beni ve yazılarımı takip etmeniz daha kolay olacaktır.

Takip Et Eklentisi

Bir kaç kiş sormuştu. Otomatik Wordpress bloglarda bulunan izle-takip et butonu ekleyemez misin diye? Epey araştırdım o zamandan beri. Görsel ve işlevsel olarak uygun bir eklenti bulamadım. Ama dün tesadüf eseri ararken bu eklentiyi buldum ve yükledim. Ne yazık ki eklentinin Türkçe dil desteği yok. Ama İngilizce bilmek de gerekmiyor. Üye olduğumuz onlarca site ile aynı mantık. Doğru çalışıp, çalışmadığından emin değilim. Ben denedim oldu gibi. Siz de denerseniz sevinirim. Sayfanın sağ alt köşesinde 'follow' butonu var. Oraya e-posta adresinizi yazıyor ve  'sign me up' a tıklıyorsunuz. Daha sonra bir doğrulama maili geliyor. Onu onayladıktan sonra, her yeni post  ilk 50 kelimesini içeren bir maille size bildiriliyor. Bu şekilde beni ve yazılarımı takip etmeniz daha kolay olacaktır.

23/10/2012

Zettai Kareshi - Hayalimizdeki Sevgili

Image and video hosting by TinyPic


 

Izawa Riiko, ideal erkek arkadaşını arayan sevimli bir kadındır. Birgün barda bir adamla tanışır, adam ona; “Hayatını değiştirecek bir erkek arkadaşla tanışmak ister misin?” diye sorar. Kafası karışan Riiko, adamla beraber istenilen yere gider. Orada kendisine ideal erkek arkadaşın kişiliğiyle ilgili birkaç soru sorulur, görünüşüne karar vermesi istenilir. Ne olduğunu anlamayan Riiko aceleyle sorulara cevap verir ve gider. Bir kaç gün sonra evine bir paket gelir. Paketi açan Riiko, içinde çıplak bir erkeğin uyuduğunu görür, yanındaysa bir kullanım talimatı vardır. Onu şirketten anlayıp durumu anlatırlar, gördüğü erkek, aslında Riiko’nun ideal erkek arkadaşı olması için programlanmış bir robottur!



Öncelikle Hayami Makomochi için bile izlenir bir dizi olduğunu söylemek isterim. Konusu kabaca yukarıda yazıldığı gibi. Riiko önce bu robotu evinde istemez. Daha sonra ev işlerinde bile mükemmel olduğunu görünce, kalmasına izin verir. Başlarda evdeki diğer elektronik eşyalardan bir farklı olmayan Night zamanla Riiko'ya karşı program dışı, insani duygular geliştirmeye başlar. Riiko Nightın hayatının anlamı, bütün hareketlerinin sebebi. Bütün eylemlerinin öznesidir.

Bir yere kadar çok romantik, çok sevimli ilerliyor dizi. Öyle bir adam düşünün ki hayatının tek amacı sizi mutlu etmek, sevmek olsun. Bir kadın böyle birinden etkilenmezse zaten taş olur. :)

Riiko hiç beklemediği bir andan kendisini patronu ve Knigt arasında bir aşk üçgeninde bulur. Partondan hoşlanmaktadır ama Knigt'ın koşulsuz sevgisi (ve taş gibi fiziği tabii :P ) karşısında o da kayıtsız kalamaz ve Knightı seçer.


Bir de elimiz de böyle bir şey var :) Kadın şansız demişlerdi sanki değil mi? Nasılllllllll yalannnnnnnnnn :)


Knightın saf aşkı falan güzel ama ben istemezdim sevgilimin bütün dünyasını benim üzerime kurmasını. Çok sıkıcı. Gerçek olsa da bana çok cazip gelmedi. Tabii her zaman olduğu gibi kalbim ikinci adam için ayrıca çarptı. Tamam Knight mükemmel ötesi ama robot neticede :) Müdür/Patron ve Riiko arasında da güzel bir ilişki var aslında. Riiko'nun yaptığı Krem puflar Soushi'yi çok eskilere, mutlu olduğu zamanlara götürür. Riikoyu bu alanda kendini geliştirmesi için destekler. Tabii kendisi ikinci adam olduğu için ne yapsa boş :) Yazık, günahh :) Sonu beklediğimiz gibi bitiyor neticede. Yani benim beklediğim gibi bitti. Sadece başrol erkek oyuncuların şirinliği için bile izlenir.

BU DİZİDEN NELER ÖĞRENDİK KISACA ÖZETLEYELİM



 

Mükemmel sevgili yoktur.


 

Olsa da robottur.


 

Mutlu aşk yoktur.


 

Yaşadığın ilüzyondur.


 

Riiko bir salaktır. Elinde-evinde Knight gibi bir adam varken, nasıl kullanacağını bilememiştir. Anlıyorsunuz değil mi? ;)


02/10/2012

Düşler Krallığı - Judith McNaught


Bir İskoç dükünün kızı olan Jennifer Merrick, Kurt lakabıyla anılan İngiliz Claymore Dükü Royce Westermoreland tarafından manastırdaki okulundan kaçırılır.

Dük, düşmanlarının yüreğine dehşet salan, adını duyan herkesin dudağını uçuklatan bir savaşçıdır, ama Jennifer de onun ününü umursamayacak kadar inatçı ve yürekli bir kızdır.

Ailesine saldırmak üzere olan savaşçı kendisini tutsak aldığında, ondan kurtulmak için akıl almaz bir zeka kıvraklığı ve özgüvenle, küstah, alaycı ve yakışıklı düşmanını şaşkına çevirir.

Ancak onun güçlü kollarında aşkı bulduğu andan itibaren Jennifer için hayat; gururun, ailesine karşı hissettiği vefa ve koruma duygularının, karşı koyamadığı bir aşkla çatıştığı tehlikeli bir tuzağa dönüşecektir

 

Türü sevenlerin çok aşina olduğu benim de Miss. Nefertiti sayesinde tanıdığım bir yazar Judith Mac Naught. Okuduğum ilk ve tek kitabı 'Düşler Krallığı' yazarın en ünlü kitabı olsa gerek. Neden derseniz internette biraz araştırma yaptım.  Ortalık yıkılıyor Royce diye. Aşk romanları hakkında geçmişte kesin-keskin ve pek 'entelektüel' fikirlerim vardı. Tabii okuyanlar hakkında da benzer düşüncelerim mevcuttu. Arkadaşım yana yakıla, kelimenin tam anlamıyla şiddetle tavsiye edip, bir de e book bulunca, okumak şart oldu.

Bir  ön yargıyı parçalamak, atomu parçalamaktan daha zor olsa da, ben bıraktım düşüncelerimi kenara okudum. Kitaptaki benzetmeleri zaman, zaman çok komik buldum. Hatta açtım telefonu sordum. Bu ne demek istiyor diye. Bana çok etkileyici gelmedi. Fakat düşündüğüm kadar kötü de değildi. Hoş zaman geçirmek, yeni bir kitaba başlamadan önce okumaya ara verdiyseniz, zihninizin pasını silmek için ideal.

Royce benim hayal edebileceğim bir erkek modeli değil. Tabii ben de bir Jennifer değilim o ayrı bir konu. Önerip, önermeme konusuna girmiyorum. Okunur mu? Okunur. Yine de 20 TL falan etmez. İkinci el bulun alın. KORSAN ALMAYIN!

09/09/2012

Kore Yüzükleri

Geçen cumartesi Miss. Nefertiti ile Taksimdeydik. İstiklal Caddesinde gezerken bir pasajda bu yüzükleri gördük. Satıcı hanıma sorduk. Üzerinde ne yazıyor biliyor mu diye? Çince yazıyor bilmiyorum dedi. Aslında cümleyi tamamlayamadı çünkü biz anında, Korece yazıyor diye düzelttik kendisini. :) Belki ilgilenenler olur diye resimlerini ekliyorum.

 


 




03/09/2012

Mirror Mirror / Julia Roberts Aşkına


Pamuk Prenses masalını bilmeyen yoktur herhalde değil mi? Şimdi bana filmin konusunu yazdırmayacaksınız diye umuyorum :) Pamuk Prenses her zamanki gibi çok masum, çok saf, kırılgan vs. Aslında çok sıkıcı bir kız bu, ben prens olsam düşünürdüm, bu kızla bir ömür geçermi diye :P

Bu sene birbirinden farklı Pamuk Prenses hikayeleri izledik. Masal kurgusuna ek olarak, günümüze daha uygun bir kadın profili  çiziyor Pamuk Prenses. Bu uyarlama bana biraz Drew Barrymore'un 'Ever After' isimli Cindrealla uyarlamasını hatırlattı. Her ikisinde de, haksızlık karşında oturup üzülmek yerine, kontrolü ele alıp, hakkını arıyor.

Biraz zamana uydurma, biraz farklılık yaratma çabası ama ben seviyorum böyle hikayeleri. Prensin gelip kendini kurtarmasını beklemek yerine. Kendi başının çaresine bakabilme ve sadece aşk için Prense ihtiyaç duyma mesajı. Bir de para var ama Prenses olmak zaten zengin olmak demek ha ha ha.


Film eğlenceli ve komik olmayı vaad ediyor. Bir ölçü de başarıyor. Ama ben çok daha eğleneceğimi, çok güleceğimi düşünmüştüm. Ne de olsa başrolde Julia Roberts var. Ancak umduğum kadarını bulamadım diyelim. Kostümler çok renkli ve değişik. Özellikle Pamuk Prensesin kocaman bir hediye paketi gibi göründüğü elbise :) Filmin genelinde de zaten parlak, renkli bir hava hakim. Bu da elbette yansıtmaya çalıştıkları komedi unsurunu destekler nitelikte. O anlamda izlemesi keyifli.

7 cüceler alışılmışın dışında atak ve zeki. Pamuk Prensesi, Kraliçeye karşı eğitiyorlar. Kendi oluşturdukkları bir mekanizma ile hem savunma, hem de saldırı yapıyorlar tehlikelere karşı.


Komedi yapacağız diye karakterleri biraz fazla ''gülünç'' yazmışlar bence. Hani Prens dediğin adam yakışıklı olur br karizması olur kendi çapında. Ben bu prenste bunlar göremedim ve beğenmedim. Vaktiniz varsa hafif çerezlik bir şeyler arıyorsanız izlemek için. 'Miror Mirror' u izleyin derim. Julia Roberts var diye benim gibi fazla beklenti içine girmeyin. Sonu hüsran olabiliyor. Bir de bu videoyu izleyin. Çok eğlenceli ben çok seviyorum :)



25/08/2012

Hatırlarım Bugün Gibi...

Bunu Sevdim beni mimlemiş. Bayram hatırına yanıtlıyorum. :) bayram hüznü de cabası tabii.

Hatırladığımı düşündüğüm ilk anım 1,5 yaşıma ait. Etrafımda hayvanlar, elimde bir sopa, üzerimde beyaz bir elbise, hayvanların arasında duruyorum. Bunu anneme ben sordum. Böyle bir yere gittik mi diye? O da oranın bir köy olduğunu, ziyarete gittiğimizi söyledi. Belki yanımda konuşmuşlardır ve ben de kafamda canlandırmışımdır bu durumu. Fakat bu anı 4-5 yaşından beri hafızamdadır.

5 yaşında bile yoktum ama dün gibi hatırlarım bu anahtarların açtığı dolabı.

Image and video hosting by TinyPic


Bir gün bayram ziyareti için erkek kardeşlerim ve ben, Fatih'ten, Aksaray'a gidiyoruz. Halamıza, bayram ziyaretine. Küçük kardeşim yol boyunca midem bulanıyor diyor. O zaman yaşı da çok küçük. Ciddiye almadık tabii biz. Çocuktur diye. Biz çok büyüğüz ya :)) Ama giderken tam  yolun ortasına yediği herşeyi bütün, bütün çıkardı. Ayy nasıl üzüldüm, nasıl vicdan azabı duydum o an anlatamam. Meğer çocuk ciddiymiş. Ama nereden bilebilirdik ki :)


Hatırlarım, bu eve taşındığımızı bana dimdik gelen merdivenlerin zamanla nasıl normalleştiğini... Binanın tamamı bize aitti ta ki bir kaç ay öncesine kadar. Hayat işte...



Bir gün babaannem bana kahvaltı yaptırıyor. Çaya ekmek banıp, içine zeytin, peynir falan koyuyor. Ben mızmızlanıyorum. Her bir lokmadan sonra bu son diye kaç lokma yediriyor babannem bilmiyorum :) Bir anda sert bir şey yuttuğumu hissediyorum. Babanneme sızlanıyorum, çekirdeğiyle verdin zeytini diye. Yok diyor babaannem. Meğerse sallanmakta olan dişim çıkmış ve ben onu yutmuşum afiyetle :)


Aslında bol kuzenli,  halalı, amcalı eğlenceli bir çocukluk geçirdim. Ama nedense aklıma gelen hep hüzünlü anılar. Ya da o zaman eğlence sandığım şeylerin bugün geriye dönüp bakınca, sandığım gibi olmadığını anlamanın hüznü.



Bu mimi bayramda yazmaya başladım ancak bitirdim. O da güzel kızım Bunu Sevdim'in hatırına :)