Kırmızı olsun üç kuruş fazla olsun :)
30/09/2013
Song Seung Hun/ Honey Honey Nearly Kills Me
27/09/2013
Boys Over Flowers Amerikan Versiyonu
Benim gibi pek çoklarının Kore versiyonu ile tanıdığı Hana Yori Dango, Asyaseverlerin çok aşina olduğu ve sevdiği bir hikaye. Orjinali bir manga ve Japon, Çin, Kore versiyonu dizileri var. Bizde de Güneşi Beklerken adıyla bir adaptasyon yayınlanıyor Tv de. Ama bizdeki sanırım çok farklı. Epeydir haberler dolanıyordu ama artık netleşti. Boys Before Flowers orjinal ismi ile bir Amerikan yapımı geliyor. Amerikan versiyonu ne kadar gerekliydi bilemiyorum. Ama pek çok hayran bu konuda endişeli ve açıkçası Amerikan adaptasyonuna karşı ön yargılı. Haksız olup olmadıklarını göreceğiz. Ancak dizinin yapımcıları mangadaki hikayeye olabildiğince sadık kalacaklarını açıkladılar. Sadece Amerikan kültürüne uydurmak için ufak değişiklikler yapacaklarını belirtiyorlar açıklamalarında.
İlk bölümü 21 Kasımda yayınlanacak olan Amerikan versiyonu üniversitede geçecek. Zoey (Makino-Jandi) bir dans seçmesine katılıp, yeteneği ile okula girmeye hak kazanacak. Asya dizileri gibi tek sezon 16 bölümden oluşacak. Amerikanın genelde Asya yapımlarını görmezden geldiğini düşünecek olursak, neden remake sorusuna dünyanın dört bir tarafından tv hayranı olan kendilerinin sadece iki kişi dizinin fanı diyorlar. Diğer Amerikan şirketleri gibi Asya pazarını görmezden gelmeyi seçmediklerini söylüyorlar. Hayranların -neden bilmem- en çok merak ettikleri soru da, telif hakkı ödenip, ödenmediği. Ne kadar ödendiği vs. Prodüksiyon şirketi bu tarz bilgilerin halka açılanmayacağını ama Shueisha şirketi ile bağlantıda oldukları ve dava edilmediklerini söylüyor. [Özetle sana ne kardeşim ne kadar ödedik, alan memnun veren memnun diyor :) ]
Asya yapımlarının kendine has bir dokusu, farklı bir izleme keyfi olduğu biliniyor. İzlenmesinin sebebi, çok büyük bir hayran kitlesin olduğundan, iyi bir yapım olmasa bile sırf bu sebepten izlenir mi diye soruyolar. Yapımcıların cevabı: Evet hayran kitlesi büyük ama Amerikan Tv'lerinin ve izleyicisinin bileceği kadar büyük değil diyorlar. -kısacası Amerikalılar kale almaz demiş abi- Satır aralarında bir biz zaten profesyoneliz, aslında bizim bu remake ihtiyacımız yok mesajları aldım ben :) Ama adamlar da bir yer de haklı. Hiç bir versiyon bu derece tepki ve endişe ile karşılanmamıştı.
Bir diğer soru ise zorbalık, psikolojik şiddet vb. unsurların yer alıp, yer almayacağı. Tabii ki ABD'de bunların alası olduğu için bu sahnelere de yer verecekler. Ayrıca Zoey ve Liam'ın geleneksel bir Amerikalı genç çift olacaklarını, birbirlerine sarılacaklarını, el ele tutuşacaklarını ve öpüşeceklerini belirtmişler. Asya dizilerindeki kimya eksiliği -mış gibi yapma- durumunun fazlasıyla anlaşılır, hatta komik olduğunu hatırlayacak olursak yerinde bir soruya, yerinde bir cevap. Yani dudaklarını sımsıkı kapatıp, birbirine değdirince öpüşmüş olmuyorlar :) Yalnız benim merak ettiğim bu ABD yapımı olduğuna göre bir sonraki adıma geçecekleri mi? +13 uyarısı ile gösterilecek olan Boys Before Flowers Amerika bizi şaşırtır mı acaba? Bütün bunlara ek olarak Akira/Woo Bin karakterine hikayede daha fazla yer verileceği söyleniyor.
ŞİMDİ GELELİM OYUNCULARA BAKALIM KİM KİMDİR.
Bütün oyuncular video elemeleri yoluyla seçilmiş. Dizinin müzikleri ise henüz belli değil. Her türlü öneriye, besteye vs. açık olduklarını söylüyor prodüktörler. Oyuncular ünlü değil ama profesyoneller vurgusu da gözlerden kaçmıyor :)
Joseph Almani /Liam Montgomery (Tsukasa Domyouji / Goo Jun Pyo / Dao Ming Si)
Çocuk hoş ama bana göre yine de bir Goo Jun Pyo etmez. Bakalım oyunculuğu nasıl.
Trenton Culkin (karakterin adı yazmıyor) Rui Hanazawa / Lee Ji Hoo / Hua Ze Lei
6 packs önemlidir :) bir bakalım dedim ama ı-ııhhh :(
Kim Bum şekerimin rolü bu arkadaşa gitmiş. Bilemiyorum...
Napoleon Tavale /Chase Carlton (Sojirou Nishikado / So Yi Jung / Xi Men)
Jason S. Mordeno Noah McCallster (Akira Mimasaka / Song Woo Bin / Mei Zuo)
Bütün versiyonlarda en geri planda kalan ama en vefalı karakter. Bakalım Amerikan versiyonunda nasıl olacak.
Bir de benim Kore versiyonunda görmediğim ama orjinal hikayede olan bir karakter var. Domyouji'nin düşmanı. Zoey'i kullanıyor ona ulaşmak için ama daha sonra kıza karşı bir şeyler hissediyor.
Andrew Klasnic as Riley Jensen
Veee son olarak Makino-Jandi - Zoey-
Siz ne düşünüyorsunuz bu adaptasyon hakkında? Amerikalılar güzel bir hikaye yakalayacaklar mı? Ya da zaten iyi olan hikayeyi düzgünce aktarmayı başarabilecekler mi? Yoksa güzelim seneryo Amerikan yapımcılarının ellerinde duygusunu, özelliğini, enteresanlığı kayıp mı edecek? Benim de endişelerim var şahsen ama bir izleyip, şans vermeyi düşünüyorum. Ya siz?
24/09/2013
Güzellikler Takdir Edilmeli - UZAKTAN AMA- :)
Silla Land of Gods - Ya da Muhteşem Kraliçe
Geçen hafta Çarşamba günü Misso II nin sondan iki önceki gösterisine gittim. Expo Kapsamında Cemal Reşit Reyde ücretsiz gösterim vardı. Aylarca Music Banke odaklandığım için şahsen Expo kapsamındaki diğer etkinlikler çok ilgimi çekmedi. Araştırmadım yani. Fakat internette yorumları görünce Misso II ye gitmeyi çok istedim. Yanıma yeni bff im Hülya'yı da aldım düştük yola. :) Biraz erkenden gittik yemek yiyelim dedik. CRR biraz aşağısında baraka gibi bir yer var Park Cafe. ASLA GİTMEYİN. HERŞEYİ BERBATTI. Fiyat pahalı, servis kötü, yemekler kötü, personel ilgisiz ve soğuk. Heyecandan düşünemedik. Harbiyede, Taksimde, Şişlide civarda bir sürü yer vardı. Ancak giderken, biraz kulağımızı tersten gösterdik. Benim geçeceğini tahmin ettiğim yerden geçmedi otobüs. Bütün planlarım alt üst oldu :) İki katlı nasılsa bu da geçer diye yanlış otobüse bindik. Tam da yanlış sayılmazdı ama neyseee :) Bu yüzden Cemal Reşit Rey'den fazla uzaklaşmak istemedik. Çok kalabalık olmadığından dolayı ilk sıralarda yer bulabildik. Rahatça oturup, gösteriyi izledik. Music Bank konserini hatırladım ve Dedim VIP dediğin böyle olur. Ne o sahneye üç adım mesafede ayakta dikilmek saatlerce :) VIP dediğini pamuklara sarmalayıp saracaksın :)
Muhteşem Kraliçe dizisini izleyenler konuyu biliyorlardır zaten. Efsanevi Shilla Kraliçesi Sun Duk (ya da Seoun Duk nasıl yazıldığından emin değilim.) ve Harangın aşkı anlatılıyor. Kaderin ayırdığı iki aşığın öyküsü. Çok güzel, çok naif ve etkileyici bir biçimde sahneye yansımış. Ara sıra gözlerim Bidamı aramadı değil :) Bir Kim Nam Gil güzel olurdu oraya ama komutanı canladıran oyuncu da gayet başarılıydı. Hoşta bir arkadaşımızdı ek bilgi olarak geçelim :)
Dans figürleri Korenin geleneksel dansları ve modern dansın birleşmesinden oluşuyor. Koreografi o kadar abartısız ki; her hareketi takip edebiliyorsunuz ve hikayenin içine girmekte zorlanmıyorsunuz. Ben en azından böyle hissettim. Bir dahaki sene veya başka bir zaman yeniden gelirse, size de kaçırmamanızı öneririm. Kostümler, oyuncular, görsel efektler hepsi ama hepsi çok güzeldi. Vakit olsaydı bir kez daha giderdim. Arkadaşlarıma şiddetle tavsiye ettim ama önemsemediler. Onların kaybı. Böyle bir gösteri kimbilir bir daha ne zaman gelir Türkiye'ye.
İnternette gezinirken, her iki başrol için iki farklı oyuncu gördüm. Çok fazla bilgim yok ama genelde böyle oluyor sanırım. Dönüşümlü olarak sahne alıyor, sanatçılar. İnternette izlediğim videolarda Karaliçe olarak, bizim izlediğimiz aktris Lee Yeo Rum'u daha çok beğendim. Hem yetenekli, hem de çok güzel bir bayan.
Bu arada gösteri ile ilgili kısa bir bilgi:
- Perde: Sila’nın Kuruluşu ve Atanın Doğumu; Tanrı’nın Gök Atı’nın, Silla’nın atasını getirmek için uçmaya başlamasıyla başlıyor. Silla’nın atası Park Hyuk Gyu Sye ve Can Yumurtası doğuyor. Silla’nın refahını dileyen özel dansı ile Gök Duası’nı arz ediyor.
- Perde: Silla’nın Çiçeği Asker Hwarang; Asker Hwarang ve Wonhwaları güzel bir orman olan Gelim’e ikişerli ya da üçerli olarak gidiyorlar. Poongworjoo Yoong-Chun ve prenses Dyuk Man birbirlerine âşık olduğu zaman, Tanrılar onlardan birinin kraliçe ve diğerinin de asker olmasını kader olarak yazmış. Düşmanın oklarıyla Yoong-Chun ‘un vatansever ruhu ve Silla halkı için Kraliçe Sun-Duk, üç ülkeyi birleştirip tek bir ülke oluşturmuş.
- Perde: Doğu’nun Işıkları; Tek bir ülke olarak birleşmeyi başaran Silla, muhteşem kültür çiçekleri açarak ve Silla yollarından geçerek dünyaya açılıyor.
Son olarak diyorum ki; bu etkinlikler çoğalsın. Müzik grupları, tiyatro oyuncuları, her türlü sahne sanatçıları ülkemizi sıkça ziyaret etsin. Biz de bu kültürden nasibimizi alalım :) Aslında sadece Kore değil, Uzakdoğuda pek çok ülke ve kültür benim ilgimi çeker şahsen. Böylelikle kültürler arası kaynaşma, halkların birbirini gerçek anlamda tanıması da mümkün olur.
NOT: İlk kolaj hariç diğerleri internetten alıntıdır. Ben hem gösteriyi seyredip, hem fotoğraf çekmeyi başaramıyorum.
17/09/2013
Oradaydım/ Music Bank İstanbul
Bazen bir şeyi çok istediğinde, evren sana yardım etmek için bütün fırsatları sunar. İşte Music Bank İstanbul konseri Koresevenler için böyle bir şeydi. Güney Amerikaya bile giden idoller asla bizim ülkemize gelmez sanırdık... Ama istedikkk oldu :)
Hemen önce şunu söyleyeyim ses sisteminde sorun vardı. Bu Ülker Arenadan kaynaklanana bir problem. Ayrıca sanatçıların neredeyse tamamı Korece konuştu anlayamadık çoğumuz. Hadi onu geçtim sunucuların arasında Korece bilen, çevirebilecek birini koymalıydılar. Bir TRT spikeri yerleştirilmiş. Çalışıldığı belli olan replikler ve anonslarla programı götürmeye çalıştılar olmadı. Biz onların İngilizce anlamadığını, Ayşe adlı sunucunun da Korece bilmediğini çok rahat söyleyebiliriz bir bakışta :)
Ben çok fazla konserden bahsetmeyeceğim. Bunu anlatan bir sürü blog arkadaşım var zaten. Ben neler hissettim öncesine ve sonrasında onu anlatacağım :) Tabii ki herşey çok güzeldi. Bütün sanatçılar çok pozitif, çok enerjik, çok neşeliydi. Ama bir Hongki ve SuJu kadar izleyiciye hakim olan kimse yoktu.
Miss A kızları çok tatlıydılar. Ben severim onları ama salonda en az ilgi onlaraydı. Ne yazık ki en sönük performans da onlarınkiydi ama bundan kızların suçu olduğunu düşünmüyorum. Onlarda baya şirinlerdi sahnede. Fotoğraf çekmeleri için hayranlara poz filan verdiler :)
Yine de kısaca geçeyim :) Sahneye önce MBLAQ çıktı çok tatlıydılar. Sahneden önce asansöre binerlerken gördük. O zamanda çok pozitif, güleryüzlü idiler. El salladılar HERKESE :) Ama bir kere daha anladım ne kadar genç olduklarını ve sahnede devleşiyor bütün Kpop artistleri. Yoksa bana küçük geldiler boy olarak falan :) Onlar benim Mini Rainlerim :)
Ailenin bize yaptığı hoş jest ise gönülleri fethetti. Çok tatlı çok güzel gülen bir kız. :) Sesi de cidden çok güçlü.
Bir de bütün sanatçılar hazır mısınız? Diye soruyorlar... Dedim biz yıllardır hazırız bebeğim :) Başlayın siz oyalanmayın daha fazla :)
Konser başlamadan yanımda iki tane genç kız vardı. Onlarla biraz sohbet ettim. Grupların Super Junior dışında kalanların isimlerini biliyordum ama yüzlerini ayırt edemezdim. O kızlara sordum klipler dönerken, bunlar kim diye tek tek. Hepsine cevap verdiler sağolsunlar. Neyse sohbet esnasında 'Bekle gelirler görürsün' gibi alaycı cümlelere maruz kaldıklarını anlattılar. Ben dedim hepsine cevap oldu bu konser. Görsünler bakalım :)
Hayatta sadece belli kalıpların varlığını kabul eden, yalnızca siyah ve beyaz en fazla gri ile kendini tanımlayan insanlar var. Özellikle son zamanlarda çok sıklıkla yaşadığımız tek tipleştirme, kendi gibi olmayanı yok sayma, hatta yok etmeye çalışma eylemlerinin bir versiyonu Koreseverleri küçümsemek. Amerikan dizileri izleyip, İngilizce şarkılar dinlersen sorun yok ama söz konusu çok aşina olmadığımız bir dil olan Korece ve onunla ilintili şeyler olunca bir garipseniyor HALA. Bir de garip sesler çıkarıp dil ile alay ettiklerini zannedenler var onlar komik değil ama gülünç.
Bugün anladım ki, önce hayal etmek gerek. Sonra adım atmak. Böyle olsa ne güzel olurdu fikrinden yola çıkarak, harekete geçmek. Bu anlamda fandomların çabasını yabana atmamak gerek. Harika işler çıkardılar. Bir arkadaşım dedi ki; 'İnsan bazen kendi kurduğu hayalden utanır ya.. Öyle bir ruh halindeydim'. Aslında uçuk, çocukça hayaller kurduğundan değil. Bilinç altımıza işleyen imkansız düşüncesi yüzünden.
Gördük ki hiç bir şey imkansız değil artık. Yıllarca uzaktan izlediğimiz, beklediğimiz sanatçılar kanlı canlı karşımıza çıktı :) Demem o ki, siz siz olun hayallerinizle alay etmelerine izin vermeyin. Hayaller derken ayakları yere basan, olabilecek şeylerden bahsediyorum. Sevdiğiniz ünlünün konserine gitmek, hatta tanışmak bile olabilir. Ama Oppam gelecek, alacak beni evlenip sonsuza kadar mutlu yaşayacağız diye düşünürseniz buna ben de gülerim üzgünüm :)
Yeniden Konser anına dönecek olursak şunları söyleyebilirim; bütün gruplar çok pozitifti. Ciddi anlamda enerji yüklüydüler. Kelimenin tam anlamıyla bir taraflarından ter aktı ama performanslarında bir aksama olmadı. FT ISLAND Hongki muhteşemdi. Salonun tamamını etkisi altına aldı.
Kpop kavgalarını anlamadığımı söylemiştim daha önce. Ancak canlı izledikten sonra Super Junior'a şarkı söyleyemiyor diyenler, kötüydü diyenler artık art niyetli diye düşünüyorum. Dans edip, aynı anda şarkı söylemek hiç bir idol için kolay bir iş değil. Ha herşeye rağmen beğenmemiş olabilirsiniz. Çok normal ama bu öznel bir fikirdir, kişisel bir beğenidir. Bunun altını çizerek yorum yapmalı diye düşünüyorum. Sadece 7 kişi olmalarına rağmen diğer üyelerin yokluğunu hisstirmediler. Dongheeyi severdim, bir kez daha sevdim. Yaptığı fan servisler, bayrağımız öpmesi unutulmayacak anılardan bazılarıydı... O kadar tatlıydılar ki.. O kadar interaktiflerdi ki. Kore'nin top gruplarından olmalarına şaşmamalı.
Son olarak çok eğlendiğimi söylemek isterim. Çok mutlu oldum. Başta da belirttiğim gibi çok hevesli değilidim ama iyi ki gitmişim diyorum. Gelecek sefer şartlar nasıl olur bilemem ama artık nerede olsalar giderim diyorum. Su Ju giderken Super Showda görüşürüz dedi ama bakalım kısmet. Fırsatı olupta gitmeyenler çok şey kaybetti onu da söyleyeyim. Ehh İstanbuldan bir Music Bank geçti. Çok şükür ki bizde izleme orada bulunma şansı yakaladık. Bir dahaki etkinliği dört gözle bekliyorum.
NOT: Bütün Videolar alıntıdır. Paylaşmayın uyarısı görmediğim için ekledim. Sorun olmaz umarım.
06/09/2013
Music Bank Yolcusu Kalmasın
Yıllarca Kore dizilerini, filmlerini izledik. Bir gün olur da yakından görür müyüz? Diye merak ettik. Konserlerine, filmlerine gitmeyi düşledik. Bilmeyenlere dert anlattık. 'Ayy bunlar Çinli, yok Japonlar' gibi küçümseyen cümlelere, hor gören bakışlara maruz kaldık. Önce biz öğrendik Kore-Çin-Japon sanatçılar arasındaki farkı. Sevimliden öte, yakışıklı-güzel insanların olduğunu gördük. Fan grupları seslerini duyurmak için olağanüstü şeyler yaptı. Önce varlığımızdan haberdar oldular. Düş kapısı Jajejong'un Türkiye'ye gelmesi ile aralandı. Şimdi de sonuna kadar açıldı.
7 Eylül akşamı Ülker Fenerbahçe Sports Arenada Korenin en ünlü grupları sahne alacak. (bu arada biletlere baktım hala satış var son 24 saat belki şansınız yaver gider.) Artık kavuşmamıza sadece 1 gün var :) Onca yıl uzaktan dizilerini, filmlerini izleyip, müziklerini dinleyip, bugünün geleceği günü bekledik. Kore dışındaki Asyalı hayranlara biraz gıpta, çokça kıskançlıkla baktık. Keşke biz de görebilseydik, canlı dinleyebilseydik diye iç geçirdik. Gerçi ben ciddi bir Kpop fanı sayılamam ama buraya kadar gelmişler, gitmemek olmazdı. :)
MusicBank İstanbul öncelikle Kpop sevenlerin sonrasında Koreseverlerin 'Bizde varız, buradayız' demelerinin bir sonucu. Buradayız, bekliyoruz. Haydi o zaman Music Bank yolcusu kalmasın. Gidemeyenler de üzülmesin. Bu daha başlangıç. Artık yolu biliyorlar. Yine gelirler:)
04/09/2013
Amor Towles - Beklediğim Sendin
KONUSU: Yirmi beş yaşındaki Kate Kontent 1937 yılının son gecesini oda arkadaşıyla beraber Greenwich Village’daki ikinci sınıf bir caz kulübünde geçirmektedir ve ikisi, ceplerindeki toplam üç doları mümkün olduğunca idareli kullanmak zorundadırlar. Masmavi gözlere ve etkileyici bir gülüşe sahip yakışıklı bankacı Tinker Grey kulübe gelir ve yanlarındaki masaya oturur. Bu tesadüfi tanışma ve şaşırtıcı sonuçları, Katey’yi Wall Street firmasının sekreter odasından New York sosyetesinin üst basamaklarına ve Condé Nast’ın yönetici ofislerine; kıvrak zekâsı ve kendine özgü soğukkanlılığından başka dayanak bulamayacağı seçkin ortamlara taşıyan bir yıllık yolculuğun başlangıcı olur.
Beklediğim Sensin de yazar sizde seçkin konukların olduğu, özel bir partiye davet edilmiş hissi uyandırıyor. Kate Kontent ve arkadaşı Eve ve çevrelerinde gelişen olaylara tanıklık etmemize izin veriyorlar. Hayatın onları nereye sürükleyeceğini bilmeden yaşayıp gidiyorlar. Ancak bir dönüm noktası her ikisinin de hayatını kökten değiştiriyor. Hem çabuk, hem de yavaş. Hem bilerek hem de hissettirmeden. Hiçbiri Tinkerla tanışmalarının hayatlarını ne yönde değiştireceğini blemezdi. Kate hayatın size bir seçenek sunmak zorunda olmadığını söylüyor. Ancak zaten Kate'in attığı her adım bir seçenek. Seçtiği yol, edindiği arkadaşlar, verdiği kararlar. Beklenenin aksine onu hep bir basamak yukarı taşıyor. Eve'in hevesi, hercailiği yok belki Katede ama onu özel kılan farklı karakter özellikleri var. Hazır cevaplığı, zekası, olaylar karşısında ki soğukkanlı tavrı Katei özel kılan sebeplerden sadece bir kaç tanesi. Aslında herkes kişisel tarihini yazıyor, yaşıyor. 1930'larda Amerikada büyük bir ekonomik kriz vardı. Yaşananlar da bu gerçeğin etrafında dönüyor. Ama karakterlere bakınca sorsanız 1937'nin en önemli olayı nedir diye? Her biri kendi hayatından bir kesit sunacaktır anı olarak.
''Önce çabucak bir şey söyleyeyim size: İster öfke veya kıskançlıkla, ister utanç veya kızgınlıkla tetiklenmiş olsunlar, duyguların coştuğu bu anlarda ağzınızdan çıkacak söz size kendinizi daha iyi hissettirirse, muhtemelen söylenmemesi gereken bir şeydir. Hayatta keşfettiğim en önemli sözlerden biridir bu. Artık benim işime yaramadığına göre sizde kalabilir.''
Kitap sitelerinde gördüğüm, çıkmasını ve indirime girmesini merakla beklediğim bir romandı 'Beklediğim Sendin' işin komik yanı kitabını yazarını, kitabın ismi sanmamdı : ) Daha da ilginç olansa yazarın bir erkek olması. Bir kadının hikayesi bir erkeğin gözünden anlatılıyor. Herkes çok başarılı bulmuş. Ufak tefek eksikler dışında ben de çok beğendim anlatımı. Tek kusuru betimlemelere, tasvirlere fazla yer veriyor oluşu. Eminim yazar bütün iyi niyetiyle hayal gücümüzü harekete geçirmek ve anlatmak istedğini gözümüzde net bir şekilde canlandırmak istemiş. Bu zorlama geldi biraz. Bu sebepten değil belki ama iki kere okunabilecek hatta okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Ben keyif aldım okurken. Dediğim gibi sadece özel konukların katıldığı, seçkin bir partiye davet edilmişim gibi hissettim. Bence siz de bu saygın toplulukta yerinizi almak istiyorsanız kitabı alın ve okuyun. Tavsiyemdir ;)