30/03/2013

Kimleri okuyorum?

Pek sevgili Mikotumuz,  benim mimlemiş. Hangi blogları okuyorsun link ver biz de öğrenelim. Kendine saklama, bencil pislik (demedi tabii :P) demiş. Ben de dedim Mikot'cum benim kırmamış Kpop yazısı yaz demişim yazmış. Belgesel demişim çat diye link koymuş önüme şimdi ben onun bu istediğini geri çevirirsem, nerede kaldı sunbaeliğim :P gençlere olan sevgim vs. :P (ay böyle konuşuyorum beni 100 yaşında sanacaklar iyi mi? :) )

Şimdi ilk nesil blogcuların tamamını tabii ki ben de okuyorum. Kimbap, Astrea, Bunusevdim, Sermin tavsiyelerini gözüm kapalı kabul edebileceğim blogdaşlar. Kimbap ve Astrea ile yüz yüze de tanıştım ben. Havamı atayım böyle :) Kızların suskunluğum asaletimdendir tarzı duruşlarını da ayrıca beğeniyorum ;)

Bez Cadılarından OhYoonJoo, Sevgili Günlükten Arya ve Asılcinneti severek okuyorum. Diğerleri kötü değil ama onlar daha iyi alınmaca, gücenmece olmasın. Winpohu   okuyorum. İngiliz dönem dizilerine ve klasiklere olan ortak beğenilerimiz okuma keyfine artı katıyor.

Kore Camiasından Seoulbeats, Koalas Playground okuyorum. Seoulbeatsin makaleleri çok iyi. Koala da Japon ve Çin yapımlarına yer vermesi açısından diğerlerinden ayrılıyor.

Kore Notları   Korede yaşayan Bahar'ın blogu. Eşi Koreli ve Koreye dair iyi-kötü herşeyi mümkün olan en objekti şekilde kendi üslubunca anlatıyor.

Sonra Sıdıka'nın yazarı-çizeri Atilla Atalayı okıyorum. http://atillaatalay.blogspot.com/

Kitap blogu olarak http://tugceninkitapligi.com/

Oje bloglarından çok uzun bir ara veren Öykü  http://hangiojeyakismazkibana.blogspot.com/

Şimdi bir de bu kız var. http://xiaxue.blogspot.com/ Ciddi bir fenomen. Blog yazarak para kazanıyor. Blog üzerinden para kazanmıyor, hayatını blog yazarak kazanıyor ve bence şahane. .

Singapurda yaşayan bir çiftin günlüğü diyeyimBir Adam Bir Kadın'ın kadını yazıyor tabii :D

Bir de bu çocuk var :) Erkek bloggerlar genelde sıkıcı oluyor. Yani ben sıkılıyorum okurken ama Naysting öyle değil :)

Bu aralar erkek kardeşimin ufuktaki evliliği sebebyle dekorasyon-çeyiz-yemek vs. blog-sitelerine bakar oldum. Malum erkekler bu konuda çok iyi değil :)

http://pembeyastik.blogspot.com/  Böyle insana huzur veren kocaman evler de ferah dekorasyon fotoğrafları paylaşıyor.

http://www.bbcgoodfood.com/      Eski işimden dolayı bildiğim bir blog-site. Şahane tarifler var içinde.

http://cafefernando.com/turkce/    Cesaretimi toplayabilirsem bir gün kuğu  şeklindeki profitorolünü deneyeceğim ya da frambuazlı doğum günü pastasını :)

Sanırım bu kadar şimdilik. Son olarak bu mimi en sevgili cadı OhYoonJoo'ya paslıyorum.

 

29/03/2013

Farkeden Oldu mu?

Dün blogumda küçük görünen büyük bir problemle karşılaştım. Benim yüklemediğim bir reklam linki gördüm. O kadar minikti ki farketmem şans. Bu demek oluyor ki, biri ya da bir şey (bot gibi) haberim olmadan dosyalarıma girmiş. Cpanelde aradım. Gerizekalı host şirketi ile saatlerce yazıştık. Ayy hacklenmişiniz bundan bundan olur dediler. Sorunuma çözüm bulamadılar. En sonunda bütün hesabımı sıfırladılar. Herşeyim gitti. Allahtan Wp admin panelinden yazılarım yedeklerini alıyorum düzenli olarak. Geri yükleyebilidim böylece. Bir de resimlerim hep fotoğraf sitelerine yüklerim. Sınırsız alanım var bu hostta aslında bloga direk yükleyebilirim ama istemedim.Harici yüklemeler pek tavsiye edilmese de; bana öbür türlüsü güvenli gelmedi. İyi ki de öyle yapmışım yoksa bütün fotoğraflarım da gidecekti. Herşeyi yeniden kurdum. Wordpressi eklentileri. Yedek al deyip durdular bilmiyorum kaç kez. Bizim almamızı istiyorsanız söyleyin dediler. İyi siz alın dedim. Bu seferde hayır sizin almanz gerekiyor dediler. İyice sinirlendim.

Daha sonra eski dosyaları yüklemeyin, yenilerini yükleyin diye tavsiye verdiler. A be gerizekalı eskisini yüklemeyeceksem, neden yedek alıyorum? Virüslü dosya nerede bulamadın direk Pc'ye format atan bilgisayarcılar gibi hesabı sıfırladın. Böyle de yazdım. İngilizcemi geliştirdim :) Bir sonraki aşama küfürdü. Orada kaldım şansları varmış.


Atarlı bir yazı döşedim. Hemen işte özür dileriz, yapacağımız işlemi iyice anlamınızı istedik vs. Hiç bir halta yardım etmediler. Sadece hesabı sıfırladır. Ha bir de Dns ayarlarıyla uğraşmadım. Onu zaten ilk aldığımda yapmışlardı. Para ödeyerek sinir sahibi olmak böyle bir şeymiş demek. Bir de bedava hizmet alsaydım ne olacaktı bilmiyorum. Reklamın içeriği, son yazımla tesadüfen mi artık bilmiyorum örtüştüğü için, taslaklara aldım. Güvende hissedince yine yayınlarım.

Bu arada çok uzun sürmesede yok oldu blogum. Kimse farketmedi. 4 yıl falan hikaye demek. 1 saatte gidebilir herşey ve kimsenin de umurunda olmaz. Yardımcı olabilecek kimse de yoktu. Eskiden msn de sırf bu sebepten tanımadığım insanları tutardım :) Hatta bir çocuk arkadaşın bilgisayarını kurtarmıştı uzaktan. :) Kısacası internet için küçük, blogum için büyük bir badire atlattım.


NOT: Sağdaki follow butonu ile bloguma abone olanlar, tekrar kaydolmak durumundalar. O ayarlar da uçtu gitti.

09/03/2013

Rüzgarla Gelen



Dokunaklı, komik ve Bommarito kız kardeşlerinin nefis dev top kekleri kadar karşı koyulmaz olan Rüzgârla Gelen, aile ile affetme, anneler ile kızları ve en değerli şeylere hâlâ sımsıkı tutunurken ileri bakma bilgeliğini edinme hakkında bir roman. Bommarito kız kardeşlerin annesi River’ın açık kalp ameliyatı olması gerekmektedir. Aile pastanesini işletmeleri, erkek kardeşleri ve rahatsız olan büyükannelerine bakmaları için onlara evde ihtiyaç vardır.

Ama eve dönüş, sırları ve Bommarito’ların gömülü tutmayı tercih ettikleri acıları Isabelle’in kaçışı ve erkeklerle yaşadığı ilişkileri, Janie’nin obsesif kompulsif rahatsızlığı ve Cecilia’nın kendine zarar veren öfkesii açığa çıkarmaya başlar. Henry’ye göz kulak olmak ve iş yapmayan pastanelerini kurtarmak için birlikte çalışan Isabelle ve kız kardeşleri, varlığından hiç haberdar olmadıkları sorulara yanıtlar, çocukluk yaralarını sarmak için beklenmedik yollar ve mutluluk konusunda şaşırtıcı yeni şanslar yakalama cesaretini bulmaya başlar.

 



Kitap sitelerinde zaman zaman gördüğüm ama almakta tereddüt ettiğim bir kitaptı 'Rüzgarla Gelen'. Orjinal adı Henry's Sisters - Henry'nin kız kardeşleri. Bu şekilde çevirilseydi belki de yeteri derecede vurucu bir etki bırakmayacaktı. Kitap iddiasız. Bu demek değil ki, güçlü bir anlatımı yok. Kitap iddiasız bir iddia taşıyor. Nasıl mı? Kitap sitelerinde çok satanlarda değil belki. Sessiz ve derinden sarıyor okuyucuları. Okuyanı çarpan bir etkisi var. İsmi gereği ben bir aşk kitabı zannettim. Fena halde yanılmışım. Bu bir aile hikayesi. Geçmişiyle barışma, kendini keşfetme ve yeniden yaratma öyküsü.


Rüzgarla gelenin anlatımı sade ve akıcı. Çevirisi çok özenli ve düzgün. Bunun ne büyük sıkıntı olduğunu son zamanlarda daha iyi anlıyoruz. Bazı büyük yayınevleri okuyucuya değil, kendilerine bile saygı duymayarak yarım yamalak yanlış çevirileri basıyor. Google çeviri kullansanız daha az yorulursunuz o derece.

Rüzgarla Geleni okurken birden fazla duyguyu yaşamak mümkün. Ben bir paragrafta ağlarken, bir diğerinde kahkaha atıyordum. 'Yüreğine dokunmak' tabiri bu kitabın satırlarında yeniden hayat buldu,  somutlaştı. Elimden bırakamadım ve sonunu merak etsem de, bir yanım bu yolculuğun hiç bitmesini istemedi.

Karakterlerin hayat hikayeleri hem çok acıklı hem de aynı zamanda traji komik. Korku romanları yazan, iyi kazanan bir yazar Jane ama kendi yarattığı karakterlerden korkuyor. Takıntılı, ürkek ve kırılgan olmasına rağmen güçlü bir kadın. İçindeki öfkeyi ve yalnızlığı dindirmenin yolunu cinsellikte arayan, kendini çeşitli tehliklere sokan İsabelle. Kendine ilk ilgi gösteren erkekle evlenmiş obezite ve kontrolsüz öfkesiyle mücadele edemeyen Cecillia. Her ikisinde de farklı farklı arızalar olan Cecillianın kızları. Kendini ünlü bir pilot sanan anneanne ve Henry. Bütün ailenin yumuşak noktası, içlerini umut ve sevgiyle dolduran, koşulsuz, hesapsız seven Henry.

Annelerine gelince her anne gibi çocuklarını korumak için sınır tanımayan, çok seven ama şartlar gereği belki de sevdiğini göstermekte başarılı olamayan bir kadın. Geçmişe dönüşlerde anlatılan olaylar, karakterlerin bugün oldukları kişileri aydınlatıyor. Çok zor günler geçiren Bonmorito ailesi, açlık sınırına kadar gelmiş. Bu durumlar anlatılırken içinizde bir hüzün oluşuyor. Ancak yazar asla duygu sömürüsüne, acındırmaya girmiyor. Bütün o trajik olayları, yalın gerçekler olarak aktarıyor. Elbette ki, okudukça aydınlanıyor, anlamlandırıyor ve karakterlerin bugünkü yaşantıları ve yaptıklarına hak veriyorsunuz.

Henry ile ilgili detay vermek istemiyorum çünkü okunması gerek ama Henry bize unuttuğumuz, görmezden geldiğimiz ve çoğu zaman toplum dışına itilen bireylerin de, orada olduğunu hatırlatıyor. Oradalar ve bizden ilgi ve anlayış bekliyorlar. Topluma kazandırması zor olmayan bireylerin, belki de kendi çifte standartımız yüzünden, sosyal bir yaşam sürmekte zorlandıkları gerçeği, direk olarak yüzümüze çarpıyor.

Tür olarak kadın okuyucuyu hedeflediği belirtilse de, bence bu aile hikayesini herkes okuyabilir. Aileni, kendini, sevdiklerini affetmenin önemini, fedakarlığı vurguluyor Rüzgarla Gelen. Didaktik olmadan, zorlamadan, yormadan, sıkmadan hem de.

Kitabın ben de uyandırdığı genel his, birden fazla aslında. Yine tek birini söylemek gerekirse; içindeki iyi yönleri ortaya çıkarıp, hayat gülümsemeyi başarabilmeli insan. Geçmişimiz, bugünümüz etkilese de buna tutunup, geçmişle yaşamanın bir anlamı yok. Özetle çok güldüm, çok ağladım ve çok beğendim. Rüzgarla Gelen çok uzun zamandır okuduğum en güzel kitap diyebilirim.

Önce bana bu kitabı mutlaka okumalısın diyen sevgili arkadaşım Pudra Tozuna ve bize bu kitabı kazandırdıkları için Ephesus yayınlarına çok çok teşekkür ediyorum. Ben çok keyif aldım okurken. Herkese şiddetle öneriyorum. Online satın almak için buraya tıklayın. Hazır indirim varken, yayınevinin başka kitaplarına da göz atmak isteyebilirsiniz. Keyifli okumalar. Okuyanın geri dönüşlerini merakla bekliyorum. Bunu da eklemeden geçemedim.

04/03/2013

Alice in Cheongdamdong / Alice Beyaz Tavşanın Peşinde

Image and video hosting by TinyPic


Koreli senaristlerin Alice Harikalar Diyarında hikâyesini ne çok sevdiklerini ve her fırsatta gönderme yaptıklarını da biliyoruz. Bu da Alice'i referans alan, ondan örnekler sunan bir hikâye. Se Kyung moda tasarımcısı olmak isteyen, yetenekli, azimli bir genç kızdır. Okul yıllarından beri beraber olduğu bir sevgilisi vardır, daha iyi yerlere gelmek için çok çalışmanın yeterli olacağını düşünmektedir. Fakat hayat acımasızca bunun her seferinde mümkün olmadığını gösterir Se Kyunga.


Bunun üzerine kızımızda yıllarca çalışkan, iyi ve tatlı bir insan olmanın faydasını görmedim. O halde ben de servet avcısı olup, kendimi zengin bir erkeğe yamayacağım. Bu şekilde sınıf atlayıp, istediğim yaşama kavuşacağım diye düşünür. Hırs yapar. Ama bu işler o kadar kolay değildir. Sen yıllarca Candy girl olarak yaşa sonra değişeceğim de. Herkeste kollarını açıp seni beklesin. Oldu güzelim :)


Yurt dışında eğitim görmediği için yükselme şansı zor olan ve bu yüzden hor görülen Se Kyung Fransızcayı kendi kendine öğrenmiş.



''L'effort est ma force'' (Çabam gücümdür)


Cheongdam elbette bir semt olmaktan öte sınıfsal ayrımcılığın ve zenginliğin en fazla hissedildiği alan. Ulaşmak istediğin zengin yaşamı temsil eden bir simge. Girmek istediği dünyada, ne yaptığın, kim olduğun değil, nasıl göründüğün önemli. Yani imaj her şey. Taktığın kolyeden, giydiğin ayakkabıya kadar bir imaj yaratıp, bunu da karşı tarafa satmalısın. Biraz GossipGirl tarzı konuşulmadığın sürece hiç kimsesin.

 


Seung Jo/Jean Thierry Cha: Artemis Korenin başkanı. Yıllarca Fransa'da yaşamış. Aslında aileden zengin fakat hem adını hem de aile servetini kullanmayı reddetmiş. Kendini  kanıtlamış ve hatta babasına rakip olmuş. Çocuksu halleri kendisine hafiften çatlak damgası vursa da çok sevimli :) Geçmişte aşk acısı yüzünden cidi bir travma yaşamış ve dizi boyunca sürekli buna vurgu yapılıyor. Aman bir daha kalbi kırılmasın, sonra hiç toparlayamayız ömür billah diye :)

Image and video hosting by TinyPic


Alice harikalar diyarına, garip beyaz tavşanı takip ederek gidiyor. Se Kyung da kendisine 'tavşan' arıyor. Onu daha yükseğe, hedeflerine ulaştıracak, ona yardım edecek bir yol arkadaşı. Suç ortağı belki de.


Tomy Hong: Başarılı bir tasarımcı ancak asıl prestijini ve servetini çöpçatanlık işlerinden kazanıyor. Herkes onun tarafından gelin adayı olarak önerilmek, anne-babalardan gelin adaylarını onun seçmesini istiyorlar. Beyaz tavşan olmak için mükemmel.


Seo Yoon Jooo: Shin grubunun başkanının karısı. Jan Tery Chang yani Seung Jo'nun ilk aşkı. İstediklerini ondan alamayacağını anlayınca Seung Jo'yu terk etmiş. Se Kyun'un eski okul arkadaşı. Hayatı boyunca hep birilerini kullanmış. Cheongdamdonga girmek için Se Kyung'a yol gösteriyor. Kendisi de aynı taktikleri kullanarak eşi ile tanışmış ve düşlediği lüks yaşantıya kavuşmuş böylece.

 


Shin In Hwa: Yoon Joo'nun görümcesi. İfadesiz uyuz yaratık. Bu kadına her baktığımda kocaman gözlerinin nasıl bir operasyondan geçtiğini düşündüm. Çok güzel bir yüzü ve bir o kadar güzel gözleri var. Estetiksiz olması mucize olur. Karaktere gelince; herşeyi bir iş ve işin parçası olarak gören bir kadın. Evliliği bile bir iş anlaşması olarak görüp, kendisine ve şirketine değer katacak bir eş adayı arıyor. Tesadüf eseri bu kişi Seun Jo olunca işler sarpa sarıyor.

Yan karakterlerde klasik sert görünümlü ama evladını çok seven bir baba, orta halli çalışkan, onurlu çocuklarıa düşkün anne-baba gibi figürler vardı. Hikayenin akışında yerlerini aldılar gerektiği kadar.

SPOİLER İÇEREBİLİR (içermeyedebilir ama bazı okuyucular çok hassas uyarayım dedim:) )


Alice, bütün bunlara ek olarak Nazım Hikmet ve Antalya göndermeleri ile Türk izleyicisinin dikkatini anında çekiverdi. Farkındaysanız Kore dizilerinde hep belli ülkelerin bahsi geçer, Fransa-İtalya-İspanya- Amerika. Genelde bir numarayı Fransa alır. Koreliler dünyada başka ülke bilmiyor dedirtiyor bu..  Ama K-dramaların ve K-popun dünyada popülerliği artttıkça, hayranlar sosyal medyadan, internetteki diğer mecralardan seslerini duyuruyor, kendilerini tanıtıyorlar. Karakterlerden birinin Brezilya'ya gitmesi acaba tesadüf mü? G. Amerikada Kpop'un en popüler olduğu ülke Brezilya çünkü. Bir de dizideki çıkarımları sevdim. Evet ben buyum, böyleyim ama seni sevdiğim gerçeğini değiştirmez tüm bunlar. Ya da 'Ağaca çıkmaya hakkın olmadığı halde, çıktıysan düşüp ölmeli misin? Doğrusu bu mudur? gibi repliklerin olması Alice'i klişe zincirinden uzaklaştırıyor.

SPOİLER BİTTİ


Özetlemek gerekirse, Park Si Hoo çok tatlıydı. Ama Moon Geun Young yerinde başka aktris olabilirdi. Ben rahatsız olmadım performansından ama bu kız dramlarda daha başarılı gibi duruyor. Kim Ji Suku artık başrol olarak görmek istiyorum bir dizide. Amin diyorum :P Oyunculukları genel anlamda beğendim. Fazla ‘aygo’ tarzı mimikler yoktu. Elbette hikâye içinde bazı klişeler vardı ama bütününe bakarsak klişelerden uzak bir yapımdı. Ben sevdim. Güzel vakit geçirdim. Tavsiye ederim. İzleyelim, izletelim mümkünse :)