Bu animeyi ne kadar çok sevdiğimi, ne kadar anlamlı bulduğumu bilmeyen kalmamıştır sanırım. 15 sene oldu ilk kez Tv de izleyeli o gün bugündür izlerim. Neyse hani burada bir arkadaştan bahsetmiştim. O kadar güzel yazmış ki Oscar&Andre arasındaki ilişkiyi üzerine söz söylemeyi anlamsız buldum. Uzun zamandır bekliyordum ama beklediğime değdi. Aslında Happi bunu İngilizce yazmıştı, sağolsun üşenmemiş Türkçe'ye çevirmiş göndermiş. Devamı gelecek diyor. Çok teşekkür ederim beni kırmadığı için. Bekliyorum büyük bir merakla. Happinin Oscar Sitesi (İngilizce) için TIK LAYIN Happinin Yotube Kanalı ve Dailymotion Ve Lady Oscar Türkçe bölümleri bulabileceğiniz Live Journal sayfası Hadi bakalım SIKILMADAN okuyun :) Göründüğü kadar daha var 'read rest of the entry' e tıklayın. Gözünüzden kaçar falan söyleyeyim dedim :)
Oscar ve André... Bu iki ismin birbiriyle kurduğu kafiyeyi kim inkâr edebilir? Versay'ın Gülü'nü eşsiz yapan bu ikilinin hikâyesidir kuşkusuz. Hem animede hem de mangada hikâyelerin en duygulusu, en dokunaklısıdır Oscar ve André'nin hikâyesi. Ben bu yazıda, animeye daha aşina olduğum için animedeki olaylar dizisi üstünden gideceğim ama gerekli gördüğümde mangaya da göndermeler yapacağım. Amacım bu iki olağanüstü karakterin ilişkisini, hikayenin hafızalara kazınmış anlarından bazılarını nakış gibi işleyerek resmetmek. Bu nedenle hikayeyi baştan sona bilmiyorsanız ve Versay'ın Gülü'nü izlemek veya okumak istiyorsanız, yazının devamını okumayın ki heyecanınız kaçmasın. Haydi başlayalım...
Oscar ve André'nin tanışmalarını General de Jarjeyes'ye borçlu olmaları kaderin bir cilvesi herhalde. Zira Oscar'ı elinden geldiğince kadınsı zevklerden mahrum bırakmaya çalışan biri varsa o da babasıdır. General, Oscar'ın bakıcısına öksüz torunu André'yi Jarjeyes malikânesine getirmesini emreder. André Oscar'a hem arkadaş olacak hem de hizmet edecektir. Bunları yaparken bir de farkında olmadan küçük efendisine “erkek olmayı” öğretecektir. Bizim burnu havada varisimiz zaten erkek olduğuna o kadar emindir ki André'nin oğlan çocuklarına has tavırlarını örnek alarak bu kanısını daha da kesinleştirmemesi işten değildir. Hatta mangada anlatıldığına göre Oscar, André'den her zaman daha cesur, daha dişli bir çocuk olmuştur. André Oscar'la ilk tanıştığında, Oscar ona bir kılıç fırlatıp düelloya çağırmış, neye uğradığını şaşıran André de ağlaya zırlaya ninesinin yanına kaçmıştır.
Böylece iki çocuk birlikte büyürler. Kılıç tokuşturarak, ata binerek, yaramazlık yaparak, bakıcı tarafından azarlanarak (ki bundan nasibini en çok André almıştır çünkü 'matmazel'den bir yaş büyük olduğu için tüm sorumluluk kendisindedir) dertsiz tasasız yıllar geçirirler. Bu yıllara ait sadece animede bahsedilen iki olaya hayranlar fanfiction yazarken yer vermeye bayılırlar. İlkinde Oscar 5, André 6 yaşındayken ikisi neredeyse bir gölde boğuluyormuş, diğerinde ise bir iki yıl sonra iki çocuk bir meşe ağacının altına hazine niyetine bir oyuncak ayı, topaç ve kırmızı bir bıçak gömmüşler. Bunlar Oscar ve André'nin hayatın zorlukları altında ezildikleri sırada yad ettikleri çocukluklarından anılardır. Seyircilerin de şöyle bir iç çekip “hayat işte”, “kadere bak” veya “bir zamanlar her şey ne kadar da basitmiş” diyeceği efkârlı bir atmosfer yaratmaya yararlar.
Fakat zavallı General de Jarjeyes, André'nin, bin bir emekle erkek gibi yetiştirdiği kızının hayatının aşkı olabileceğini hiç hesaba katmamıştır. Zekice tasarlanmış şartlandırma planının feci şekilde geri tepebileceğini nereden bilebilirdi?
Avusturya prensesi Marie Antoinette'in Fransa'ya gelmesiyle işler değişir. O sırada 14 yaşında olan Oscar hayatında ilk kez tüm yaşamını etkileyecek bir karar vermek zorunda kalır. Ona göre prensese muhafızlık görevini görevi kabul edip askeri üniforma giymek kadınlığına elveda demek anlamına geliyordu.
“Kendini kaptırıp koşmak çok güzel bir duygu. Ama bir an durup ayaklarına bakınca insan 'ben nereye koşuyorum?' diye merak ediyor. Bu sana hiç oldu mu André?” - 1. bölüm.
Oscar başta “Bebek bakıcılığı yapmak istemiyorum” bahanesiyle görevi geri çevirir. Bunun üzerine general, Oscar'ın André'nin her dediğine uyacağını düşünerek André'yi onu ikna etmesi için devreye sokmaya çalıştı ama nafile. Oscar'ın içinde ne kıyametler koptuğunu bilen André generale karşı gelir ve Oscar'a hiç bir baskı yapmaz. Burada seyirci André'nin sadakatine tanık olur ve can dostuna ne kadar değer verdiğini görür. Bu dönemde André'nin duyguları hala kardeşçedir.
Sonuçta Oscar zor yolu seçer ve askeri üniformayı giyer. Bu olay kulağa ne kadar dramatik gelse de maalesef acı gerçek animenin reytinglere tutunabilmesi için uydurulmuş olmasıdır. İşe de yaramıştır da. Mangada Oscar görevi hiç tereddütsüz kabul eder. Mangayla anime arasındaki bu büyük farkın çok basit bir açıklaması var aslında. Dikkat edilmesi gereken nokta Marie Antoinette'in Fransız veliaht prensiyle evleneceğinin çok önceden kararlaştırılmış olmasıdır. Yani Marie Antoinette'in Fransa'ya geleceği Oscar daha 10–12 yaşlarındayken bellidir. General 'oğluna' bu görevden bahsedince küçük yaştaki Oscar seve seve kabul eder ve bence hep bu görevin bilincinde olarak büyür.
André'nin Oscar'a karşı duyguları, Marie Antoinette'in ölümden döndüğü bir kazanın ardından değişir. André bir süredir Oscar'ın göreviyle fazla meşgul olduğunu ve kendisine soğuk davrandığını hissediyordur. Birlikte geçirdikleri mutlu çocukluk geride kalmıştır. Oscar artık başka bir dünyaya ait gibidir. Fakat André bu düşüncelerinin yersiz olduğunu Oscar (André'nin tabiriyle) onun hayatını kurtarınca anlar. Kazadan sonra idam cezasına çarptırılan André'nin hayatına karşılık Oscar kendi hayatını ortaya koyarak herkesi şaşırtır. En çok da André'yi. Bunun üzerine André, Oscar'ın dostluğundan bir an için bile şüphe ettiği için derin bir utanç duyar ve bir gün Oscar için aynı fedakârlığı yapacağına yemin eder. Bu olaydan sonra André artık Oscar'ı farklı şekilde görmeye başlar. Onun gözünü kırpmadan kendini feda etmeye hazır olmasından öylesine etkilenir ki onu koruyup kollamak için içinde derin bir istek alevlenir. İşte bu duygu zaman geçtikçe aşka dönüşür.
“Oscar... Bir gün senin için seve seve canımı vereceğim. Sen nasıl bugün benim için kendini feda etmeyi göze aldıysan ben de bir gün senin için kendi canımı ortaya koyacağım!” - 8. bölüm.
Fransa'ya okumak için gelen İsveçli Kont Hans Axel von Fersen, Versailles sarayında daha çok vakit geçirmeye başladıkça Oscar'la da daha sık görüşmeye başlar. Daha Oscar, Fersen'e karşı duygularını kendine itiraf edemezken André her şeyin farkındadır. Oscar'ın Fersen'e gittikçe aşık olmasını yüreği parçalanarak seyreder, fakat sessizliğini korur. Fersen’in Amerikan Bağımsızlık Savaşı’na katılmak için Fransa’dan gittiği gün Oscar hiç konuşmadan pencereden dışarı bakarken, onu yalnız bırakmak için atları nallamayı unuttuğunu bahane eder. Oscar, savaşın ardından Fersen hala Fransa'ya dönmeyince endişeye kapıldığında onu yatıştırmaya çalışan yine André olur. Bir akşam Paris’e içmeye gittiklerinde Oscar gözleri uzaklara dalmış, endişesini alkolle dindirmeye çalışırken André Fersen’in mutlaka geri döneceğini söyler. Oscar ise onun neden bahsettiğini anlamıyormuş gibi yapar.
7 yıl aranın ardından Fersen Fransa'ya dönüp geçen yılların kraliçeye duyduğu aşkı körelttiğini söylediğinde Oscar'ın içine bir umut doğar. Fakat n'olur? Fersen Fransa'da geçen zaman içinde kraliçenin halkın gözünde ne kadar düştüğünü görünce kraliçenin ona her zamankinden daha fazla ihtiyacı olduğuna karar verip ömrünün sonuna kadar Marie Antoinette'e hizmet edeceğini açıklar. Oscar da Fersen'in asla hiçbir kadına kraliçeye baktığı gibi bakmayacağından emin olur. Ama en azından bir kez olsa bile Fersen'in onu kadın gibi görmesini istemiş olacak ki onunla dans etmek için elbise giyip kimliğini gizleyerek baloya gider. André bu konuda hiçbir şey söylemez; sadece Oscar'ın bu daha önce hiç görmediği yüzüne hayran hayran bakar. Oscar, Fersen'in kollarında dans etmenin tadına varıp artık duygularına gem vurabileceğini umar ama tabii ki umduğu gibi olmaz.
Tam bu sıralarda Kara Şövalye ortaya çıkar. Oscar onu yakalamak için planı hazırdır: Tıpkı Kara Şövalye gibi giyinip gece soygunlarından birinde onu kapana kıstıracaktır. André saçları kahverengi diye Kara Şövalye’nin kılığına girmeyi teklif eder ve hiç tereddütsüz atkuyruğunu keser. Mangada ise olaylar biraz (!) farklı gelişir. Oscar André’ye Kara Şövalye olmasını “emreder” ve elinde makasla onu kovalamaya başlar. Ne yazık ki Oscar’ın planı André’nin sol gözüne mal olur; fakat o sevdiğini kurtarmak için seve seve gözünü feda eder.
“İyi ki senin gözüne değil, benimkine oldu.” – 26. bölüm.
André’nin bu fedakârlığı üzerine Oscar çok duygulanır. Bu noktada Oscar’ın ne hissettiği üzerinde pek fazla durulmamıştır ama bütün öfkesini Kara Şövalye’ye yönelttiğini söylemek pek yanlış olmaz. Oscar dostunun intikamını almak için yanıp tutuşuyor, aynı şekilde Kara Şövalye’nin gözünü kör etmek istiyordur. Ama tabii ki savunmasızca uyuyan Kara Şövalye’ye zarar vermeye gönlü el vermez. Mangada ise Oscar’ı durduran yine André’dir. Dizide pek çok kez olduğu gibi burada da André’nin Oscar’ın çabuk parlayan öfkesini dizginleyen, ona aklın yolunu gösteren rölü açığa çıkar.
Ve meşhur 28. bölüm gelip çatar... Bir gün aniden Fersen Jarjeyes malikânesine gelir ve Oscar’ın hiç beklemediği bir anda bir ay önce baloda dans ettiği “esrarengiz kadın”ın konusunu açar. Oscar ilgisiz görünmeye çalışınca ise Oscar’ın maskesini düşürür. Elini yakalayıp ruhunu okurcasına gözlerinin içine bakar, tıpkı baloda olduğu gibi. Ve yine, tıpkı baloda olduğu gibi, Oscar kaçarak dışarı çıkar. Bu onun duygularını saklama çabasıdır. Oscar çabasını tekrarladığı içindir ki balo sahnesine flashback yapılmıştır, diye düşünüyorum. Duyguları açığa çıktığı için Fersen’le arkadaşlığını bitirmesi gerektiğini bilen Oscar onunla bir kez daha yüzleşir ve iki dost gözyaşları içinde birbirlerine veda ederler.
André’nin tüm olup biteni anladığını söylemek tabii ki gereksiz. Oscar kaçarken kırdığı şarap bardağının parçalarını yerden toplarken André yardım etmeyi teklif eder. Oscar ise gözleri yaşlı ona dönüp yavaşça “Gerek yok,” der. O cam parçaları Oscar’ın kırılan kalbinin parçalarıdır adeta. André’nin yardımını istemeyerek onu bir kez daha kalbinden dışlar.
Peki Oscar bilmez mi André’nin herşeyi görüp anladığını? Bilir fakat André’nin kendisini sevdiğini bilmediği sırada bile onunla duygularını paylaşmamayı seçer. Birinci bölümde André’ye söylediklerinde olduğu gibi hislerini ifade etmek için genellikle benzetmeler kullanır. André’ye duygularını en yalın şekilde anlattığı zaman belki de Fersen’le yollarını ayırdıktan sonra Kraliyet Muhafız Komutanı görevinden ayrıldığı sıradadır. Çocukken ahırın duvarına boylarını ölçmek için kazıdıkları isimlerin karşısında durup şöyle der:
“Erkek gibi yaşamak istiyorum! Kadın olduğumu, başkalarına muhtaç olduğumu unutturacak bir görev istiyorum. Sadece erkeklere mahsus bir görev! Piyade bile olsam yeğ. Omzumda silah, nehirleri aşıp düşmanla savaşırım! Aşk nedir bilmeden canımı dişime takarak yaşamak istiyorum. Kendimi erkek bildiğim zamanlara geri döneceğim!” – 28. bölüm
5 yorum:
beklediğime değmiş, harika olmuş yazın, devamı gelecek değil mi?
Benim değil Happinin yorumudur. Umarım gelir devamı. Gelecek dedi Happi :)
çok beğendim ellerine sağlık Happi'nin de bu yazıyı paylaştığın için senin de La Feacığım.Oscar unutulur mu hiç ya hele ki o son bölümü kahrolmuştum ağlamaktan :( uzun uzun bir yazı döktürmek gerek bu hissiyat üzerine ama nerdeeeeeee :(
Happi hepimizin hislerine tercüman olmuş Chibicim. Bu sadece başlangıç devamı çok daha güzel.
woow harika bir yazi mutlaka devamini okumak isterim gercekten detaylar vererek yazilmis emek verilmis tesekkürler devamini bekleyecegim
Yorum Gönder