28/04/2009

Güzel Gülen Yakışıklı Adamlar : )





Dünyanın dört bir yanından güzel gülen, güzel bakan yakışıklı oyunculardan bir slideshow derledim. Hepsi çok yakışıklı hepsi GAMZELİ :)

Valentino Lanus: Meksikalı Oyuncu, eski bir model. Sevgilisi Kolombiyalı bir manken. Yetenekli ve yakışıklı. Menajeri de dünya tatlısı bir adam.


James Van Der Beek: İlk göz ağrım Dawson'ım  kendisi gibi oyuncu Heather McComb ile (2003) ile evli ve çok mutlular. Hollywoodun kirletemediği güzel insan.

Jaime Camil:  La Fea Mas Bella dizisi ile tanıdığım Latin ateşi. Fazla söze gerek yok biyografisi blogda mevcut.

Mehmet Günsür: Gururumuz mu desem : ) Türk olduğu için ne kadar mutluyum mu desem :) Burada gül gibi Türk kızları dururken (misal ben ha ha ha;) gitti elin İtalyanıyla evlendi, bir de oğlu var. Allah daha da mesut etsin ne diyelim.

Kim Bum: Çıtır çerez. F4 ün çapkın Yi Jungu gerçek hayatta çok masum ve çok tatlı.  Yaşına göre oldukça olgun ve kariyerinin başında yetenekli ve parlak bir genç.

Lee Min Hoo: Avusturalyada bile kendine hayranlar edinmiş ve resmi  sitesi yoğun ilgiden çökmüş olan oyuncu. Bu yakışıklı da bana göre çok genç. BBF dizisinden sonra fiyatını ikiye katladığı söyleniyor. Bir kozmetik firmasının yüzü. Pek çok reklam filminde rol almaya başladı. Çok yetenekli, çok genç ve çok yakışıklı.

Lee Seo Ji: Gamzeli gangster, Kral Yi San öldüren bakışlara ve muhteşem bir gülüşe sahip oyuncu. Şu an için sevgilisi yok. Bizde bunun için hiiç üzgün değiliz. : )

Josh Hollaway: Türkiye'ye gelişi olay olan, Türk erkeklerini kıskançlıktan deliye döndüren, dünayı kasıp kavuran Lost dizisinin yakışıklısı. Sarışınlığın yakıştığı ender adamlardan biri. Evli ve sanırım çok yakın zamanda baba oldu.

Hyun Bin: Bir başka güzel gülen Koreli. My Name İs Kim Sam Soon dizisi ile tanıdığım yakışıklı oyuncu. Kız arkadaşı da kendi gibi ünlü bir oyuncuymuş.

Alejandro Tous: İspanyol oyuncu. Kendisini Çirkin Betty'nin İspanyol versiyonu olan Yo Soy Bea dizisindeki Alvaro karakteri ile tanıdım. Alvaro'dan nefret ettim ama Alejandroyu çok sevdim. Dizideki rol arkadaşı (Bea/Betty) Ruth Nunez ile beraber. Çok aşık görünüyorlar.

Stefona Acrosi: Muhtemelen adını yanlış yazdım. Cahil Periler filmi ile tanıdığım İtalyan aktör. Dünyanın en güzel kadınlarından Fransız model Leticia Casta ile nişanlı. Bir çocukları var ikincisi de yolda. Sırf gülüşünü görebilmek için filmdeki kapı açma sahnesini tekrar tekrar izlediğim insan.

veeeeee GONG YOO: O gülsün ben sadece onu seyredeyim dediğim adam. Gülünce etrafına ışık saçan, günümü aydınlatan yakışıklı. Keşke böyle bir sevgilim olsa dediğim insan. Sadece Coffee Prince dizisinde ki karakterine değil kendisine de ayrıca hayranım. Gel Koreye yerleş dese bir dakika durmam giderim. Tanımayana hiç üzülmem bir rakip eksilir : ) ama tanıyıpta sevmeyen varsa gözüme görünmesin.

24/04/2009

Hyun Bin/ Bir Gamzeli Daha : )




Bu yakışıklı hakkında fazla bilgi toplayamadım. Kendisini My Name is Kim Sam Soon dizisi ile tanıdım. Güzel, gülen, gamzeli, yakışılı Korelilere bir isim daha eklendi :) Gerçi ben sadece tek bir ismi tek geçiyorum malum herkesçe. Gong Yoo'm gibi gülemez kimse ama bu da çok şeker. Yani her zaman dediğim gibi gelip koşulsuz aşkını ilan ederse reddetmeyeceğim biri ha ha ha :))


İsim:현빈 / Hyun Bin (Hyeon Bin)
Gerçek isim:김태평 / Kim Tae Pyung (Gim Tae Pyeong)
Doğum tarihi:25 Eylül 1982
Doğum Yeri:Seoul
Boy:1.84
Kilo:74
Burç:terazi
Kan grubu:B
Bitirdiği okul:Jungang üniversitesi
Hobileri:Yüzmek , basketbol ve televizyon oyunları oynamak.

Tv Dizileri:
Friend, The Untold Story (2009)
The World That They Live In (KBS2, 2008)
The Snow Queen (KBS2, 2006)
My Name is Kim Sam-Soon (MBC, 2005)
Ireland (MBC, 2004)
Nonstop 4 (MBC, 2003)
Bodyguard (KBS2, 2003)
Filmleri:
I’m very Happy (2008)
A Millionaire’s First Love (2006)
Daddy Long Legs (2005)
Spin Kick (2004)
Shower (2002)

Aldığı ödüller:
2006 KBS Acting Awards: Popularity Award (The Snow Queen)
2006 KBS Drama Awards: Netizen Award (The Snow Queen)
2006 KBS Acting Awards: Best Couple Award with Sung Yu Ri (The Snow Queen)
2006 42nd Baeksang Awards: Most Popular Award
2005 MBC Drama Awards: Top Excellence Award (for My Name is Kim Sam-Soon)
2005 MBC Drama Awards: Popularity Award (Best Actor for My Name is Kim Sam-Soon)
2005 MBC Drama Awards: Best Couple Award (with Kim Sun Ah)
2004 MBC Drama Awards: Popularity Award (Best Newcomer for Ireland)
2004 MBC Drama Awards: Broadcasting & Entertainment Special Award

21/04/2009

My Name is Kim Sam Soon/0 Beden Çılgınlığı

Image and video hosting by TinyPic



YÜKSEK DOZDA SPOİLER İÇERİR :)


Kim Sam Soon 29 yaşında çok sevimli, doğal ve sevgi dolu ve pasta yapmak konusunda  çok yetenekli bir kızdır. Kim Sam  Soon çevresindeki kadınlardan biraz daha kiloludur ama kesinlikle ve kesinlike şişman değil. Kim Sun Ah diziden önce 50 kiloymuş ve boyu 1.70. Aradaki farka bakar mısınız? Kemikleri sayılıyor olmalı :)) Bence bu haliyle de çok güzel.

Medyanın günümüz toplumu üzerindeki etkisi yadsınamaz ama bu kadar saçma sapan bir zihniyet olamaz. Hep daha zayıf, hep daha güzel olma fikrini pompalıyorlar durmaksızın. Artık zayıf olmakta yetmiyor. Daha zayıf olabilirsiniz, elmacık kemikleri daha çıkık, dudaklar daha şişik ve burun her zaman daha sivri olabilir. Biliyorum bu laneti başımıza kim sardı.1970'lerde Twigy diye bir manken vardı bütün dengeleri o alt üst etti. Neyse günahı boynuna diyorum  ha ha ha


My Lovely Kim San Soom dizinin bir diğer adı. Asya tarzı Bridget Jones da diyebiliriz. İlk iki bölümün videolarında problem olduğu için bölümlerin tamamını izleyemedim. Kim Sam Soon bir şekilde işinden ayrılıyor. Bu arada 3 yıllık sevgilisi tarafından terk ediliyor. Tuvalette hüngür şakırt ağlarken esas oğlanla karşılaşıyor. Burası erkekler tuvaleti sen sapık mısın? Diye bir de üstüne azar işitiyor. Başka bir mekanda ikilinin yolları yeniden kesişiyor ve Sam Soon adamın restoranında pasta şefi olarak işe başlıyor.

Image and video hosting by TinyPic


Hyun Jin Heon zengin bir ailenin 27 yaşında yakışıklı, ukala oğludur. İşte klasik bir Mr. Darcy tipi. Görüşmeden sonra tamam beraber çalışabiliriz der. Kim Sam Soon'un beraber çalışmak için tek bir şartı vardır adının Kim Heen Jin olarak bilinmesi. Kore diline özgü bir ayrıntı var sanırım bu isimlerde ne yazık ki ben anlamadım. Kim Sam Soon neden komik? Diğeri neden güzel bir isim? Neyse kızımız umutsuzca görücü usulü randevulara gider onlardan birinde Hyun Jin de aynı mekandadır. Aklına 'parlak' bir fikir gelir. Önce gider kızın kırk yılın bir başı düzgün giden randevusunu bozar. Sonra kıza 'sevgili' olmayı önerir. Elbette gerçek bir birliktelik değildir bu. Annesinin dırdırından kurtulmak, görücü usulü randevulardan kaçmak için oynayacağı bir oyundur.


Kim Sam Soon önce kabul etmez bu teklifi. Daha sonra babasından kalan evin satılma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu öğrenince mecburen kabul eder. Neden ben diye sorduğunda Hyun Jin: Çünkü birbirimizden hoşlanmamıza imkan yok diye cevap verir. Bu cümleleyle olayların akışının planlandığı gibi olmayacağını hemen anlıyoruz. Sen Hyun Jin bu kıza fena aşık olacaksın diyor izleyen ha ha ha : )


Bir önceki gün,  mahvolan randevusunun moral bozukluğu ve Hyun Jine olan siniriyle kendini içkiye veren Kim Sam Soon. Sabah çocuğun evinde uyanıyor. Nerede yaşadığını bilmediği için bizim adam kendi evine getirmiş kızı. Bu esnada annesi geliyor ve bu kız arkadaş olma durumu da tesadüfen daha bir inandırıcılık kazanıyor ama anne çakal oğlunu da çok iyi tanıyor. Bu işin içinde bir bit yeniği var diyerek tedbiri elden bırakmıyor.


Bu kaba, şımarık genç adam yeğenin yanında şeker kıvamında, sevimli, şefkatli tadından yenmez biri oluveriyor. Tahmin edersiniz ki Kim Sam Soon küçük kıza kendini sevdirmekte zorlanmıyor. Beraber hamurdan şekiller yapıyorlar. Ufaklık hiç konuşmuyor ama sürekli gülümsüyor. Anne ve babasının ölümünden sonra Babaannesi ve amcası ile yaşamaya başlamış. Bir de uyuz donuk bir sekreterleri var her işe koşan. Kızın suratında zerre sevimlilik yok.


Hyun Jin annesi eski sevgilisini unutması için, başka kadınlarla çıkmasını, eğlenmesini falan istiyordur ama Hyun Jin bunu yapmaz. Kim Sam Soon da şaşırır normal olarak. Erkeklerden daha fazla hoşlandığın için mi? Diye sorar. Hemen akabinde 'istersen kanıtlayayım' tarzında maço bir muhabbet geçer. Basitçe hayır deyip mantıklı bir neden söylemek yetmez çünkü maçoların dünyasında. Kanıtlayabileceğini göstermesi en azından dillendirmesi gerekir.  Hyun Jin bir şartı vardır sahte bile  olsa sevgilisi başka erkeklerle görüşmemelidir.


Talihsiz  Kim Sam Soon başka bir şanssız tesadüf eseri eski sevgilisinin nişan partisi için pasta hazırlarken bulur kendini. Nişanlandığı kız Kim Sam Soon'un eski bir tanıdığıdır. Bankacının ikinci kızı olarak bahseder kendinden belli ki zengin bir hatun ama bu şımarık ve saygısız biri olmasına engel değil. Kim Sam Soon ve Hyu Jin'in birlikteliğini öğrenince kendince kızı aşağılamaya çalışarak hesap sorar. Genç değilsin, güzel değilsin ne yaptın da kandırdın 'oppa'mı diye sorar. Sam Soon'un özgüvenine hayran kaldım burada. Kızla öyle güzel alay edip ağzının payını veriyor ki görülmeye değer.


Hyun Jin ile Sam Soonayı beraber gören eski sevgilisi yeniden kızın peşine düşer. Tabii ne de olsa kaçan balık büyük olur. Ailesinin otel açılışı için Jecu adasına giden ikili burada da Min Hyun Wo ile karşılaşır. İki adam birbirlerine girerler. Olaydan sonra sanırım odadalar iken, Hyun Jin, Kim Sam Soon'un karnına yatıp ağabeyi ve yengesinin nasıl öldüğünü anlatır. Buna ben sebep oldum o yüzden gülmeye hakkım yok der. Yetmezmiş gibi bir de kazadan bir hafta sonra sevgilisi Amerikaya gitmiştir. Böylelikle neden asık suratlı ve asabi olduğunu da anlamış bulunuyoruz. Bu an ve itiraf birbirlerine karşı bir şey hissettiklerinin habercisidir ama ne yazık ki bu mutlu tablo çok uzun sürmez.


Image and video hosting by TinyPic


Tam otelden ayrılırken eski sevgilisi ve arkadaşı Dr. Hennry ile karşılaşırlar. Daniel Henney'nin ilk dizilerinden biri sanırım bu. Yakışıklılığıyla göz dolduruyor ama oyunculuğu için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Bu arada tesadüf bu ya eski sevgilinin adı da Heen Jin dir. Önceki bölümlerde Koreye döndüğünde Hyun Jini bulup özür dilediğini falan görüyoruz. Es geçiyorum oraları. Jecu adasında yüzleşen iki sevgili kavga ederken Henrynin araya girmesiyle kızın neden Kore'yi terk ettiğini öğreniyoruz. Bu sebepten ötürü affediliyor elbette ama hiç bir şeyin eskisi gibi olamayacağını da görüyoruz ilerleyen bölümlerde. Bu arada Henry de Heen Jine aşık ve ta Amerika'dan onunla vakit geçirebilmek için Kore'ye geliyor. Öyle kıza baskı yapmak için değil. Sadece seviyor karşılık beklemeden.


Image and video hosting by TinyPic


Hyun Jin farkında olmadan Sam Soona aşık olur. Gecenin bir yarısı evinde bıraktığı bisikleti alması için çağırır falan. Görmek için bahane arar ama kendine bile itiraf edemez en başta. Hyun Jin'in ona olan aşkında en sevdiğim şeyse onu olduğu gibi görmesi ve sevmesi. Kız şimdi seninle sevişemem kilo verdikten sonra dediğinde yüzünün ifadesi ne var ki bu halinde der gibiydi. Gerçi bunu belli eden bir şeyler de söylüyor. Nitekim bence de hiç bir sorun yok da kız 0 beden olmayınca şişman sayılıyor işte! Bir bölümde diyor ki 'Sen ne kadar çekici olduğunun farkında değilsin bu da seni daha çekici yapıyor.'


Image and video hosting by TinyPic


Ben yine çok uzattım. Özetlemek gerekirse çok eğlenceli bir dizi. Hani öyle izleyene bir şey katan mutlaka görmeniz gereken bir yapım değil ama izlerken hoşça vakit geçirebileceğiniz kadınlık hallerinde zaman zaman kendinizi bulabileceğiniz bir dizi. Bu arada elbette başrol oyuncusu YİNE güzel gülen bir adam. YİNE oldukça yakışıklı bir aktör. Kızlar (üzgünüm beyler değil SADECE kızlar :P) ne zaman gidiyoruz Koreye?


Türkçe alt yazı ile izlemek için buraya İnglizce için buraya tıklayın. Türkçe çeviri çok kötü bu arada uyarmadı demeyin.


Neye benziyormuş bir bakayım diyorsanız. Buyurun size bir fan video.





18/04/2009

Kim Bum/Çıtır Çerez :)

Image and video hosting by TinyPic


Image and video hosting by TinyPic

Adı: Kim Bum
Meslek: Actor
Doğum Tarihi: 1989-Temmuz-07
Boy: 179cm
Kilo: 62kg
Burcu: Yengeç


Dizileri
Boys Over Flowers (KBS,2009)
East of Eden (MBC, 2008)
Unstoppable High Kick (MBC, 2006)
Outrageous Women (MBC, 2006)


Filmleri
Gosa/The Story (2008)
I Like It Hot (2008)

Image and video hosting by TinyPic


Boys  Before Flowes dizisi sayesinde keşfettiğim başka bir yakışıklı oyuncu Kim Bum. 7 Temmuz 1989 doğumlu. Sadece 20 yaşında benden çook küçük ve bu yaşına kadar hiç sevgilisi olmamış. Amerika ve Avrupa da bazı çocukların 13 yaşında seks ile tanışıp 15 yaşında kızları hamile bıraktığını düşünürsek Kim Bum çok masum. Ağabeyleri Lee Min Hoo, Gong Yoo gibi o da çok güzel gülüyor ve çok güzel giyiniyor. Yaşına göre son derece olgun ve yetenekli.  Kpculture sitesinden aldığım bir röportajını ekliyorum. Türkçeye çeviremedim üzgünüm : (
ISplus (IS): You seem like you would be a playboy like Boys Over Flowers‘ So Yi Jeong.

Kim Beom (KB): Thank you for the compliment, but we’re actually quite different. Due to my extreme shyness, I can’t get along with people that easily, let alone have the skill to seduce women. Although, I do have some characteristics similar to So Yi Jeong such as being cool-headed, not showing my inner feelings easily, etc. Come to think of it, when I was young, many girls my age used to follow me around a lot. (Laughs.)

IS: Have you ever had a girlfriend?

KB: Up til now, I have never had a girlfriend. I’ve always been very preoccupied with something, so it seems that my mind hasn’t been free to have a girlfriend. I don’t think I’ll that freedom for some time to come.

IS: Are you sure you aren’t like So Yi Jeong who is a playboy, but has blocked off his heart from women with an emotional wall?

KB: Come to think of it, that could be true too. However, Yi Jung developed that attitude due to his playboy father. I am like this because I am devoted to work, which thus far has more value and importance than a girlfriend. Still, I have a lot of female friends such as Boys Over Flowers‘ (Ga Eul) Kim So Eun, Park Shin Hye, and Go Ara, etc. that I get along well with. (KP’s note: All three actresses are his classmates in Chung-Ang University’s Theatre & Film program.)

IS: If you get a girlfriend, what kind of present would you most want to receive from her?

KB: I’d like to receive a meal (lunch box) made directly by her. With a busy filming schedule, I skip meals often. At such times, if I could eat a homemade meal by my girlfriend, I think it would spring forth energy (strength) that wasn’t there.

IS: Who is number 1 on your cellular phone speed dial?

KB: The agency representative and hyung that I trust and depend on the most. There are many things to discuss (consult) with him, so I put him as speed dial number 1 in order to speak on the phone with him often. Even if I do get a girlfriend, I don’t think I will change my speed dial number 1.

IS: What will you do if your parents oppose your marriage like Boys Over Flowers’ Gu Jun Pyo?

KB: If I love [that person] to the point of wanting to get married but can’t due to the opposition of those around me, I would regret it forever. I would [try to] persuade them again and again until they give me permission. I have lived with such integrity that my parents have remarkable faith in me. They will accept my wish.

IS: What is your life motto?

KB: “You may lose once, but don’t lose again.” As you live life, you can encounter failures and you can make mistakes. I don’t want to suffer the same setback by making the same mistake again. [The motto means that] although a person cannot be perfect, one should try his or her best in order to get closer to perfection.

IS: When was the greatest crisis [you've faced] in life so far?

KB: I don’t consider a crisis you cannot overcome as a crisis. Although I’ve had trivial cases that were difficult, I’ve overcome them. I don’t think that I’ve experienced any extraordinary crisis.

IS: If you became a chaebol (tycoon) like in Boys Over Flowers, what would you most want to do?

KB: I don’t want to become a chaebol. I want to always have dreams and put in intense effort in order to achieve those dreams. I think if I become a chaebol, I might become indolent (lazy) and lose sight of my dreams.

IS: Which websites do you have bookmarked?

KB: Portal sites such as Daum and Naver. I can come by a variety of information such as news in a short amounth of time.

IS: Do you read internet comments [regarding yourself] and take them seriously? Is there a negative comment that remains on your mind?

KB: There was a time at the beginning of my debut when I agonized over negative comments that I don’t even want to recall now. After that, I made up my mind not to pay attention to negative internet comments. I usually don’t read those kinds of comments, but there doesn’t seem to be a lot.

IS: Have you ever left a comment (reply) on the Internet?

KB: There hasn’t a single time when I have added a reply.

IS: What are some objects that you always carry around in your bag?

KB: My cellphone and wallet. I only put things that I absolutely need in my bag.

IS: How do you manage your income and how much allowance do you [get and] spend?

KB: I manage my own income so there’s no separate allowance. Truthfully, lately I haven’t even had time to spend money.

IS: Do you have any superstitions or customs?

KB: I can’t sleep before the first day of filming. I go to set after staying up all night. But I act better because my mind has become clearer. From a certain point in time, I decided not to sleep. However, there is the disadvantage of my physical condition being worse.

IS: What method do you use to relieve extreme stress?

KB: I meet up with cheerful people. Although I’m on the quiet side, I find that stress is relieved as I laugh when absorbed in pleasant conversations with pleasant people.

IS: Do you have any sleeping habits?

KB: I wouldn’t k now my own sleeping habits. People who have slept with me on vacation haven’t said anything in particular about it.

IS: Which athlete do you like the most?

KB: Manchester United’s Cristiano Ronaldo. He plays the kind of soccer that I dreamt about when I was a soccer player in middle school.

IS: Which three objects would you take with you if you had to be stuck on a deserted island?

KB: A [handheld] video game console, a DVD player, and also a cellphone. If I watched movies on the DVD player and play video games in between, I think it would be enjoyable even on a deserted island. I would need the cellular phone to request aid (a rescue) when I get bored. Does a cellphone work on a deserted island, you ask? I saw a commercial awhile ago where jjajangmyun (black bean noodles) was even ordered for delivery using a cellphone.

IS: If you were given a perfectly [schedule-]free day, what would you want to do?

KB: No matter how leisurely the one day is, wouldn’t the next day be busy? In order to prepare [for the following day], it probably won’t be completely free. I would want to just go somewhere nearby and get some fresh air and cool my head (mind) for a bit.


Image and video hosting by TinyPic





14/04/2009

Cahil Periler/Le Fate Ignoranti

Image and video hosting by TinyPic



"Massimo'ya...
Birlikte geçirdiğimiz yedi yıl için...
Eksikliğini duyduğum ve asla bana ait olmayacak yanın için...
"mümkün değil" dediğin her sefer için...
Ama aynı zamanda "yine geleceğim" dediğin her sefer için...
Sürekli bekliyorum.
Sabrımın adına "aşk" diyebilir miyim?
Senin cahil perin..."


Filmin konusu: Roma'nın seçkin semtlerinden birindeki evlerinde kocası Massimo ile mutlu bir yaşam süren Antonia'nın 15 yıllık evliliği, Massimo'yu bir trafik kazasında kaybetmesiyle beklenmedik bir anda son bulur.

Bu olayla depresyona giren Antonia, bir tesadüf sonucunda, Massimo'nun kendisini aldattığını öğrenir. Bu gizli ilişkinin izini sürerken kendini tümüyle farklı bir dünyada bulan Antonia, burada karşısına çıkan insanlar ve ilişkiler sayesinde kendi korkuları ile yüzleşme imkanı bulacaktır... (biggsinema)


Bu filmi bir iki  kez izledim sanırım. En son orjinal dilinde alt yazılı olarak DVD sini bulunca pek sevindim ne yazık ki orjinal değil ama orjinal kadar iyi görüntüde. Yukarı da konusu anlatıldığı gibi yıllardır evli olan ve sözde mutlu bir çift olan Massimo ve Antonia belki de bunca yılda birbirlerini gerçekten hiç tanımamışlar. Massimonun ölümü ile sarsılan Antonia kocasının ofisten gelen eşyaları arasında bir tablo bulur. Tablonun adı 'Cahil Periler' dir ve arkasında Massimo'ya ithaf edilmiş bir not yazılmıştır. Bu not ile beraber kocasının kendisini aldattığını öğrenen Antonia bu gizemli 'kadının' kim olduğunu bulmaya karar verir.


Bunca yıl bir yalanla yaşamış olmanın hayal kırıklığı ve şaşkınlığı ile kocasının sevgilisinin yaşadığı eve gider. Israrla Bayan Mariani'yi arar. Ne yapacağını bilemeyen ev halkı, ev sahibine seslenir. Bir süre tereddütten sonra adamın sevgilisinin Bayan Mariani değil BAY Mariani olduğunu öğreniriz. Film işte bu noktada başlıyor. Bir kadınla karşılaşmayı ve belki de hesaplaşmayı bekleyen Antonia bu  yeni durum karşında bir kez daha şaşırır.



Antonia ve Miguel başlangıçta birbirlerinden pek hoşlanmasalar da her ikisinin de Massimo ile ilgili cevabını merak ettikleri soruları vardır. Biraz gönülsüz de olsa arkadaş olurlar. Bu konuda Miguele daha avantajlıdır çünkü Antonia'nın kim olduğunu hatta nerede çalıştığını biliyordur. Bir gün nasıl biri olduğunu görmek için çalıştığı hastaneye kan vermeye gittiğini bile itiraf eder.


Bu film bazı kaynaklarda gay filmi ya da gay temalı film olarak geçiyor ama bence bundan çok daha fazlası. Her türlü cinsel eğilimden, farklı etnik kökenlerden gelen insanların birlikte uyum içinde yaşadığını gösteriyor.  Görsel olarak çok renkli.  Ailesi olmayan ama birbirlerine aile olmuş insanların aynı masa etrafında toplanması, hep birlikte yenen yemekler hepsi çok güzel. Aile dediğimiz kavramın sadece kan bağın olduğu kişilerden ibaret olmadığı mesajını gözümüze sokmadan ince bir şekilde veriyor.

Sevginin iki insan arasında yaşanan en anlamlı duygu olduğu ve bu kişinin kadın ya da erkek olmasının aslında çok da farketmediğini görüyoruz. Antonia bir Aids  doktoru. Lisede ki aşkı Massimo ile evlenmiş. Pek maceracı bir kadın değil. Massimo ise daha tutkulu biri belli ki ama bu yanını Antonia ile hiç paylaşmamış. Benim filmde merak ettiğim nokta. Massimo her ikisini de sevdi mi?



Antonia annesine kocasının bir ilişkisi olduğunu söylediğinde 'bir ilişkisi değil bambaşka bir hayatı, başka bir ailesi varmış' diye açıklar. Annesi kendine acıyan Antonia'ya bir de olaya 'sevgilinin' gözünden bakmasını söyler. Evli bir adamla birlikte olmanın ne zor ve ne kadar acı veren bir durum olduğunu kendi tecrübesinden örnek vererek anlatır. Böylece bir sır daha açığa çıkmış olur Antonia'nın hayatında.

Antonia kısa süre içinde bu grubun bir parçası olur. Kocası hakkında neredeyse her gün yeni bir şey öğrenir. Mesela yemek yaptığı ve bundan keyif aldığı gibi. Ya da haftasonları maça gidiyorum deyip Miguele ile buluşması gibi.



Miguele'nin arkadaşları arasında kadın olmak için köyünü terketmiş ama ailesini çok özleyen bir travesti, eşcinsel bir çift, çıktığı bütün adamlar tarfından sömürülüp terkedilen hayat dolu bir kadın, Türk bir göçmen, ve hasta olan başka bir eşcinsel vardır.

HIV virüsü taşıyan ve sevgilisinin onu terkettiğine inandığı için kendini bırakan Ernesto Antonia'ya hastalığın nerede ne zaman bulaştığını günü -saatine anlatır. HIV virüsünü sevgilisinden kapmıştır. Üstelik bilerek. Bu tavrının sebebini: 'Onu o kadar seviyordum ki onunla ilgili herşeyi istedim. Hastalığını bile' diye açıklar.


Image and video hosting by TinyPic


Stefano Accorsi'nin gülüşü ömre bedel. Konuyla alakasız olarak belirtmek isterim ki. Dünyanın en güzel kadınlarında bir olan Fransız model-oyuncu Leticia Casta ile beraber ve ikinci çocuklarını bekliyorlar.


Neyse konumuza dönelim. Miguelenin Antonia'ya kapıyı açıp gülümsediği sahneyi kaç kere başa alıp seyrettim hatırlamıyorum. Bir gün Miguele Massimo ile nasıl tanıştıklarını anlatır. Her ikiside az bulunan bir kitabı 'Nazım Hikmet'in Bütün Eserlerini' arıyorlardır.  Massimo kitabı Migueleden almak içn iki katı para önerir ve bu Migueleyi çok etkiler. Konuşma sırasında öğreniriz ki. Kitap Antonia içindir. Kocası Nazım Hikmetin kim olduğunu bile bilmiyordur.



Ferzan Özpetek filmlerinde Türk motiflerinden, müziklerinden yararlanıyor.  Tarzı biraz İspanyol yönetmen Pedro Almadovar'ı hatırlatsa da elbette ki Ferzan Özpetek'in  kendi özgün tarzı ve yalın bir anlatımı var.


Eğer yere düşen bir bardak kırılırsa bu sevdiğinin uzaklara gittiğini anlamına gelirmiş. Bu esnada herkesin beğendiği Türk arkadaşları - Serra'nın kardeşi- Emir gelir.  Bu karakteri Koray Candemir yerine Mehmet Günsür oynasaymış tadından yenmez olurmuş bence. Tam tersi bir durum olduğundan bardak kırılmasına anlam veremeyen Ernesto arkadaşlarının ondan çok önemli bir gerçeği gizlediğinden habersizdir.


Miguele ve Antonia gün geçtikçe daha yakınlaşırlar. Bir gün her ikisinin de hassas olduğu bir anda öpüşürler. İşin garip yanı ikiside öpüşürken Massimo'yu hayal eder. Benim anladığım birbirlerinde Massimo'yu buldular. Miguele açısından Massimoda gördüğü herşey Antonia'nın bir yansımasıymış diye düşünüyorum. Nazım Hikmeti seven o, Massimoyu Miguele'nin sevdiği adam haline getiren yine o.

Aşk kavramı kadın-erkek değil de -iki insan- arasında ki bir duygu olarak ele alınıyor. Miguele bence Antonia'ya aşık oluyor. Kendisi bunu kabul edemese de hatta anlamasada. Serra 'Acaba sen Antonia'ya aşık olmuş olabilir misin?' diye soruyor. Arkadaşları ne alakası var o lezbiyen değil ki diyorlar. Serra'nın cevabı: 'Şeyinle değil kalbinle düşün'. Bu da yine demin değindiğim konuya işaret ediyor. Miguele daha önce erkeklere aşık olmuş olabilir -ki daha önce hayatında bir kadın olup olmadığını bilmiyoruz- ama bu Antonia'ya aşık olmasına engel değil.


Ben yazdıkça filmle ilgili Spoiler vermektan korkuyorum o yüzden burada kesiyorum. Ferzan Özptek'in en iyi filmlerinden biri mutlaka ve mutlaka izleyin.

İngilizce alt yazılı izlemek için tıklayın. Yok illa Türkçe isterim diyorsanız mail atın bana ;)




13/04/2009

Lovers/Lee Seo Jin

Image and video hosting by TinyPicBir iki ay önce gece gündüz uykusuz kalarak 3 günde bitirdiğim bir dizi idi bu. Zorum neydi bilmem. Lee Seo Jin'i TRT de yayınlanan Yi San (Sarayın Rüzgarı) dizisinden tanıyordum. Merak ettim günümüzde geçen bir dizide nasıl bir oyunculuk sergilemiş diye. Açıkçası  bu dizide oyunculuğu beni çok tatmin etmedi. Eğer Yi San da ki performansını görmeseydim sıradan yakışıklı bir adam der geçerdim.


Dizinin konusuna gelince Ha Kang Jae 15 yaşında yetimhaneden kaçmış ve bir mafya babası tarafından evlat edinilmiş, onun himayesine girmiştir. Dışarıdan buz gibi ve sert görünen ama içinde romantik ve kırılgan bir adamdır. 8 yıldır pastaneci olan sevgilisi Yu Jin ile çalkantılı bir ilişki sürdürmektedir.  Zamanla evlat edindiği adamın sağ kolu olan ve 'işlerin' başına geçen Kang Jae kendisine çok saygı duyulan ve sevilen bir adamdır.


Öte yandan kendisinin tam zıttı bir karakter olan üvey kardeşi  Kang Seo Yeon tarafından pek sevilmez. Yıllarca yurt dışında yaşamış ailesinin parasını har vurup harman savurmuş, gerçek anlamda hiç sorumluluk almamıştır. Aslında Seo Yeon içinde haylaz bir çocuk barındıran babasının sevgisini başkasıyla paylaşmak istemeyen bir adamdır.


Gelelim esas kıza Yoon Mi Joo plastik cerrah. Amerikan filmlerinde ki Julia Roberts ya da Sandra Bullock karakterleri gibi son derece sempatik bazı durumlarda rahatsız edici derecede sevimli. Bu filmlerde-dizilerde ki hafif şımarık, sarsak kadınlara hep özenmişimdir. Hiç bir şeyi düzgün yapamazlar ama esas oğlanı yine onlar kapar : ) Gerçek hayatta her zaman böyle olmuyor ne yazık ki. 'Ah çok şekerim', o yüzden herkesin işine burnumu sokabilirim. Kimse de bana kızamaz' diye ortalarda dolanan kadınlara bizim ülkede deli gözü ile bakılyor : ) Kim Jung Eu'u  ilk kez bu dizi ile tanıdım. Başka bir dizi ya da filmini de görmedim henüz. Güzel olmanın yanı sıra şeker kıvamında bir kadın. Rolün üstesinden başarıyla gelmiş



Bu kadar uzun bir girizgahtan sonra gelelim asıl konu olan Yoon Mi Joo ile Gangster Han Kang Jae'nin nasıl karşılaştığına. Babasının kilisesindeki 'kardeşlerinden' birini sevgilisi hamile bırakır ve evlenme vaadi verir. Daha sonra sorumluluktan korkup kaçar. Bunu öğrenen Min Joo bir hışımla adamın kaldığı otele gider. Kız kardeşinden adamın tipini ve kaldığı odayı öğrenir. O sinirle odaları ve adamları karışıtırır ve bizimkinin yakasına yapışır 'Sen nasıl benim kızkardeşimi ortada bırakırsın' diye. Tam da bir 'iş' toplantısına denk gelmiştir bu baskın. Neyse ki yanlış kişiye çattığı anlaşılır. Daha sonra doğru adamı bulduklarında bizim 'cool' gangster hikayeyi bildiğinden adamı bir güzel dövdürür. Bu da kızın sevgilisine ders olur bir daha hata yapmaz ha ha ha.



Tesadüf bu ya, Han Kang Jae’nin sevgilisi Mi Joo'nun yan komşusudur. Sevgilisinden bir türlü beklediği ilgiyi göremediği için sinir krizleri geçiren kadın kapıyı açmaz. Bizim adam da Mi Joo'nun balkonundan yan daireye geçmek ister. Tabii zengin insanlar bunlar eve girmek için öyle anahtar falan kullanmıyorlar. Kapılar şifreli. Birbirlerini görünce pek şaşırırlar ama en çok bizim kız şaşırır. Sonra en sevimli haliyle kızın kapısının şifresini bildiğini söyler, tuşların melodisinden hangi sayılara bastığını anlamış. Ben işte bu kadar da zekiyim falan diye başlarken, adam yüzüne bile bakmadan gider. Zaten bu yakışıklı gangster bir süre kıza hiç muamelesi yapıyor.


Mi Joo doktor olduğundan dolayı anneler onu potansiyel gelin adayı olarak görürler. Hastalarından Jung Yang Geum seni partiye götüreceğim gel diye yalvarır kız da kabul eder ama kendini görücü usulü bir randevunun içinde bulur. Jung Yang Geum'un asıl  maksadı Mi Joo'yu oğluna ayarlamaktır. Adam ileri geri konuşup Mi Joo'nun asabını bozar. Daha sonra bu densiz adamın kadının oğlu olmadığını öğreniriz.

Oğlunun kim olduğuna gelince tabiiki sürpriz olmuyor. Sae Yeon Han Kang Jae'nin üvey kardeşi. Zamanla oda kıza karşı yoğun duygular beslemeye başlar. O kadar beyefendidir ki kızı yapmak istemediği hiç bir şeye/duruma zorlamaz. Dizide ki en sevdiğim karakter Sae Yeon. Nasıl anlatsam bilmiyorum. Ailesi hakkında bir takım gerçekleri öğrendikten sonra takındığı tavır o kadar asil ve hüzünlü ki, kocaman sevgi dolu bir yüreği olduğunu kanıtlıyor.




Bunlar tesadüf eseri bir kaç kez daha karşılaşırlar ve kız ona 'gamzeli gangster' adını takar. Dizide bol bol Lee Seo'nun gamzelerini görüyoruz zaten. Bölümlerin yarısında oynamamış poz vermiş hissi uyandırdı bende. Tabii bunun yönetmenin hatası olduğunu düşünüyorum.



Yine tesadüflerden birinde Kang Jae yaralanır ve kız bunun hayatını kurtarır. Daha sonra bir sürü başka şey olur ve adam bu sarsak şaşı : p gözlü kadına aşık olduğunu anlar. Bir araya gelmeleri her ikisinin de içinde bulunduğu şartlar açısından hiç kolay değildir. Tüm bu gel-git ler için de. Min Joo, Sae Yeon'a bir şans vermeyi kabul eder. Bence etmese çok, çok daha iyiydi. Aklının ve kalbinin başka yerde olduğunu her fırsatta o kadar net ve aptal bir şekilde belli ediyor ki sinirden öldüm. Birde Kan Jae'nin sevgilisi Yu Jin var 8 yıllık bir ilişki, yanında olduğu halde hep uzakta olan bir adam ve ortaya yeni çıkan bir kadın. Onun hırçın ve ısrarcı tavırlarına da kızamadım bir türlü.


Bu ikisi ne zaman karşılaşsalar uzun uzun bakışıyorlar. O sahnelerde içime baygınlık geldi. Aynı binada çalışmaya başlıyorlar, ortak tanıdıkları var neden bu kadar şaşırıyorlar birbirlerini gördüklerine bir anlam veremedim. Lee Seon Jin'i seviyorsanız ya da kimmiş bu adam bir bakayım diyorsanız izleyin pişman olmazsınız diyorum. Ayrıca dizinin müzikleri de gerçekten  çok güzel ve çok anlamlı sözleri var.


İnglizce alt yazı ile izlemek için tıklayın

10/04/2009

Angelica Vale/ Sweet Angel

Photobucket
Meksikalı oyuncu Angelica Vale 11 Kasım 1975 doğumlu. Türkiye’de Çirkin Betty (Betty La Fea /1999)  uyarlaması olan ve ülkemizde de Çirkin Betty adıyla gösterilen La Fea Mas Bella/ (En Güzel Çirkin Kız) isimli dizisiyle tanındı. Pek de tanınamadı aslında çünkü kanal diziyi yarıda kesti. Şimdi Türkiye'de bir ben varım hayranı olarak kalan :=) Angelica Meksika'nın çok sevdiği oyuncu Angelica Maria’nın kızı.  Meksikalılar annesine  'La novia de Mejico'  'Meksikanın sevgilisi' diyorlarmış.' Babası Venezüellalı şarkı sözü yazarı (aynı zamanda şarkıcı ve besteci)  Raul Vale (2003 yılında kanserden öldü). Annesi iki yaşından beri sahnelerde olan Angelica’nın en büyük destekçisi.  Babası’nın ölüm haberini aldığında Angelica komedi parodi sahne şovunu sergilemek üzere Monterery de bulunuyordu. Babasının ölümü onu çok etkilemiş olmasına rağmen gösterilerini iptal etmedi ve  ‘gösteri devam etmeli’ diyerek babasının anısına performansını sergiledi.


Angelica daha önce her hangi bir dizinin başrolü için düşünülmemiş (ne büyük yanılgı) ama Tv showlarının aranan yüzlerindenmiş. Bir çok ünlünün taklidini yapmış TV de. La Parodia isimli bir Tv programında üç yıl boyunca skeçlerde rol almış. LFMB deki parntneri Jaime Camil ile çocukluk arkadaşı. Dizi süresince aralarında ki kimya o kadar müthişti ki herkes onları gerçek hayatta da bir çift olarak görmek istedi. Ne yazık ki bunun mümkün olmadığını her iki tarafta ne bir şekilde açıkladı.  :( Angelica LFMB den sonra Televizyona uzunca bir ara verdi. Bu esnada Grase müzikalinin İspanyolcası olan Vaselina da rol aldı. Çeşitli Tv programlarına konuk sunucu olarak davet edildi. Çirkin bir kadını canlandırmasına rağmen 2007 People Espanol'un düzenlediği Latin Amerika'nın en güzel 50 kişisi listesine 11. sıradan girdi. Pek çoklarına göre öyle yakan yıkan bir güzelliği yok. Ancak son derece doğal bir yüzü ve çok güzel gülen gözleri var.

Photobucket



Ayrıca bütün o üne rağmen son derece alçak gönüllü, sevimli ve hayranlarını çok önemseyen bir oyuncu. 2 kez canlı (chat) konuşma fırsatı buldum ve her seferinde Türkiye'de bir fan clubu olmasından ne kadar mutluluk duyduğunu ve ne kadar şaşırdığını söyledi. Dizi sırasında ve sonrasında verdiği röportajlarda kendisini zaman zaman Lety gibi çirkin hissettiğini ve bu dizinin özgüvenini pekiştirdiğinin söyleyip duruyordu. Ben ne zaman böyle bir yorum duysam karşına geçip 'silkin ve kendine gel' neren çirkin senin demek istiyorum ha ha ha :) Bir de stili konusunda ciddi tavsiyelere ihtiyacı var. O da beni sinir ediyor : ) İnsan bu kadar mı sıradan biri gibi yaşar ve kötü giyinir.

Image and video hosting by TinyPicImage and video hosting by TinyPic



Şu anda 'La Fan' (Hayran) isimli yeni bir dizi ile ekranlara dönüyor. Projenin fikir annesi Angelica Vale. Hayranlarından ilham aldığını söylüyor ve bu diziyi onlara adıyor. Kendisini çok sevdiğimi söylememe gerek var mı bilmem? Biz ne yazık ki yine izleyemeyeceğiz ama internet sağolsun. Şu anda dizi çekimleri için Meksika'da bulunan Angelica son bir kaç yıldır Amerika Miami'de yaşıyor.

Ayrıntılı bilgi ve resimler için Angelica Vale Turkish F. C.


LFMB Türkçe dublajlı bir iki video izlemek için buraya

Yada buraya tıklayın

08/04/2009

Kırmızı Pazartesi/Cronica De Una Muerta Anunciada

Her yazar, yazdığı en son romanın en iyi romanı olduğunu sanır. Benim bu romanım için böyle düşünmemin nedeni, yapmak istediğimi tam olarak gerçekleştirebilmiş olmamdır. Romanlar, yazılırken yazarlarının elinden kaçıp kurtulmak isterler. Romanın kişileri, kendi özyaşamlarına dönerler, en sonunda da canlarının istediğini yaparlar. Ben hiçbir romanımda bu romanımdaki kadar ipleri elimde tutamadım. Belki bunu konu ve hacim nedeniyle başarmışımdır. Konusu çok sert olan ve hemen hemen polisiye bir roman gibi işlenen bir roman bu. Üstelik oldukça da kısa. Sonuçtan hoşnutum. Bundan önce de en iyi romanım 'Yüzyıllık Yalnızlık' değil de 'Albaya Mektup Yazan Kimse Yok' adlı yapıtımdı. Ben öyle sanıyordum; ve bunu da sık sık söyledim. Şimdi de en iyi romanımın 'Kırmızı Pazartesi' (Gronica de una muerte anunciada) olduğunu sanıyorum.
Gabriel Garcia Marquez

Gabriel Garcia Marquez ile tanışmama vesile olan bir kitaptır bu. Kalın değil ama inceliğine bakıpta basit bir konusu var sanmayın. Benim Marquez'e aşık olmamın sebebidir bu roman. Uzun zamandır kitap okumamanın getirdiği suçluluk duygusunu kitap tanıtımı yaparak birazcık da olsa gidermek istedim.


G. G. Marquez'in tarzı büyülü gerçeklik olarak tanımlanıyor. Gerçekten de okuyanı büyülüyor. Çocukluğu büyülere, efsunlara ve bir sürü başka batıl inanca yürekten inanan teyzeleriyle geçmiş. Bu yüzden bize efsane gibi gelen öyküler aslında Marquez'in gerçekliğinin bir parçası.


G. G. Marquez bu romanı yazmak için çok uzun yıllar beklemiş. Bu eserinde röportaj tekniğinden fazlaca yararlandığını söylüyor. Kitabın başında İspanyol gazetesi 'El Paise' de yayınlanan kısa bir söyleşisine yer vermişler. Bu arada Kırmızı Pazartesi ile yazar 1982 Nobel Edebiyat ödülünü kazanmıştır.


Hikayenin sonu başından belli gibi görünse de devamında neler olacağını merak ediyor ve heyecanla bekliyorsunuz. Öykü yaşanmış bir olayı, 1950'ler de Kolombiya'nın küçük bir kasabasında işlenen bir cinayeti konu alıyor. Kimin öldürüleceğini ve kimlerin öldüreceğini daha ilk sayfalarda öğreniyoruz. Buna rağmen bu olayın nasıl olacağı ve o ana gelene kadar ki gelişmeler okuyanı kendine bağlıyor.


Aslında bu bir 'töre' ya da diğer adıyla 'namus' cinayeti. Santiago Nasar Arap kökenli 21 yaşında bir genç. Bir gece önce bütün kasaba ile beraber katıldıkları düğünde eğlenip, yiyip içtikten sonra o da herkes gibi evine gidiyor. Ne var ki ertesi gün hayatının son günü olacağından habersiz. Düğün gecesi damat gelinin bakire olmadığını öğreniyor ve kız bekaretini bozan kişinin Santiago Nasar olduğunu söylüyor. Kimse de bu bilginin doğruluğunu araştırmaya kalkmıyor. Kadınları kendi namusları olarak gören bütün az gelişmiş ülkelerin erkekleri gibi kızın kasap olan ağabeyleri de namuslarını temizlemeyi görev ediniyorlar.


Ertesi gün Santiago Nasar'ın öldürüleceği bilgisi kasabaya yayılıyor. Basiretsizliklerinden mi? Yoksa ciddiye almadıklarından mıdır? Bilmem neden kimse bu cinayeti engellemek için bir şey yapmıyor. Bana kalırsa, kasaba halkının tepkisizliğinin sebebi böyle bir olayın gerçekleşeceğine inanmamış olmaları. Katiller bile kendilerini durdurmaları için birilerini bahane etmeye hazır. Yine de serde erkeklik olduğundan geri adım atamıyorlar. İşin en kötü yanı Santiago'nun gerçek 'suçlu' olup olmadığını kimsenin bilmemesi.


Hani bazı filmler vardır; filmin kahramanı bir yere gidecektir ama herkes bilir ki onu orada bir tehlike beklemektedir. En basitinden başına bela alacaktır. Bazı heyecanlı seyirciler ( benim gibi : P) gitme der oturduğu yerden. Sanki sesini duyarabilecekmiş gibi  : ) ben bu kitabı böyle bir ruh hali ile okudum. Herkesin bildiği bir sonu haber verip engellemek isteyenlerin de şansızlıklar peşini bırakmıyor. Kader denen şey böyle bir şey olsa gerek.


Her ne kadar bu polisiye bir roman olsa da; arka planda Latin Amerika'nın kültür yapısı, insanların psikolojisine de yer veriliyor. Başladığınız anda elinizden bırakamayacağınız ve bir solukta bitireceğiniz bir kitap. Okuyun pişman olmazsınız.


Online satın almak için buraya tıklayın.





06/04/2009

Lee Min Hoo/ Gülünce Gözlerinin İçi Gülen Çocuk

PhotobucketImage and video hosting by TinyPic

Image and video hosting by TinyPic



Image and video hosting by TinyPic


Güney Kore'den bir türlü vazgeçememin sebeplerinden biri de bu genç ve yakışıklı aktörler : ) Le Min Hoo yu Boys Before Flowers dizisi ile tanıdım. Bu yakışıklı çocuk aynı zamanda modellik yapıyorumuş ve BFF den sonra fiyatını ikiye katlamış. En büyük çıkışı bu dizi ile yaptı ama eminimki gelecekte çok daha başarılı olacak. Bunun bir kanıtı olarak  45. geleneksel Bangsak  ödül töreninde TV dalında en iyi erkek oyuncu seçildi. Çok  yakışıklı ve çok değişik bir havası var.  Dizi devam ederken bir kozmetik firmasının yüzü oldu. Ayrıca Levis Kore'nin katalog çekimlerinde yer aldı. Kişisel web sitesi yoğun ilgiden dolayı çökmüş ve ajansı yeni bir tane açmak zorunda kalmış. Hakkında biyografik kısa bir bilgi ve röportajını koyuyorum Türkçe ve İngilizce, Türkçe çeviriyi ben yapmadım vaktim yoktu üzgünüm.

Meslek : Aktör


Doğum Tarihi : 2 Temmuz 1987


Boy : 1.87 cm


Kan Grubu: A



Diziler :
Boys Before Flowers as Go Jun Pyo (KBS2, 2008) (Production)
But I Don't Know too (나도 모르지만) as Min Wook Gi (MBC, 2008)
I'm Sam as Heo Mo Se (KBS2, 2007)
Mackerel Run (달려라 고등어) as Cha Gong Chan (SBS, 2007)
Secret Campus (비밀의 교정) as Park Doo Hyun (EBS, 2006)
Love Hymn (MBC, 2005)

Filmleri :
Our School E.T (2008)
Public Enemy Returns (2008)
Humming (2007)
Arang (2006)
Ghost Lives (2004)
Repechage (1997)

ISplus (IS): Paeksang Sant ödüllerinde kırmızı halıda düşüşün sıcak bir konuydu.



Lee Min Ho (LMH):Çok utandım ve mahcup oldum. Bununla birlikte, hayranlarım beni içtenlikle alkışlıyorlardı. Hayranlarıma sevgimi onaylamak istemiştim.

IS: Hayatındaki ilken nedir?

LMH: “Vazgeçen kimse zafer elde edemez”.
Başaramazsan bile, hiçbir zaman vazgeçmemek gerektiğini düşünüyorum.

IS: Hayatında dayanılması zor kritik bir dönemin oldu mu?


LMH: 2006'da geçirdiğim trafik kazası.6 ay boyunca hastanede kaldım ve eğer artık oyunculuk yapamazsam ne yapacağım hakkında çok endişe ettim. Başlangıçta tekrar yürüyemeyeceğimi düşündüğümde yıkılmıştım.

IS: Aşırı stresli olunca kullandığın yöntem nedir?

LMH: Sadece uyurum. Eğer uyandığım zaman hala stresli hissediyorsam, stresim geçene kadar uyumaya giderim. Geçmişte tam olarak 24 saat uyuduğum zaman olmuştu.

IS: Hangi olumsuz yorum sende en büyük izi bıraktı?

LMH: Bu bir internet yorumu değildi; radyo (tv)da kasten söylenmiş bir düşünceydi. Gag konser(birliği) karakteri Wang Bi Ho '' Lee Min Ho,Boys Before Flowers bitince ne yapacak(olumsuz anlamda:hangi cehenneme gidecek?)'' dediği zaman ,göğsümde bir soğukluk hissettim.

IS: Kadınlara baktığın zaman en önemli değerlendirmen nedir?

LMH: Onun genel tarzı ve bakış açısı en önemlisi. Güzel olmasa bile, kalbim, o bana geldiğinde güçlü bir duyguyla çekilebilir.

IS: İlk olarak kiminle, ne zaman, nerede öpüştün?

LMH: Lise 1.sınıfta kız arkadaşımın evinin önünde.

IS: Yaklaşık olarak son sevgilinle ne zaman çıktın? Ne kadar zaman önceydi, kaç yaşındaydın ve onun mesleği neydi?

LMH: 20 yaşındayken bir üniversite öğrencisiyle çıktığımdan beri kız arkadaşım olmadı.

IS: Eğer bir sevgilin olsaydı, ona hitap etmek istediğin sevimli lakap nedir?

LMH: Onun tarzından farklı bir şey olurdu.


IS: .Bir süre önce internette yayınlanan bazı bayan arkadaşlarınla olan resimlerin şaşırtıcı olmalı

LMH: Biraz çileden çıkarıcıydı. Onlar beni inciten fotoğraflar. Onlar benim kız arkadaşım olmadığı halde, insanlar bunu yanlış yorumladılar. Ortalıkta dolaşan kötü niyetli dedikodulardan dolayı fotoğraftaki diğer insanlara karşı kendimi çok üzgün hissettim.

IS: Boys Before Flowers'ın Goo Jun Pyo'su gibi ailen evliliğine karşı çıksa ne yapardın?

LMH: Onunla kaçmak isterdim. Eğer evlenmek için kaçmak gerekse, onunla evlenmek isterdim.

IS: Hangi kadın oyuncuyla başrolü paylaşmak istersin?



LMH: İdeal tipim Song Hye Kyo sunbae'yle çalışmak hoşuma gider. Bununla birlikte o çok zarif ve klasik bir tarzı var, karizması çok güçlü ve oyunculuk yeteneği çok iyi. Eğer birlikte oynarsak, ondan çok şey öğreneceğimi düşünüyorum. Ama muhtemelen heyecandan titrerdim.

IS: en fazla tanışmak istediğin kişi kim?


LMH: . Hollywood aktörü Edward Norton'la tanışmak isterim. Çok etkileyici bir karizmasının olması yanında etrafa olumlu bir titreşim yayıyor. Eğer onunla tanışırsam,''öğretmenim olmasını'' rica ederdim. İlk önce, sanırım, gayretle İngilizce öğrenmeye ihtiyacım var.

IS: En sevdiğin sporcu kim?


LMH: Manchester United'lı Cristiano Ronaldo. Olağanüstü bir yeteneği ver, ayrıca çok da yakışıklı. Ben de ilkokuldayken bir futbolcu olmayı hayal etmiştim. Eğer futbol oynamaya devam edebilseydim, belki Cristiano Ronaldo gibi bir futbolcu olabilirdim.

IS: Ne tür yemeklerden hoşlanırsın ve iyi pişirebildiğin bir şeyler var mı?

LMH: Bütün yemekleri severim ve bütün yemekleri pişirmede iyiyimdir. Pişirme yöntemi? Izgara yaparım. Gizli bir ızgarada pişirme yöntemim var. Sığır eti, domuz eti, tavuk eti vs. her biri için farklı bir ızgara metodum var. Hepsi aynı türden et olsa bile, eğer benim ızgara yaptığım etin tadına bakarsanız o zaman hayrete düşersiniz.

IS: Karaoke'de en özel şarkın hangisi?

LMH: Toy’s “내가 잠시 너의 곁에 살았다는 ”.
Bununla birlikte Boys Over Flowers'ın Jun Pyo'sunun arızalı ve küstah bir imajı var. Ben ise sevimli bir romantiğim. Buna rağmen şarkı söylemede yeteneğim yok. Hala şarkı söylüyorum çünkü insanlar bunu sakin bir şekilde yapmamı söylüyorlar.

IS: Çantanda daima taşıdığın bazı eşyalar nedir?


LMH: Parfümümü aldığıma emin olurum. Çünkü her zaman güzel kokulu bir erkek olmayı isterim

IS: içki içme kapasiten nedir? Hangi içkiyi seversin, nerede ve kiminle içersin?

LMH: Gerçekten fazla içemem. Soju’da 3 bardaktan sonrasını içmek zordur. Batı içkilerini severim, buna rağmen bir veya 2 bardaktan fazlasını içemem. Yeri hakkında seçici değilim. İçki içtiğim zaman beni baskı altına almayan ve rahat olduğum kişilerle içmeyi isterim.

IS: hiç uğursuz saydığın şeyler, batıl inançların veya geleneklerin var mı?

LMH: her film ve dizi projemde yaralandım. Dikkat etsem bile, beklenmedik koşullardan dolayı yaralanıyorum.

IS: hiç uyku alışkanlıkların var mı?

LMH: dişlerimi gıcırdattığımı ve abuk, sabuk konuştuğumu söylerler. Tatile gittiğimiz zaman, arkadaşlarım benimle uyumaktan kaçmaya çalışırlar.

IS: ıssız bir adada sıkışıp kalsaydın, yanına almak isteyeceğin 3 şey ne olurdu?( :) klasik soru)

LMH: Yatak, çakmak ve cep telefonu. İyi uyuyabilmek için iyi bir yatak almam gerekir. Issız bir adada olsam bile yemek pişirebilmem için (çakmağa)ihtiyacım olurdu. Özellikle benim gibi eti seven biri için, bir çakmak zorunlu bir ihtiyaç. Issız bir adada olsam bile sıkılmamak için insanlarla konuşmam gerekir. Artı, benim cep telefonumda birçok oyun var.( :) 1-cep telefonu ıssız bir adada çeker mi?2-oyun oyna, oyna şarjı biter o zaman ne yapacaksın Gu Jun Pyo? :)

IS:F4 üyelerinin kıskandığın özellikleri?

LMH: Kim Beom'un küçük yüzü, Kim Joon hyung'un büyük gözleri ve Kim Hyun Joong’'un beyaz teni vs. vs

Postayı düzenledim çünkü en son reklam filminde ki imajı çok ilginç ve hoş. O resmi de eklemek istedim.

Röportajın İngilizcesine buradan ulaşabilirsiniz

Boys Over Flowers Final/Bu Çocukları Seviyorum

Image and video hosting by TinyPic
2 aylık macera sonunda bitti. Tek söyleyebileceğim bu çocukları çok özleyeceğim. Bir de çok şükür çekimleri sağ salim tamamladılar. Hiç bir dizide oyuncuların başına bu kadar çok kaza, aksilik gelmemiştir sanırım.


Final hakkında yorum yapmak istemiyorum çünkü beğenmedim. Çok gelişi güzel olmuş. Ben çok daha  anlamlı F4'ün görkemine yakışır bir final beklerdim ama bu da fena değildi. Şimdi ne anlatsam spoilera girecek sadece şunu  belirtmek istiyorum; Kore versiyonu oyunculuk ya da kurgu olarak değil belki ama görsel olarak hem Tayvan hem de Japon versyionunu ikiye katlar.

Başından beri söylüyorum bu çocukların yüreği sevgi dolu ve bu sevgiyi de birbirlerinde buldular. Gu Jun Pyoo Jandinin aşkıyla sakinleşti hatta ehlileşti :) bu çocuğun sevme kapasitesi beni başından beri şaşırtmıştır.  Le Min Ho çok genç ama çok başarılı bir oyuncu. Rolü alıp götüren aktörler vardır ya işte onlardan. Gu Jun Pyoo'nun öfkesi, kırgınlığı, kızgınlığı, kibri, aşkı  Min Hoo'nun gözlerinden bize geçti. Bir de şu gömleksiz t- shirtsüz sahneler vardı ki tam bir göz ziyafeti : )


Image and video hosting by TinyPic



Ji Hoo beyaz atlı prens olarak bütün bir dizi boyunca Jandi'nin kurtarıcısı oldu. İçim acıdı resmen onu o hallerde görünce. Yine bir ikileme düştüm her ne kadar Ju Pyoo çok sevsem de kalbimin bir tarafı Jandi ve Ji Hoo yu çift olarak görmek istedi. Tabiiki bu gerçekleşmedi zaten olmayacağını baştan beri biliyordum ama bu Ji Hoo için üzülmeme engel değil. Jandi'nin acil durum çanı ne zaman çalsa Ji Hoo yardım etmek için oradaydı. Son bölümlerden birinde Jandi'nin ona yine ihtiyacı olduğunu hisseti ve yakınında olmamasına rağmen onu buldu. Şaşkınlık içindeki Jandi 'Senin burada ne işin var? Diye sorunca. 'Onu duydum, acil durum çağrını duydum. Bu sefer duyamayacağım diye çok endişelendim, gecelerce uyanık kaldım' diyor ve beni benden alıyor. Kim Hyun Joon oyunculuğuyla ilgili çok fazla eleştiriye maruz kaldı ama bence rolün altında başarıyla kalktı.

Her ne kadar Ji Hoo ve Jan Di ruh eşi olsalarda bir arada olamadılar. Senaristler Ji Hoo'yu  Jandi'nin ilk aşkı ve her daim koruyucusu ve en yakın arkadaşı olarak konumlandırdılar. Aralarında ki özel bağı bu şekilde açıkladılar sanırım.  Ju Pyoo Jandi'yi ancak onunla görmeye dayanabilirdi. Jandiyi mutlu edebilecek -kendinden başka tabii- tek insan arkadaşıydı onun gözünde.  Sevdiği kızı bırakmanın düşüncesi bile onu deli etse de.  Sadece ve sadece Ji Hoo ile beraber güvende olabilirdi biricik Jandi.


So Yi Jun'ga  gelince o da geçmişi ile barışarak kendine ve Ga Eul' a yeni bir sayfa açmak için şans verdi. Ne yazık ki hayranların çok istediği öpüşme sahnesi gerçekleşmedi final bölümünde. Dizide bir aşk hikayesi anlatıldığı halde pek fazla fiziksel yakınlaşma olmadı. Bir de KBS sanırım anket düzenlemiş 'Dizide çok mu fazla öpüşme sahnesi var sizce' diye.  Şaka yapıyorlar sanırım. Amerikan dizilerinde neler,  neler oluyor. Hadi o başka bir kültür diyelim ama diğer Kore dizilerinde de 'gerçek' öpüşme sahneleri gördüm ben. BBF de sadece Jandi ve Ju Pyoo'nun dudakları birbirine değdi bir kaç kere hepsi bu. Bir de çok şeker bulduğum bir durum var ki oyuncular öpüşme sahneleri çekerken utanmışlar biraz. Her ne kadar kulağa amatörce gelse de hala bir şeylerin, birilerinin saf kalabildiğine dair bir işaret. Elbette oyuncular çok genç daha ve zamanla bu duruma alışacaklar ama yine de çok sevimli.


Image and video hosting by TinyPicImage and video hosting by TinyPic


Son olarak dizinin gidişatı içinde bireysel hikayesine pek yer verilmese de Won Bin F4 ün olmazsa olmazıydı. Hele arada 'Yoo what's up guys'  gibi sarfettiği İngilizce cümleler fenomen oldu. Aksanının sevimliliğinden bahsetmeye bile gerek yok. Arkadaşları için herşeyi yapabilecek kadar onlara bağlı ve sadık Woo Bin benim de hayalini kurduğum türden bir dost.



Bu arada hep erkeklerden bahsederken dizinin sevimli ve güzel aktristlerini de es geçmemek lazım. Kim Seo Eun (Ga Eul) 20 yaşında ve şeker kıvamında bir kız. Ge Eul karakteri için mükemmel bir seçim olmuş. Kim Bum ile aralarında ki kimya ve uyum da çok güzel. Bu yüzden diğer versiyonlardan farklı olarak Yi Jun ve Ga Eul'u bir çift olarak görmek istedi herkes.

Gu Hye-su (Jandi) 25 yaşında ve Lee Min Hoo'dan ve Woobin hariç diğer oyunculardan 3--4 yaş büyük. Set arkasında kıza 'nona' diyorlarmış. Umarım bu sadece Korelilerin saygısındandır. Eğer o 'Nona' ise ben 'Ajumma' falan olurum her halde :) En büyük oyuncu bile benden küçük :( Gu Hye-su Jandi rolünde çok başarılıydı ve çok güzel gülen bir kız. Hep söylüyorum içten bir gülüş kadar insanı güzelleştiren başka bir şey yok.


Image and video hosting by TinyPic


Jan Di'nin Ju Pyoo' a dediği gibi 'Sen sevgi dolu ama yalnız bir adamsın' F4 ün bütün karakterlerine uyabilecek bir cümle bence bu. Bir kez daha söylüyorum,  bu çocukları çok sevdim Boys Before Flowers izlediğim en sevimli dizilerden biriydi. Elbette bir takım aksayan yönleri oldu ama herşeye rağmen  başarılı bir yapım olduğunu düşünüyorum.



Uzun lafın kısası her güzel şeyin bir sonu vardır ve her son yeni bir başlangıçtır. Bundan sonra F4 ün oyuncularını yeni projelerinde takip edeceğim.