29/05/2014
Kore Yemekleri Yarışması
25/05/2014
Senin Hikayen - Timuçin Esen
Büyükanneler onarım işinde uzmandırlar. Yaralanmış dizleri, oyuncak bebekleri ve hayatları onarırlar.
Açıkça söylemeliyim ki filmi Timuçin Esen oynuyor diye izlemek istedim. Hani hikaye beni çekmeseydi de, hatırına izlerim diye düşünüyordum. Ben bir oyuncuyu beğendiğim de, bütün yaptığı işleri merak ederim. Hele görece daha az 'ünlü' daha az 'popüler' ise istiridye içinde inci tanesi bulmuş gibi hissederim. Timuçin Esen benim için böyle bir oyuncu. Çok yakın zamanda bitişinden 7 yıl sonra keşfedip, bağımlısı olduğum Hırzı Polisteki Çınar karakterinden sonra diğer projelerini de izlemeye karar verdim. Senin Hikayen ile başladım.
Filmin konusuna gelirsek: Hakan ve Esra 7 yıllık evli ve hala birbirlerini çok seven mutlu bir çifttir. Esra yabancı bir firmada iyi bir pozisyonda çalışmaktadır. Hatta yurt dışından teklif almıştır. Hakan bir ajansta çalışmaktadır. Eğlenceli, sevimli, renkli bir karakter.
Çocuk sahibi olup, olmamak konusunda kararsız olan Esra ve Hakan, Hakan'ın annesinin babanne olmak istiyorum ısrarlarına, direk ve dolaylı sözlerine maruz kalıyor. Anneye en başta çok kızdım. Çok sinir oldum. İki kişinin vermesi gereken bir karara sevimli- iyi niyetli de olsa müdahale ettiği için. Ancak daha sonra bunun sebebini öğrendiğimizde daha bir empati yaklaştım. Annenin hasta olduğunu filmin başında öğreniyoruz ama bu bize duygu sömürüsüne girmeden, yalın bir gerçek olarak sunuluyor.
Senin Hikayen şehirli ve modern bir çift olan Hakan ve Esra'nın bebek sahibi olmaya karar verme süreçlerini ve bebek sahibi olduktan sonra yaşadıklarını net bir dille anlatıyor. Evli ve çocuk sahibi olan herkesin -onların bekar arkadaşlarının bile- kendinden pek çok şey bulabileceği bir film.
Yalnız izlerken aklıma takılan birkaç şey oldu. Esranın kendi ailesi, akrabası filan yok muydu? Film boyunca bırakın görünmeyi bahsi bile geçmedi. Bir de neden eşinin anne ve babasına 'teyze' ve 'amca' diye hitap ediyor bunu da anlamadım. Bunun dışında fazla eleştirel gözle izlenmemeli bence. Elbette bu benim şahsi fikrim. Neden derseniz, Amerikayı yeniden keşfetmeyi vaad etmiyor. Size romantik, şehirli ve gerçek bir öykü anlatmak üzere yola çıkan bir yapım.
Neticede sıcak, eğlenceli, yormayan, sıkmayan bir film. Biz bekarlara da, evlilik ve çocuk o kadar korkunç bir şey değildir. Evlendikten sonra da mutlu olabilirsiniz mesajını veriyor alttan :) Hayatın içinden pek çok duyguyu bulabileceğiniz, yüzünüzde tebessüm bırakacak bir hikaye 'Senin Hikayen'. Hemen sonrasında göz pınarlarınız yaşla dolması ihtimali de çok yüksek. Sinematografik olarak da genel olarak verdiği pozitif mesajı vurgular nitelikte aydınlık, güneşli sahneler mevcut.
Özetlemek gerekirse, özelllikle bir Pazar gününde keyifle izleyebileceğiniz, izlenmeye değer bir film. Yönetmen Tolga Örnek kendi yaşamından esinlenmiş bu projede. Hatta Derinin 3 yaşındaki yani en son halini oynayan çocuk Tolga Örnek'in kendi oğlu. Kamera önünde ve arkasında Timuçin Esen'in çocuklarla ne kadar iyi anlaştığını da görmek ayrıca keyifli. Bu filmin yapım sürecinde kendisinin de baba olmaya hazırlandığını ve kısa bir süre sonra bir kızı olduğunu düşünürsek, onun içinde keyifli bir pratik olmuştur diye tahmin ediyorum :) Ben beğendim ve tavsiye ediyorum. Özellikle Türk filmlerine şans vermek isteyenler için doğru bir başlangıç diye düşünüyorum.
Bir de şu Timuçin Esen'in göz altı torbalarına bir çare bulsak çok iyi olurdu. Ben de çok yorgun ve çok yaşlanmış bir imaj yaratıyor. Halbu ki kendisi daha genç ve dinamik bir oyuncu.
Son olarak Cem Adrian'nın seslendirdiği 'Ben Seni Çok Sevdim' şarkısını MUTLAKA dinlemelisiniz. Bir şarkı, bir filmi ancak bu kadar bütünler, ancak bu kadar uyar hikayeye.
İZLEYELİM! DİNLEYELİM!
23/05/2014
Eldivenler Hikayeler - Murathan Mungan
'Onu hiç tanımadım, ama hala seviyorum'
Eldivenler- Hikayeler; Murathan Mungan'nın biribirinden bağımsız 10 hikayesinin yer aldığı bir kitap, bir solukta okunacak türden. Ben yazarın tarzını anlatımını, kelimlerle dansını hep çok sevmişimdir. O yüzden benim için her bir cümle, her bir hikaye son derece değerli.
Kitabı almamı sağlayan 'Eldivenler' hikayesi oldu. İçine kapanık bir adamın, bir anlamda görücü usulü ile evlendiği karısıyla geçmişini ve duygularını tahlil etmesini, zaman geçtikçe ona daha çok bağlanan eşinin gözünden anlatılıyor bu öykü.
Geçici Kesinlikler kitabın son ve en çarpıcı hikayesi. Birbirini hiç görmeyen ama görmüş olsalardı kesin beraber olacak iki kişi, bir yokuşun bir başında, biri diğer ucunda. Biri aşağıdaki yolu kullanırken, diğeri yukardakini kullanıyor. Birbirlerine çok yakın olduları halde, hep teğet geçiyorlar.
Kaset ise kitapta sevdiğim bir diğer hikaye. Gazetici bir kadının kendi yaptığı röportaj kasetini asistanının değil de, kendisinin çözmek zorunda kalmasıyla, kendinden bile gizlediği bir gerçek ortaya çıkıyor. Arkadaşım dediği insanla ilgili farkına varmadığı negatif bir hissinin olduğunu anladığında, bu gerçek içini acıtıyor.
Kitaptaki kalan hikayelerde güzel ama beni en çok etkileyen bu üçü oldu. Sizde özellkle 'Çağdaş Türk Edebiyatı' seviyorsanız, hiç düşünmeden mutlaka alın. Ama söylemeliyim; eğer çiklit, romans türü kitaplara alışıksanız dili size biraz sıkıcı gelebilir. Bunu severseniz eğer '3 Aynalı 40 Oda' ve 'Kadından Kentler' kitaplarını da öneririm.
NOT: Ülke gündemi hala karmakarışık, kimsenin içinden gelmiyor belki kalem oynatmak, ama yavaş, yavaş hayata devem etmek gerek. Epey beklettim bu yazımı da. Daha 'aydınlık' günlerde. Daha neşeli yazılarda görüşürüz umarım.
08/05/2014
Her - Aşk / Teknoloji Hayatımız Olunca
Theodore Twombly hayatını, yakın gelecekte nadir bulunan bir şeye dönüşmüş olan el yazımı mektupları yazarak kazanmaktadır. Ve bu yıllarda insanların işlerini artık bilgisayar programları yerine getirmektedir. Theodore, karısından boşandıktan sonra bir apartman dairesinde tek başına yaşamaya başlar ve bir gün karşılaştığı bir teknoloji reklamıyla birlikte hayatı değişir. Kusursuz bir yapay zeka programı sunan yeni bir işletim sistemi, onu son derece çekici bir kadın olan Samantha ile tanıştırır. Sanal bir varlık olan ve sadece bir sesten ibaret olan Samantha, Theodore'u dünya ve hayat üzerine sorduğu sorularla birlikte bambaşka bir gerçeklikle tanıştırır. Ağır bir depresyonun içerisinde olan Theodore, yavaş yavaş hayatın keyifli yanlarını fark etmeye başlarken yapay zeka programıyla arasındaki ilişki de gitgide tuhaflaşır. (beyazperde.com'dan alıntıdır)
İnsan oğlunun sevgi ihtiyacı teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin geçmiyor. Hani meşhur piramitteki gibi. En tepede kendini gerçekleştirme, sevilme hissiyatı gerkesinimler listesinde fiziksel ihtiyaçlarımızdan sonra en başı çekiyor. 'Her' belki de bu düşünceden yola çıkmış yalnız ve depresyonda olan Theodore'un hikayesi.
Samantha yaşadıklarıyla deneyim kazanan, öğrenen yapay zekaya sahip bir işletim sistemi. Saniyeler içinde binlerce sayfalık kitapları okuyabilen, ses tonundan duygu değişimini anlayabilen bedensiz bir varlık. Thedore is kalabalıklar içinde yalnız olmanın canlı bir örneği. Nuhun gemisine paraşütle atlamış gibi.
Samantha ile aralarındaki yakınlık hem çok gerçek hem de bir taraftan bir ilüzyon gibi. Filmde teknolojinin hayatımızın bu kadar içinde olmasının iyi ve kötü yanları çok üstüne basmadan ama yeterince açık ifade ediliyor. Akıllı cihazlar -sadece telefonlar değil- hayatımızda hızla yer edinirken, biraz gerçeklikten koparıyor mu bizi? Ya da belli ölçüde tembelliğe ittiğini söyleyebiliriz sanırım.
'Her' bir anlamda aşk denen duygunun kendisinin önemli olduğunun mesajını veriyor. Aşkın yöneltiği kişi ister sanal olsun, ister gerçek yaşanan duygunun daha az yoğun olduğunu göstermez bu. Theadore sadece Samanthaya aşıkken, Samantha hızlı öğrendiği hayat tecrübeleriyle birden fazla kişiyi sevebiliyor. Hatta yüzlercesini aynı anda... Ben sonsuza kadar mutlu yaşadılar gibi bir son beklemiyordum elbette. Bu şekilde de izlemeyin spoiler değil bu. Karamsar bir atmosferde ilerliyor film ama çok enteresan. Yalnız ve romantik bir adamın kalp kırıklığını onarma ve hayatına devam etmeye çalışmasının hikayesi.
Aşk deliliğin toplum tarafından kabul gören halidir.
Ama kalp içini doldurabileceğin bir kutu değildir. Sevdikçe büyümeye devam eder. Ben senin gibi değilim. Ama bu seni daha az seveceğim anlamına değil, aksine daha çok sevdiğim anlamına geliyor.
Bu çok saçma. Ya benimsindir, ya da değilsindir.
Aklında, kalbinde başka 'biri' varken, karşına çıkan fırsatları da görmek mümkün olmaz pek.
Theadore, Samanthayla geçirdiği zaman diliminde çok mutlu ve pozitif. Aslında bu kadar romantik bir adamın neden yalnız kaldığını anlamakta zorlanıyor insan. Aşk kapıda beklemiyorsa bile, şansının farkına varmadığı zamanlar oluyor diye düşünüyorum.
Uzun lafın kısası 'En iyi özgün senaryo' dalında Oscar almış bir film olan Her-Aşk teknolojik alışkanlıklarımızı bir parça sorgulamamızı sağlayan, biraz karamsar ama çok ilginç bir film. Farklı bir şey seyretmek istiyorsanız şiddetle tavsiyedir :)