26/07/2013

Miss. Nefertiti ve Darkangel'dan Acı Haber

Arkadaşlar, ne yazık ki Miss. Nefertiti ve Darkangel annelerini bu sabaha karşı kaybettiler. Merak eden, iyi dileklerini iletmek, başsağlığı dilemek, isteyenler vardır diye bir de blogdan duyurayım dedim. Arkadaşlarıma Allahtan sabır diliyorum. Annelerinin mekanı cennet olsun... Allah kimseye böyle bir acı göstermesin, onlara da bunu unutturacak başka bir acı vermesin.

24/07/2013

English Vinglish - İngilizce Mingilizce

Image and video hosting by TinyPic


Saşi iki çocuk annesi sevimli, anlayışlı bir ev hanımıdır. Güzel yemek yapar. Ladu denilen geleneksel bir Hint tatlısını yapıp, satar. Küçük de olsa  kendi parasını kazanır. İngilizce bilmediği için kızı ve kocasının alay konusu olur sürekli. Yaşadığımız çağda dünya dili İngilizce. Ne yazık ki İngilizce bilmiyorsan, uluslararası alanda şansın yok. Hatta bazen kendi ülkende bile...


Görüntüsü biraz bizim lokmayı andırıyor.



Sashi Newyork'a kızkardeşinin kızının düğününe yardım etmek için gider. Orada da kötü bir günün ardından, gördüğü bir reklamdaki numarayı arar ve 4 haftalık bir İngilizce kursuna yazılır. Birbirinden renkli ve İngilizceyi Tarzanca konuşan diğer öğrenciler arasında bulur kendini :)




Yeni bir şeyler öğrenmenin keyfi, sadece kendin için bir şeyler yapmanın mutluluğu ve gururunu hissediyor Sashi. Anne-eş-ev hanımı üçgeni dışında bir alanda da var olabildiğini farkediyor. Bu his elbette hoşuna gidiyor. İnsanların ona saygı göstermesi, anlattıkları ile gerçekten ilgilenmeleri kendi iyi hissettiriyor.



Sashi'nin ailesi belki bilerek kalbini kırmıyor ama farkında olmamak da kötü. Çantada keklik olarak görülmek, nasıl olsa orada diye düşünmek insanların hep yaptığı bir hata maalesef. Ya bir gün olmazsa diye düşünen çok az. Belki de hiç yok. Kendi zekalarınca iltifat etmeye çalıştıklarında karşıdakini ne kadar kırdıklarını fark etmiyorlar bile. Hele kocası, varsa yoksa kendi işi, kendi sorunları. Günaydın bile demeden 'Sashi çay' demesi, beni sinir etti. Ben de dedim 'Öküz mutfak orada bak' :)


Yine de bazı sahneler çok sevimliydi örneğin; Sashi yola çıkmadan önce oğluna soruyor bensiz idare edebilecek misin diye? Çocuğun cevabı şahane: Pc oyunlarım, Bbladeim ve Ben 10 olduğu sürece sorun değil diyor. Ah zamane çocukları. 'Anneciğim gitme, seni özleyeceğim' falan yok. :)



Filmi izlerken; dedim sana zerre saygısı olmayan o kocayı boşa, kaç Fransızla dünyanın bir yerine :)



'Erkek yemek yaptığında sanat oluyor, kadın yemek yaptığında ise görevini yapmış oluyor'


İngilizce kursundaki öğrencilerden biri olan Laurent, Fransız bir aşçı. Sashi'ye ilk görüşte vuruluyor. Hayranlığını, ilgisini kibarca rahatsız etmeden belli ediyor. Ahh çok asil biri... Hele o bakışları... Laurent ve Sashi dillerin ötesinde bir iletişim kuruyorlar.




'Bana kendimle ilgili iyi şeyler hissetirdiğin için teşekkür ederim'


Yabancı bir ülkede günlük hayatın içindeki en basit şeyler bile, zaman zaman farklı ve zor olabiliyor. Sashi için bir bilet almak bile mesele. Fakat kısa süre içinde bütün engelleri tek, tek aşıp, kendi kendine de kanıtlıyor neler yapabileceğini.


İster genç, ister orta yaşlı, evli ya da bekar her kadının empati kurabileceği bir fim English Vinglish. Ama anne ve ev hanımıysanız biraz daha fazla. Ben çok beğendim. Yormayan, sıkmayan diğer Hint filmleri gibi saniye başı dans-şarkı sahnesi barındırmayan ama eğlendiren bir film. Kendini iyi hisset kategorisinde değerlendirilebilir.


Ufak bir bilgi: Filmin bir de Tamil dilinde seslendirilmiş ayrı bir versiyonu bulunuyor. Her iki versiyonda da konuk oyuncular farklı. Hint filmleri adını, eski ismiyle Bombay şehrinden aldığı için 'Bollywood' deniyor. Benim bilmediğim bir de 'Kollywood' dedikleri Tamil sineması varmış. Bu sektörde adını Madras (Cheanni) şehrindeki Kodambakkam bölgesinden alıyor. Neredeyse bütün Tamil film stüdyoları o bölgede bulunuyor. Hint (Bollywood) sinemasına nazaran daha gerçekçi ve özgün filmler çekildiği söyleniyor. Ayrıca pek çok filmde yarı İngilizce, yarı Hintçe konuşulduğuna şahit oldum. Bunun sebebi de; Hindistan'da birbirinden farklı pek çok dil ve lehçe olduğu için bazen, insanlar birbirilerini anlamakta güçlük çekebiliyormuş. Bu durumda ortak dil İngilizce iletişimi kolaylaştırıyor.


Film Torontoda festivalde gösterilmiş. Bu kıyafeti çok beğendim. Sridevi'nin kim olduğunu bilmiyordum ama iyi bir oyuncu olduğu muhakkak. Çok da seviliyor. 48 yaşında olmasına rağmen güzelliği ve zerafeti ile göz kamaştırıyor.





Filmiz mutlaka izlemenizi öneriyorum. Şiddetle hem de. Bunu da izleyin bakayım :) Ben çok sevdim şarkıyı çok eğlenceli.



12/07/2013

Tanrıça - Aimee Carter

Image and video hosting by TinyPic


Kate'in hayatı, en başından beri yalnızca kendisi ve annesinden ibaret olmuştur ancak şimdi annesi ölmek üzeredir. Peki ya son isteği? Çocukluğunu geçirdiği eve geri dönmek. Bu nedenle Kate bir yandan annesinin sonbaharı çıkaramayacağından endişelenirken, diğer yandan da hiçbir arkadaşı ya da akrabası olmayan bir yerde yeni bir okula başlayacaktır.
Sonra Henry ile tanışır. Karanlık, ıstırap dolu ve büyüleyici biri olan Henry, Ölüler Diyarı tanrısı Hades olduğu iddiasındadır. Üstelik, bir anlaşma yapmanın karşılığında, tabi tutulacağı testi geçene kadar Kate'in annesini hayatta tutacaktır.
Kate, Henry'nin çıldırmış olduğundan emindir. Ta ki ölü bir kızı hayata döndürdüğüne tanık olana kadar. Artık annesinin hayatını kurtarmak gözüne delicesine mümkün görünmektedir. Testleri geçmeyi başardığı takdirde Henry'nin gelecekteki eşi ve bir tanrıça olacaktır. Fakat başarısız olursa...

Kate annesi ile büyümüş babasının hiç tanımamış 18 yaşında bir genç kızdır. Annesinin hastalığı yüzünden hayatı ev ve okul ekseninde geçmiş ve hayatı hep bilinmeyen bir geleceğe ertelemiştir. O gelecekte annesini olup, olmayacağı ise kesinlikle düşünmek istemediği bir konudur.

Annesi yıllardır kanser hastalığı ile mücadele ediyordur. Fakat artık çok az zamanı kalmıştır. Ölmeden önce son dileği, çocukluğunu geçirdiği kasabaya-eve geri dönmektir. Kate annesin bu kuş uçmaz, kervan geçmez kasabaya getirir. Günlerin aynı kasvetle geçmesini izler.

Arkadaşımın bana doğum günü hediyesi olarak verdiği kitabı, modemimin bozulduğu bir günde nihayet okumaya başladım. Başta pek seveceğim düşünmedim. O yüzden beklettim. Fakat hiç de öyle olmadı. Kitabı öylesine okuduğumu düşünürken birden elimden bırakamadığımı farkettim. Kate beni öylesine etkilemiş ki, okuduğum başka bir kitabın baş karakterinin adı aklımda Kate olarak kalmış. :)

Tanrıça bir üçleme. Tanrıçanın Savaşı, Tanrıçanın Mirası, diye devam ediyor.  Üçüncü kitap henüz dilimize çevrilmemiş. Yabancı internet sitelerinde ara yayın olarak, kısa hikayeler de görünüyor. Biz de yayınlanır mı? Onlar nedir pek anlamadım açıkçası.

Kate'in annesi ile yaşadıkları, güçlü karakteri ve kararlılığı bana  çok sevdiğim bir arkadaşımı hatırlattı. Karar vermesi en zor anlarda bile cesaretle haraket etmesi, kendi yaşamını riske atmak uğruna başkalarına yardım etmek istemesi; Kate'i farklı kılan özelliklerden sadece ikisi.

Yazar bu kitabı çok küçük yaşta yazmaya başlamış ve hala oldukça genç. Mitolojiye değişik bir bakış açısı getirmiş. Kitapta,  ölümün bir son değil, bir başlangıç olabileceği, sonsuz yaşamın sanıldığı gibi sonsuz bir haz vermeyebileceğine dair mesajlar var. Bazılar direk. Bazıları dolaylı.

Kate'in tesleri geçeceğini söylemek abes olmaz sanırım. Bu herkesin tahmin edebileceği bir bilgi. Fakat yine de okurken, heyecan yapıyor insan. Artı Kate ve Henry mutlu olsun, romantik takılsınlar istedim ben şahsen. Diğer kitapların özetleri böyle bir romantizm görecekmişiz sinyali vermiyor ama belli de olmaz :)

Henry ve Kate'in ilişkisi bu kitapla başlıyor. Diğerlerinde ne göreceğimizi henüz bilmiyorum. Gerçekten birbirlerine sonsuza kadar aşık mı kalacaklar? Sonsuz hayatın durağan ritminde, birbirlerine kalben ihtiyaç duyacaklar mı? Bunların cevaplarını serinin ilerleyen bölümlerinde bulmayı umuyorum. Mitolojiye, doğa üstü güçlere ve mistik olaylara meraklıysanız alın okuyun derim. Ben sıkılmadıysam kimse sıkılmaz diye düşünüyorum :)

10/07/2013

Linda Howard - Bay Mükemmel

Image and video hosting by TinyPic




Marci, TJ, Luna ve Jaine bir bilişim firmasında çalışan 4 yakın arkadaştır. Her cuma haftanın yorgunluğunu atmak için bir araya gelip, yemek yer, sohbet ederler.

Bay Mükemmel bütün kadınların hayali, her kadına göre detaylarda farklılık gösteren bir kavram. Peki, Bay Mükemmel temelde nasıl olmalı? İşte bu soruya sırf eğlence olsun diye cevap arayan 4 arkadaş, Cuma iş çıkışı toplanmalarında bir liste yaparlar. Bir yandan yemek yiyip, bir yandan da 'Bay Mükemmel'in özelliklerini biraz muzip, biraz sansürsüz bir şekilde sıralarlar.

Bu masum ve kadınlar arasındaki basit eğlence duyulur ve olaylar o andan itibaren çok farklı bir boyut almaya başlar. Kadınların hayatlarında olan-olmayan erkekler bu duruma çok içerler. Erkek çalışma arkadaşlarının imalı, zekâ yoksunu şakalarına maruz kalırlar. Yerel çapta ve ülke çapında birden popüler olurlar. Fakat bu popülerlik başlarına çok ciddi bir sorun açacaktır. Bütün yazılanları üzerine alınan bir psikopat, kadınları tek tek bulup intikam almak niyetindedir.

Kitap okuması kolay ve ilgi uyandırıcı. Ne tam olarak bir polisiye ne romantik komedi. İkisini olabildiğince dengeli harmanlamış. Kitabın ana karakter olan Jaine ve polis komşusu arasında yaşanan gerginliğin, aşka dönüşmesi bir klişe olsa da, göze batmıyor. Birlikte oldukları anlar her anlamda tutkulu ve yazar bunu okuyucuya fazla ayrıntıya girmeden, net bir şekilde anlatabiliyor. Kadınları teker, teker öldürmek isteyenin kim olduğu sorusu sona kadar gizemini koruyor. Bu anlamda yazar sağ gösterip, sola doğru esaslı bir yumruk sallıyor :)

Bence bulun okuyun, kasmadan eğlendiriyor. Bana bu kitabı tavsiye eden pek sevgili Çitlembiğime de teşekkürü bir borç biliyorum.

04/07/2013

Gong Yoo Shrimp Pizza

Farkettiyseniz - evet biliyorum farkettiniz :P - uzun zamandır Gong YOO yazısı girmedim. Merak etmeyin aramıza soğukluk falan girmedi :P sadece fazla paylaşımcı değilim bugünlerde. Zaten yüzünü zor görüyoruz adamın, bir de binlerle mi paylaşyım ekstradan? Olmaz! Ama bu blogda Gong YOO'dan bahsetmemek de olmaz. O zaman ne yapalım? Yeni rol aldığı reklam filmini ekleyelim. Bu güzellikten,  şirinlikten diğer faniler de nasibini alsın. UNUTULMAMASI GEREK: GONG YOO BENİMDİR. BENM KALACAK :P ONU EN ÇOK BEN SEVİYORUM. OLURDA  TÜRKİYEYE GELİRSE BİR GÜN. GÖREN, DUYAN BANA HABER VERMEZSE, HER İKİ CİHANDA ELİM YAKANIZDA OLUR.  Uyarılarımı da yaptıktan sonra, buyurun videoyu izleyin. :)