24/02/2010

I am a Cyborg but that's ok- Rain

Image and video hosting by TinyPic

Delilik ile dahilik arasındaki ince çizgiyi sorgulatan bu eğlenceli filmi nihayet bende izledim. Canımcım Rüzigarcım Cd ye çekmişti benim için. Baktım Uzakdoğu dizi-film aleminde yorumlamayan kalmamış, dedim kuş konduracak değilim, eksik kalsın benim fikrimde. Fakat Rüzigar YAZ :) deyince elim mahkum daha fazla bekletemedim. Yalnız uyarayım bu yorum Raine uzunca övgülerin döşendiği bir yazı olacak. Sıkılacak olanlar derhal gidebilirler :)

Filmin konusuna değineyim kısaca Young-goon kendisi fare zanneden ve sürekli turp yiyen büyükannesinin yanında kala kala delirmiştir. Bir gün annesi ve akrabaları büyükannenin profesyonel yardım alması gerektiğine karar verip apar topar hastaneye yatırırlar. Gider ayak büyükannesinden Cyborg olduğu gerçeğini öğrenir :P Büyükannesinin geride bıraktığı takma dişlerini taktığında elekronik eşyalarla konuşabildğine inanır. Kendisi üstün teknoloji ürünü bir Cyborgdur ama küçük ev aletlerini, mikserleri falan kıskanır çünkü onların var oluş amacı bellidir. Kendisi ise bu dünyadaki asli görevini hala bilmemektedir. Robot olduğundan yemek yiyemez, yerse bozulacağına inanır, bunun yerine kendisini şarj eder. Bir gün 'kablolarını' yani damarlarını dışarı çıkarıp şarj etmek ister ve bileklerini keser bu olayın neticesinde kendisini akıl hastanesinde bulur.

Burada kendi gerçekliklerini yaratmış birbirinden 'deli' hastalarla bir arada kalır. Nezaketin muhtemelen sadece dezavantajlarını yaşamış bir adam, çocukluktan beri şarkıcı olmak isteyip olamayan bir kadın, kendini dünya güzeli sana obez başka bir kadın, hayatın eğlencesini yalan söylemekte bulan başka bir kadın daha veeee Il-sun Perşembeyi çalabilecek kadar maharetli bir hırsız, küçülüp yokluğa karışmaktan korkacak kadar çocuk ruhlu bir 'deli'. Bizim kızla aralarına önce arkadaşlık sonra da bir aşk başlıyor. Bunun öncesinde Il Sun Young Goon merhametini çalıyor ki büyükannesini hasteneye kapatan doktorlardan intikam alabilsin. 7 Ölümcül Günahtan biri merhametli olmak çünkü. Diğerleri; minnetarlık duymak, boş hayaller kurmak, suçluluk duymak, üzgün olmak, sönük ve hareketsiz olmak ve tereddüt etmek.

Image and video hosting by TinyPic


Gelelim Rain performansına, bir insan aynı anda hem seks sembolü, hem de şirinlik abidesi olabilir mi? Rain olmuş valla. Üstelik GERÇEKTEN şarkı söyleyebiliyor :) Tamam biliyorum kendisi Kore'nin süper starı bir şarkıcı ama konserlerinde iki çığırttıktan sonra gömleğini çıkarıyor, gösteriye yarı  çıplak devam ediyor. Bu da bende dikkat dağıtıyor izlenimi uyandırdı. Ha kızlar için görsel bir şölen mi kendisi? EVET!

Filmi yönetmen 12 yaşındaki kızı seyredebilsin diye yapmış. Çok şirin, renkli bir film. Ancak yine de ufaktan da olsa deli mi? Dahi mi? Kime göre, neye göre gerçek? sorgulatması yapıyor. Kendi dünyalarında yaşadıkları gerçek. Mesela Il Sun hırsızlık yeteneğine herkes inanmış durumda. Sadece kendisi değil : ) Hekimden sorma çekenden sor diye bir laf vardır ya aynen o felsefede ikilinin ilişkisi. Sen hastasın yemek yemelisin, normal değil bu yaptığın demek yerine ve bunu diyenlere inat kendince bir çözüm buluyor Young Goo'nun sorununa gerçekte elektronik dehası olan Il Sun kızın vücuduna bir alet yerleştiriyor ve bu alet yemekleri enerjiye dönüştüryor. Üstelik ömür boyu garantili :) Delinin halinden ancak başka bir deli anlıyor yani.

Yine Raine dönecek olursak kendisinin hayranı olmamama rağmen, yanakları sıkasım geldi bu filmde. Hatta bağırmak istedim 'Rain bana da Yodile ne oluurrrrr' diye  :) Özetle Rain sevenler için kaçırılmayacak bir film. Eğlenmek istiyorsanız izleyin, ama beklentilerinizi çok yüksek tutmayın ki hayal kırıklığına uğramayın. Ne olur ne olmaz  :)



18/02/2010

Naked Kitchen-Hayal Kırıklığı

Image and video hosting by TinyPic


Shin Min Ah ve Jo Ji Hoo'nun kimyasının ekrana tam anlamıyla yansıtılamadığı bir film Naked Kitchen. Yine uzun zamandır izlemek istediğim en sonunda Sevgililer günü münasebetiyle şöyle romantik-eğlenceli bir şey izleyeyim dedim seyrettim. İyi oldu çıktı aradan. Filmin konusunu yazmaya üşeniyorum Sinemasia'dan alıntılıyorum. Filmi o kadar sevdim yani!



Bugün Mo-rae ve Sang-in'in birinci evlilik yıldönümleri. Kutlama hazırlıkları içinde geçen yoğun bir sabahın ardından Mo-rae, Sang-in'e bir hediye bakmak için sanat galerisine gider. Galeride hiç tanımadığı biriyle karşılaşır ve bu ikili hesapta olmayan bir cinsel ilişkiye girerler. Mo-rae eve yaşananlardan dolayı gergin ve suçluluk duyarak gider ve olanları Sang-in'e itiraf eder. O akşam, evlerine bir misafir gelir. Du-rae, Sang-in'e yeni işinde yardımcı olmak için Paris'ten gelmiştir. Mo-rae'nin yaşadığı şokun sebebi ise Du-rae'nin galerideki adam olmasıdır. Adam geçici bir süre için çiftin yanında kalacaktır ve riskli aşk üçgeni de böyle başlar.

Şimdi nereden başlasam; gerek posteri, gerek konusu, gerekse oyuncularıyla çok şey vaat eden fakat ne yazık ki bu beklentilerin karşılığını veremeyen bir yapım. Mo rae hayatına ilk giren erkekle evlendikten sonra muhtemelen kendisinin de farkında olmadığı duyguları birden, yabancı birinin varlığıyla uyanıyor. Kimseye farkettirmeden galeri de sevişmeleri bir tarafa, bir sürü mantık hatası var bence filmde. Ben olsam tanımadığım biri ile yalnız kalmaya korkarım. Manyak mıdır? Katil midir? Sapık mıdır? Nereden bileceksin a kadın bu kadar mı kendini kaybettin? :p ha ha. Ha tabi söz konusu adam Ji Hoon olunca insan pek sağlıklı düşünemeyebilir o anda ha ha ha. Öhöm konudan sapmayalım ne diyordum: İşte bunlar tesadüfen aynı evde yaşamaya başlıyorlar. Bu arada kadın kocasına kırdığı fındığı söylediğinde adam tamamen yok sayıyor bu olayı, üzerinde konuşturmuyor bile. Durae ile aralarında bir çekim olduğu seyirciye hissetiriliyor ama bu çekimin ne kadar güçlü olduğu ya da olmadığı pek yansıtılmıyor, özellikle evin içindeki sahnelerde. Kocanın tepkisizliğinin sebebi belki de böyle bir şeyi bekliyor olması olabilir. Bu tarz bir gerçekle başa çıkamayacağını düşünerek yok saymak istedi. Sonuçta kız 'gözünü açmış onu görmüş'. Sonra karşısına daha fazla ilgisini çeken biri çıkıyor ve ona kapılıyor bir şekilde.

null


Ne yalan söyleyeyim sevmedim kızın kocasını çok pasif, çok sıkıcı. Ha diğeri daha eğlenceli ya da çok daha neşeli falan değil, sadece diğerine göre daha aktif. İş konusunda ve de kadınlar konusunda daha tecrübeli gibi duruyor hepsi o. Bir  de yakışıklı tabiiki :) Aslında çok uzatmak istemiyorum. İki adam bir kadın hikayesini çok daha iyi işleyebilirlerdi. KDA'nın ShinMinAh'sına yazık etmişler bence :) Ne mutfak sahneleri yeterince göz alıcı, ne ikilinin yakınlaşması romantik ya da seksi. Olmamış diyorum. Eldeki bunca malzemeyle ortaya çok,  çok daha iyi bir iş çıkarabilirlerdi. Bir de ne zaman bu çocuğu izlesem üzülüyorum kariyeri bitti diye. Yazık etti kendine. İnşallah asker dönüşü yeniden başlama fırsatı bulur. Neticede bir şeyler eksik kalmış fimde. Aslında pek çok şey eksik kalmış. Yine de vaktiniz varsa oyuncuları görmek adına izlenebilir.

16/02/2010

Wonder Girls SunMi ayrılıyor :(


Wondergirls'ün SoHee ile beraber en genç üyesi olan SunMi yakın zaman da gruptan ayrılma kararını açıkladı ve JYPE şirketi de bu konuyla ilgili bir açıklama yayınladı. Özetle sözleşmeleri gereği yapımcı kadar, sanatçının da haklarının korunduğu dolayısıyla gitmekte serbest olduğu ilerde isterse dönebileceği mealinde bir yanıttı. Bildiğiniz gibi Güney Korede kız gruplarından geçilmiyor ve hepsi çok genç. WG kızlarının hepsi 21 yaşın altında. Mimi ayrılma gerekçesi olarak eğitimine ağırlık vermek istediğini söylese de. Bana çok da mantıklı gelmedi. Sonuçta röportajlarda Amerika'da ne kadar zorlandığını, ne kadar yalnız hissettiğini ağlayarak anlatmıştı. Bazı şeylere erken başlamak gerektiğini biliyorum ama bu kızlar daha çok küçük 15 yaşında bir kızı alıpta bu kadar göz önünde olan bir grubun-işin parçası yapmak çok sağlıklı gelmiyor bana. Hele de Kore gibi fanların ve anti-fanların haddinden fazla fanatik olduğu bir ülkede. Hataya yer yok biliyorsunuz. 2PM Jay örneğinde olduğu gibi. MiMi şu anda 17 yaşında ama hala çok küçük bence. Bugün başlamış olsa kariyerine çok daha sağlıklı karar verebileceğine inanıyorum. 2 yıl çok önemli bu yaşlarda. Hayranların bir kısmı öfkeli, bir kısmı hak veriyor. Pek çok kişinin söylediği eğer Amerika'da değil de Kore'de olsalardı SunMi böyle bir karar almazdı. Kim bilir?


Şirket tarafından yayınlanan açıklamada MiMi'nin bu süre zarfında, vokal ve dans derslerine devam edeceği söylendi. Şimdilik JYPE kapıları SunMi için açık tutsa da Wonder Girls 5 kişilik bir grup olduğundan bu boşluğu doldurması için yine JYPE akademiden başka bir üye Han Lim Sun Min'in yerini alacak. O da 17 yaşında. Hong Kong da dünyaya gelmiş. Akıcı derecede İngilizce, Mandarin, Cantonese gibi Çince lehçeleri ve tabii ki Korece konuşuyor. SunMi seçtiği yolda çok mutlu olur umarım. İleride yeniden müzik sektörüne dönmek isterse bu seferki daha biliçli ve sağlıklı bir tercih olacaktır diye düşünüyorum.

12/02/2010

Grey Gardens-We belong together


Gerçek bir hayat hikayesinden ve 1975 yapımı aynı adlı belgeselden yola çıkılarak yapılan bu film; Drew Barrymore'a bu yıl Altın Küre ödüll töreninde 'En iyi kadın' oyuncu ödülünü kazandırmıştır. Jackie (Kennedy) Onassis'in birinci dereceden kuzeni olan Edit Beale ve annesi Edith (ikiside aynı ismi taşıyor) yaşamını anlatıyor. Zamanında şarkıcılık yapan ama kariyerini evlendiği için bırakmak zorunda kalan Edith Bale (büyük Edith) kocasından boşandıktan sonra yavaş, yavaş dış dünyayla alakasını keser. Kızı Edith de aktrist olmak isteyen genç, güzel ve kendince yetenekli bir kızdır. Ancak annesi hastalandıktan sonra ona bakmak için Newyork'tan eve döner ve yıllar için de anne-kız hastalıklı bir gerçeklik algısıyla yaşamaya başlar. Dış dünya ile ilişkilerini keserler. Şaşalı ve zengin yaşamlarından geriye bir tek yaz tatillerini geçirdikleri Grey Gardens isimli malikane kalır ve burada yaşamlarını sürdürürler. Kendi gerçeklerinden biraz olsun kopmaları magazin basının, Jacky Kennedy ile akraba olduklarını öğrendikten sonra evlerine yaptıkları ziyaret ve Maysles kardeşlerin çektiği belgeselle biraz olsun dış dünyaya açılmalarıyla olur.




Film gerçekten ilginç ve bir o kadar ürkütücü. Neden acaba? Anne-Kızın hastalıklı ama bir o kadar sevgi dolu bir ilişkisi var. Birbirlerini hasta etmişler diyebiliriz. Belgesele baktığınızda -ki filmle birebir yönleri var- acıma, gülme hissi ile beraber saygı da uyandırıyor sizde. Ne bileyim peruk yerine renkli eşarplar takması başına, kendi tarzını yaratması bir şekilde dikkat çekici. O yaşantı da bile kendine olabildiğince özen gösteriyor Edie Bale (küçük Edie) ve eski fotolara bakılacak olursa gerçekten çok güzel kadınlarmış ikiside. Drew Barrymore ve Jessica Lange birebir almışlar karakterleri ve muhteşem birer performans çıkarmışlar ortaya. Bir taraftan da çok fazla katacakları bir şey yoktu rollerine çünkü bu bir çeşit 'remake' yani yeniden yapım tabiiki film kurgusunda, bir senaryo takibinde olması gerekiyor. Anne-Kız baş, başa yaşıyorlar ama erkekler de var ailede. Sanırım, sadece arada bir miktar para göndermek dışından hiç ilgilenmemişler kızkardeşleri ve anneleriyle. Gerçi 'dışardan' birini kabul edebilecek gibi de görünmüyorlar.

Gençlikten, güzellikten, servetten ellerinde kalan tek şey bir sürü kedi ile birlikte yaşadıkları, kocaman ev. Gerçek hayatta Küçük Edie 2002 senesinde ölmüş ve vücudu bir kaç gün sonra yeğenlerinden biri tarafından bulunmuş evinde. Nedense bu film benim içimi acıttı. En kötüsü kendilerinin farkında olmayışları, Edie profesyonel bir oyuncu edasıyla girişler, çıkışlar yapıyor. Aslında çok da dikkat çekici. Sanki yıllardır beklediği muhteşem çıkış, hayatının fırsatı buymuş gibi, bir yandan da sanki yıllardır bir starmış da o yüzden, izleyicinin ilgisini çekecekmiş gibi bir tavır içine giriyor. Yarım kalmış hayalleri,umutları ile anne-kız belki de incinmemek için kendilerine duvarlar örerlerken bir noktada ipin ucunu kaçırıyor.




Edieler aynı zamanda bir çeşit aşk-nefret ilişkisi yaşıyorlar. Belli ki kızını kıskanan Büyük Edie onu kendi yanında tutarak, hem anne olarak bencilce çocuğunun elinin altında olmasını istiyor, hem de en az kendi kadar parlak ve güçlü olan kızının kişiliğini bastırıyor. Böylece kendilerine iki kişilik bir dünya yaratarak mutluluğu bulduklarını düşünüyorlar. Geçmişte kim olduklarını hatırlamakla birlikte aynı zamanda hiç bir zaman sahip olamadıkları bir hayata özlem duyuyorlar. Bu da git gide kendi içlerine kapanmalarına yol açıyor. Edie'nin kendisi bile geçmişle bugün arasında ki sınırı çizmenin zor olduğunu söylüyor. Özetle ben çok beğendim ve mutlaka izlemenizi öneriyorum. Bulabilirseniz 1976 yapımı belgeseli de izleyin. O zaman oyuncuların performanslarına bir kez daha hayran kalacağınıza eminim. Buradan Türkçe dublajlı izleyebilirsiniz.