30/03/2009

The Vineyard Man/Dedicate to Raquel

podo1r

I dedicate this presentation text to my Brazilian friend Raquel because she loved that show a lot and she highly recommended me to watch.

Bu diziyi sevgili arkadaşım ve blogdaşım :P Raquel sayesinde izledim.Coffee Prince önerimden sonra bir kaç dizi-film ile daha zehirleyip onu kendi kanatlarıyla uçmaya bıraktım. :) Evet, dünyanın öbür ucundan kore dizileri bağımlıları yaratıyorum. Pişman değilim! :P Bağımlılığın farkında olan ve dönülmez bir yola girdiğini anlayan herkes gibi suçlayacak birilerini arıyor :P Ben mesela Oforiyi suçluyorum :)) Bir seferinde sıradan msn seanlarımız da o neden ben? Neden ben? Diye sordu. Bende ona dedim ki 'çünkü seni daha çok seviyorum ve bu güzelliği seninle paylaşmak istedim'. Aslında amacım kendime yeni kurbanlar bulmaktı ha ha ha ha :)

Az önce izlemeyi bitirdim. Unutmadan yazmak istiyorum. Bu diziyi nasıl tanımlayacağımı bilemedim ama illla ki bir kelime ile özetlemek gerekirse 'doğal' diyebilirim. Konusu kısaca şöyle: Le Si Jun Seoul de çalışan amatör bir tasarımcıdır. Amcasının çok değerli bir üzüm bağı  vardır. Bu bağı Le Si Jun'a verecektir ancak bir şartı vardır: Bir yıl boyunca köyde kalacak ve bağda çalışacaktır. Gönülsüzce şehri ve modern yaşamı terk eden Le Si Jun köy yaşamına ve 'ağır' çalışma koşullarına alışmaya çalışır. Bu esnada kendisine yardımcı olan Taek-Gi ile aralarında bir arkadaşlık başlar. Birbirlerine aşık olduklarını anlamaları çook uzun sürüyor. Beni biraz sıksa da sabırla izlenirse keyif alınabileceğine inanıyorum.
Her ne kadar Taek-Gi ve Le Si Jun 'vineyard' da bir araya gelse de. Tanışma hikayeleri çok ilginç ve de komik. Le Si jun mesleğinde yükselmek isteyen azimli bir tasarımcıdır. Stajyer olarak çalıştığı şirkette bir defile düzenlenecektir. Kendini göstermek için bunda iyi fırsat olamayacağını düşünen Si Jun bütün gece uyumaz ve kendi tasarladığı bir elbiseyi diker. Ünlü bir tasarımcının elinden çıkmış gibi duran kıyafeti giyer ve gece dışarı çıkar. Gören herkes 'Bunu nereden aldın?'  'Kimin tasarımı?' Diye sorar. Üzerinde ki giysiyi gururla gösterdiği cadı müdürü elbiseyi çok beğenir.  Bir gece iki tane ızbandut gibi adam kızın üzerindeki giysileri çıkarır ve kadınlar tuvaletinde onu iç çamaşırlarıyla bırakır. Polisi arayıp durumunu bildirir. Polisler bu durumu pek ciddiye almaz.  Saatlerce Polislerin gelip ona kıyafet getirmesini bekleyen genç kız, aniden tuvalete giren Tae Gik'i önce polis memuru zanneder. Üzerinde ki kıyafetleri ister.  Bir arbede yaşarlar bu sırada polis gelir ve bir dizi yanlış anlaşılma sonucu  Tae Gik'i tecavüz sanığı olarak tutuklarlar. Neyse gerçekler ortaya çıkar herkes evine gider. Ertesi gün Si Jun'u büyük bir şok beklemektedir. Saatlerce uğraşıp diktiği elbisesi başka bir mankenin üzerinde müdürünün tasarımı olarak defilede halka sunulur. Tasarımın kendisine ait  olduğunu kanıtlayamayan Si Ju işten ayrılır. Giderayak kendisine 'bu işler böyledir şekerim' tadında bir konuşma yapan kaltak kadının suratına da bir bardak su (ya da kahve miydi? Tam hatırlamıyorum) çarpmayı ihmal etmez. Bu sahneyi izlerken nasıl derin bir 'ohhhhh' çektim bilemezsiniz. Ben olsam daha fazlasını yapardım :)

Yeniden üzüm bağına dönelim. Bir bardak suyu bile annesinden isteyen bu modern ve şehirli kız elbette köy yaşamına kolay adapte olamaz. Önceleri pek ciddiye almaz. Biraz takılır giderim havasındadır ama yavaş yavaş işleri kavramaya ve kendini oranın bir ferdi olarak görmeye başlar. Bu esnada okul arkadaşı olan Doktor Kim Gyung Min ile yeniden karşılaşırlar ve flört etmeye başlarlar. İlk başta kızdan çok varisi olduğu arazi ile ilgilenen doktor daha sonra ona gerçekten ilgi duymaya başlar. Elbette Si Ju'nun ailesi çok sever bu genci ve potansiyel damat adayı olarak görürler. Ne yazık ki olaylar onların umduğu gibi gelişmez.

Bu diziyi doğal yapan sebeplerden biri de Raquel'in dediği gibi başka yapımlarda falan çok fazla geçmeyen günlük konuşmaların olması. Mesela Tae Gik'i tuvaletlere alışamadığı için kabız olan Si Jun'a tuvalete çıkıp çıkmadığını sorabiliyor. Diğer yandan kız 'ayaklarını yıkadın mı? Kokuyor' diyebiliyor. Şunu da belirtmek isterim ki başrol oyuncusu öyle yakışıklı bir adam değil. Hatta çirkin bile diyebilirim ama bu da dizinin doğallığını gösteren başka bir kanıt. Günlük hayatımız da etrafımız Gong Yoo, Lee Seon gibi yakışıklı erkeklerle çevrili değil. Ayrıca aşık olduğunuz kişinin herşeyinin güzel gelmesine kanıt olan bir cümle sarfediyor kızımız. Doktoru reddeden Si Ju, Tae Gi yi ne kadar sevdiğini anlatırken; 'Onun terini senin parfümüne tercih ederim' diyor. İlk başta biraz iğrenç gelse de bu söz aslında içinde ki duyguların ne derece yoğun olduğunu gösteriyor.

Aşkın günlük yaşam içerisinde kendiliğinden gelişmesini, emek vermenin ve çalışmanın önemini vurgulayan hoş bir dizi. Buradan İngilizce alt yazı ile izleyebilirsiniz. Ayrıca Yoon Eun Hee bu dizi ile bir ödül almış. Bu kız her geçen gün kendini geliştiriyor. Sırf onun için bile izlenir.

23/03/2009

Antique Bakery

Image and video hosting by TinyPic

Uzun zamandır merak ettiğim bir filmdi Antique Bakery sonunda izleme fırsatı buldum. Önceleri sıradan bir gay filmidir diye düşünmüştüm.  Yanılmışım, çok daha ilginç bir hikayesi var. Yalnız başlamadan önce bir kaç uyarıda  bulunmak istiyorum.


  • Mutlaka yanınıza kağıt mendil peçete türünden bir şeyler alın. Zira izlerken ağzınızdan akan sulara hakim olamayabilirsiniz.
  • Eğer şansınız varsa sağda solda tatlı, kurabiye özellikle PASTA türü yiyecekler bulundurun.
  • Bu uyarı sadece bayan izleyiciler için :)  Kızlar bozmayın moralinizi bu sadece bir film ;)

Gelelim filmin konusuna Ji Hyunk zengin bir ailenin biricik oğludur. Yakışıklı, terbiyeli, görgülü. Üstelik akıcı bir şekilde Fransızca konuşabiliyordur. (bayılırım Fransızca'ya :) ) ama tüm o 'cici çocuk' imajı iç dünyasında yaşadığı karmaşayı örtmek ve ailesini endişelendirmemek içindir.  Bu yakışıklı gencimiz günün birinde aile işini bırakıp bir pastane açmaya karar verir. Hazırlıklar sırasında iş bir pasta ustası bulma aşamasına gelir. İş başvurusunda bulunan civarın hatta ülkenin en iyi pasta şeflerinden biri görüşmeye gelir. Yalnız bir sorun vardır; bu alanda efsane olan şef  Sun Woo 'şeytani'' cazibeye sahip bir eşcinseldir ve daha önce bütün çalıştığı yerlerdeki erkekler bu cazibeye kapılıp onun uğruna kavgalar etmiş, aşkından divane olmuş, evini barkını terketmiştir.

Image and video hosting by TinyPic

Baştan uyarısını yapan Sun Woo'nun hatırlamadığı bir şey vardır. Pastane sahibi onun lisede mezuniyetten kısa bir süre önce ilanı aşk ettiği ve onu çok acımasız bir şekilde reddeden ilk aşkıdır. Bunu öğrendiğinde tepkisi benim beklediğimden çok farklı oluyor. Bir sorun daha var ki Sun Woo kadınlardan korkuyordur (gay olmasını böyle mi açıklıyorlar bilmem bana saçma geldi.) böylelikle Ji Hyunk'un güzel kızları işe alma hayali de suya düşer.


Bu ikiliye daha sonra garson olarak katılan Gi Beom eski bir boks şampiyonudur. Sağlık sorunları yüzünden boksu bırakmak zorunda kalmıştır. Pastanaye adım attıktan sonra Sun Woo'nun pastaları ve yeteneğiyle kendinden geçen Gi Beom ona hem büyük bir saygı, hem de çok büyük bir hayranlık besler ve kendisine bildiği her şey öğretmesini ister.


Ji Hyunk'un sadık hizmetkarı Su Young da resme dahil olunca tablo tamamlanır. Su Young'un annesi yıllarca Ji Kyuk'un ailesinin yanında çalışmıştır ve Su Young 'genç efendisini' çok sevmekle birlikte ona bir tür vefa borcu duyar ve onun yakınında olarak bu borcu kendince ödemeye çalışır. Son derece yakışıklı ama pek de zeki olmayan Su Young da Sun Woon'dan çok etkilenir. Öyle ki onun etrafındayken eli ayağına dolaşır.

Image and video hosting by TinyPic



Kısa süre içinde civardaki en ünlü pastane haline gelen bu 'antik' cafe müşterilerle dolup taşmaya başlar. Herkes burada yapılan pastalara ölüp biterken, Ji Kyuk ağzına bile sürmez. İsimlerini bile zor ezberler. Bunun sebebi aslında çok derin ve karmaşık geçmişe dayanıyor. Ji Kyuk küçükken kaçırılır ve iki ay boyunca ailesi ondan haber alamaz. Yaşadığı ağır travmayı unutmayı seçen Ji Kyuk'un hatırladığı tek şey onu kaçıran kişinin pastalara olan düşkünlüğüdür. Bir de kendisini her gün pastayla beslediği. O günden beri ne zaman pasta yese soluğu tuvalette alır. Elbette istem dışı olarak bütün yediklerini çıkarır.  Bu pastane açma isteği de artık olanlarla yüzleşmek ve onu kaçıran kişi ile karşılaşmak istemesindendir.

Filmde beni rahatsız eden tek nokta Jo Ji Hoon'un sürekli sigara içmesiydi.  Düşlerimin Prensinden o kadar farklı ki adını falan bilmesem mümkün değil tanıyamazdım. Bence oradaki hali çok, çok daha yakışıklı. Bu arada öldüren cazibe Sun Woo'nun Fransız sevgilisinden bahsetmeden olmaz. Kendisi gibi önemli bir pasta şefi olan Jean Babtise taaa Paris'ten kalkıp sevdiği adamı görmeye gelir. Andre Gille'tin adı kaynaklarda pek geçmiyor. Halbu ki filmdeki rolü çok da küçük değil. Bu kıskanç sevgili ilk başta Sun Woo'nu Ji Kyuk'dan kıskansa da sonra Ji Kyuk'un erkeklerden hoşlanmadığını öğrenerek rahatlar. Fakat yine de Sun Woo'nun ona ait olduğunu hissettirmekten de geri durmaz. Her bir karakterin mazisinde kendine ait karanlık bir anısı var ve belki de onları bir araya getiren ortak nokta bu geçmiş yaşanmışlıklardır.

Image and video hosting by TinyPic Image and video hosting by TinyPic


İtiraf etmeliyim ki iki yakışıklı erkeğin öpüşmesi bana biraz garip geldi. Fransız gerçekten hoş bir adam. Ben Kim Jae Wook'un gerçek hayatta da gay olduğunu düşünüyorum ama tabiiki bu iyi bir oyuncu olmasını etkilemez. Jo Ji Hoon'a fırça bıyık hiç yakışmamış :) Bunu da belirtmek isterim.

Son olarak çok renkli bir film hem görsel açıdan hem de karakterler açısından. Umduğumdan daha fazlasını buldum diyebilirim. Elbette ki izlemenizi öneriyorum :) Fragman için buraya Filmi ingilizce alt yazı ile izlemek için buraya tıklayın.

21/03/2009

Kızgın Güneş/Under the Tuscan Sun

Image and video hosting by TinyPic

Uzakdoğu sinemasını keşfetttiğim günden beri Amerikan yapımlarına pek yüz vermez oldum. Ama hakkını yemeyelim Amerikan sinemasının çok sevdiğim filmleri olduğunu söylemeliyim :) Aslında ben her zaman Avrupa sinemasını daha çok sevmişimdir. Neyse Türkçe'ye 'Kızgın Güneş' adıyla çevirilen. Toskana güneşi altında geçen bu film benim kendini iyi hisset türünde diye nitelendirdiğim filmlerden. Ne zaman şöyle hafif, mutlu edici bir film izlemek istesem, 'Mesajınız Var' (You've got mail) dan sonra severek seyrettiğim ikinci filmdir.

Filmin konusu kısaca şöyle: Frances Mayes, San Francisco da yaşayan 35 yaşında başarılı bir yazar ve kitap eleştirmenidir. Daha önce kitabını eleştirdiği amatör bir yazar bir partide intikam almak adına kocasının kendisini aldattığını 'ima' eder. Aldatıldığını öğrenen ve boşanma kararı alan Frances bunalıma girer. En yakın arkadaşı lezbiyen Patti ve sevgilisi bunalımlı ruh halinden kurtulması için sadece gay lerin katıldığı bir İtalya/Toskana turu hediye eder. Böylelikle turda onu rahatsız etmek isteyen erkekler ve mutlu heteroseksüel çifler olmayacak, Frances de dilediği gibi başını dinleyip, ruhunu dinlendirebilecektir. Frances, İtalyadaki ilk gününde son derece güzel ama artık yaşlanmaya başlayan bir kadınla tanışır. Sohbet sırasında laf İtalya'da bir villa almaya gelir ama Frances için bu fikir o kadar uçuktur ki, güler geçer. Toskana nın küçük kasabalarından Cortona da gezerken, satılık bir villa ilanı görür. Bunun bir işaret olduğunu düşünen Frances, otobüsten iner ve villayı satın alır.
Image and video hosting by TinyPic

Tam olarak şu oluyor, bu oluyor diye anlatabileceğim bir olay örgüsü yok. Film aile kavramının sadece aramızda kan bağı olan kişilerden ibaret olmadığını gösteriyor. Fırstaların ve hayali kurduğumuz şeylerin bazen en beklenmedik zamanlarda tam da vazgeçtiğimiz bir anda karşımıza çıkabileceği mesajını da veriyor. (fazla gözümüze sokmaktan :) ) Belli ki hayatında hiç ciddi riskler almamış ve büyük değişikler yapmamış bir kadın olan Frances hiç tanımadığı bir ülke de kendini, aşkı, dostluğu ve hayatı yeniden keşfediyor. İtalyan'nın güzel manzarası eşliğinde, şiir gibi, sade, sıcak ve mutlu eden bir film. Diane Lane'nin güzelliği ve yalın oyunculuğunu da es geçmemek gerekir.

Ne yazık ki izleme ya da indirme linki koyamıyorum ama araştırırsanız bir yerlerde bulursunuz. Eğer hiç bulamazsanız elimde VCD versiyonu var Türkçe dublajlı onu yüklemeye çalışırım.

09/03/2009

The Last Scandal Of My Life/Cindrella Hikayesi

scandal3

My Life's Last Scandal (Hayatımın son skandalı) Oforinin tavsiyesiyle izlemediğim ilk Kore dizisidir. :) Konusu kısaca şöyle: Hong Sun Hee sıradan bir ev hanımıdır. Sürekli seyahatte olan kocası işe yaramazın tekidir. Kayınvalidesi ile aynı evde yaşayan Hun See hiç yardım görmemesine rağmen şikayet etmeden ev işlerini yapar. Bir de 'görümce' ( ne sevimsiz kelimeler var Türkçe'de) faktörü var. Son derece sevimsiz, burnu havada olan görümcesinin evine temizliğe giden Hun See aile bütçesine katkıda bulunmak için elinden geleni yapıyodur.

Başlıktan da anlaşılacağı üzere bir çeşit peri masalı. Zaten dizinin ilk sahnesi de masal dekorunda, kahramanızımın rüyası ile başlıyor. Pembe bir elbise için de prensine doğru yürüyen Sun Hee tam prensi onu öpecekken saat 12 yi vuruyor ve prens koşarak uzaklaşıyor. Hayal kırıklığıyla geride kalan güzel Sun Hee birden duvardaki aynada aksini görüyor. Gördüğü, çirkin ve yaşlı bir kadın. Çığlık atıyor ve bu çığlıkla biz de gerçek dünyaya dönüyoruz. Sanırım bu rüya diziyi ve Sun Hee'nin bilinç altını biraz da olsa açıklıyor.

1

Filmin erkek kahramanı, Song Jae Bin ünlü bir film yıldızıdır. Lise yıllarında okulun en güzel kızı olan Sun Hee onun ilk aşkıdır. Dediğim gibi ailesini geçindirmek için her türlü çabayı gösteren Sun Hee çağrıldıkça bir takım reklam filmlerinde figuran olarak rol almaktadır. İşte iki eski aşığın yolları ilk kez bu şekilde kesişir. Sette diğer figüranlarla sırasını bekleyen Sun Hee. Okulda olması gereken 14 yaşında ki kızını Song Jae Bin den imza isteyip, fotoğraf çektirirken görür. Bulunduğu yerden ok gibi fırlayarak, kızına bir uçan tekme savurur.  :) Şaşkın bakışlar arasında setten uzaklaştırılır.

Elbette bu son karşılaşmaları olmayacaktır. İkinci kez sanırım tam emin değilim bir klinikte karşılaşıyorlar. Kendisini basına ve hayranlarına 32 yaşında olarak tanıtan ama aslında 39 yaşında olan Son Jae Bin botoks yaptırmak için oradadır. Sadece yaşı konusunda değil adı ile ilgili de yalan söylemiştir.  Asıl adı Don Chuldur.  Sun Hee'nin kendisini gördüğünü ve basına söyleyeceğini sanır ve peşine düşer. Yine bir takım komik olaylar meydana gelir.

scandal_4

Bu orta yaşlı 'Ajumma' Son Jae Bin'e ilk aşkını hatırlatsa da, o kadar güzel bir kızın bu hale gelmiş olabileceğini düşünemez. Araştırır,  telefonunu bulur ve randevulaşırlar. Son anda 'Ajumman'ın ilk aşkı olduğunu anlayan adamımız onu tanımazdan gelir. Tekrar karşılaştıklarında artık birbirleri hakkında gerçeği biliyorladır. Bu Son Jae Bin'i çok korkutur hakkında ki gerçekleri basına açıklayacağından endişe ederek Sun Hee'ne sahte bir ilanı aşkta bulunur. Böylece onu bir 'yanlış' yapmayacağından emin olacaktır.  Bütün o ters ve sert tavırlarının yıllar öncesinden kalan kalp kırıklığı yüzünden oluğunu söyler. Aktör olduğu için Sun Hee'ni inandırmakta zorlanmaz.


Bu sırada Sun Hee'nin borçları yüzünden hapse giren kocası bir çeşit 'ahlaksız teklif' alır. Bir an tereddüt etsede kabul etmesi uzun sürmez. Benim de kendisine sövmem çok üzün sürmez :) Neyse finansal zorluk çeken Sun Hee bir dizi olaylar sonucu Dong Jul'un evinde hizmetçilik yapmaya başlar. Zaman içinde birbirlerine yeniden ilgi duymaya başlarlar. Fakat bir araya gelmeleri ELBETTE ki bu kadar çabuk ve kolay olmayacaktır. Öyle olsa dizi değil film olurdu değil mi? :)

scandal4-012

Son Jea Bin her türlü skandalda ve yaptığı her hata da kendisini beladan kurtaran ağabeyi Dong Hwa ve yeğeni Hoon ile beraber yaşamaktadır. Ajumma elbette kendini bütün aileye sevdirir. Birine biraz fazla! Evet romantik komedilerin olmazsa olmazı aşk üçgeni burada devreye giriyor. Aslında pek 'üçgen' denemez. Daha çok platonik bir aşk çünkü ağabey duygularını hiç bir zaman tam anlamıyla itiraf etmiyor.

Bu arada, ortalığı karıştıran  ünlü bir oyuncu olan eski sevgili, eski eş ve onun yeni sevgilisi gibi faktörler var ama o kadar karmaşık değil. Uzun lafın kısası; çok eğlenceli, çok renkli ve çok keyifli bir dizi. Ben çok severek izledim ve herkese de tavsiye ederim.

İzlemek isteyenler için buradan İnglizce alt yazı ile izleyebilirsiniz.