19/02/2014

Başkaldıran Kurşun Kalem - Ferhan Şensoy


bir ırmak kıyısında doğdum ben
bu yüzden
bir ırmak romandır bu özgeçmişsel
hem el yazması
elle tutulan
elde var ikinci cilt
sapını gülle donattığım kalem
başkaldırıyor
kurşun olarak dağlardan geliyor ırmak.


Ferhan Şensoy'un seri olarak yayınlamayı plandığı biyografisinin ilk kitabı 'Kalemimin Sapını Gülle Donattım'ı okumuş ve çok beğenmiştim. Çok güldüğümü, çok eğlendiğimi ve bugünün önemli isimlerinin de gençlik yıllarına az da olsa ışık tutması açısından, merakla okuduğumu hatırlıyorum. Kitabın sonunda Ferhan Şensoy usta bu otobiyografik romanın devam edeceğini söylemişti. Ancak bu kadar uzun süreceğini kimse tahmin etmedi.


11 yıl sonra gelen devam kitabı Başkaldıran Kurşun Kalem yine çok keyifli. Bu kadar uzun zaman beklemeye değdi mi? Tartışılır. Ferhan Şensoy'un satırlarında gezinirken, bir dönemede şahit oluyorsunuz. Bahsettiği ve ne yazık ki artık var olmayan mekanları görme istediği uyandırıyor bu satırlar.

Benim kişisel olarak dikkatimi çeken, her iki kitapda da eski eşi Derya Baykaldan bahsetmiyor. Belki o yıllarda Derya Hanım henüz hayatına girmemiştir. (öyle tahmin ediyorum) Okurken; Ferhan Şensyon ustanın tiyatroya olan sevdasını tekrar, tekrar anlıyor, bu tutkuyu iliklerinize kadar hissediyorsunuz.

Ferhan Bey'in anneannesi Rukiye Hanım başlı başına bir karakter. O kadar sevimli ki; herkesin biraz kendi anneannesi-babaannesinden bir şeyler bulabileceği, klasik anadolu kadını :) Ferhan Şensoy'un 70'li yıllarda yaşadıkları, anlattıkları ve olanlar sanki bugün yaşadıklarımız bir versiyonu. Ya da 'ön habercisi' gibi. Taksim Meydanında çıkan olaylarda ölen, politikayla uzaktan- yakından alakası olmayan arkadaşı Ercüment benzerlerinden sadece bir tanesi değil mi?  Ercüment sevdiği kızın ısrarıyla oraya giden ve o kızı etkilemek isteyen, belki karşılığında romantik dakikalar bekleyen heyecanlı bir gençtir sadece. En büyük hatası, yanlış zamanda, yanlış yerde bulunmaktı. Aşık olmak gibi büyük bir suç işlemişti.

"şu an taksim'de korkunç bir patlama oldu. saat dokuzu çeyrek geçiyor. radyoda oyun havaları var. demek ki devletin bütünlüğü yerinde. korkunç bir patlamaydı. ruhun çınlasın ercüment, tam senin öldüğün yerden geldi ses. acaba maocular mı, leninciler mi? yarın hürriyet'te okuruz.


Bu satırlara bakıpta, bütün bir kitabın bu şekilde ilerlediğini sanmayın. Burası çok küçük bir bölümü. Hiç karamsar değil. Otbiyografik-roman mı denir bu türe emin değilim. Ama usta bu otobiyografik anlatımı 5 kitaplık bir seri olarak planladığını söylemiş bir yerlerde. Umarım diğer kitapları okumak için bir 10 yıl daha beklemeyiz.  Öyle olursa buna ne kendisinin ne de bizim ömrümüz vefa eder :) Belki bir sonraki kitabı yazarken, kavuğu kime devredeceğini de bulur büyük usta ve böylece ardı arkası kesilmeyen sorulara da bir nokta koyar. Başkaldıran Kurşun Kalemi severek okuduğumu belirtip, diğer kitapları da merakla beklediğimi söylerek, yazımı burada bitiriyorum :)


11/02/2014

The Gloss Kpop mu?



 

Uzun bir süredir isimleri geçen bir grup The Gloss. Grace, Liz ve Oliva isim 3 kızdan oluşuyor. Önce 4 üye ile çıkış yapacaklarını duyurdular. Daha sonra bir üyenin sağlık problemleri yüzünden ayrılmak zorunda kaldığını açıkladılar. Yola 3 kişi ile devam etme kararı aldılar. Peki nedir The Gloss diğer yüzlerce rookie gruptan ayıran?

Kızlardan birinin Avrupalı tam olarak belirtmek gerekirse Fransız olması. İlk kez bir Kpop grubunda Asyalı olmayan bir idol-şarkıcı yer alıyor. Peki hayranların tepkisi nasıl? Bir kısmı bu 'çeşitlilikten' ötürü heyecanlı. Bir kısmı oldukça tepkili ve öfkeli. Kpop en nihayetinde öncelikli olarak Güneydoğu Asyalı dinleyiciye hitap ediyor. Bu durum son yıllarda Kpopun popüleritesinin yayılmasıyla bir miktar değişse de hala öncelikli hedef Asyalı dinleyici tabii ki.

Ben karşı olmamakla birlikte uluslararası grup fikrine çok da sıcak bakmayanlardanım. Gereksiz buluyorum. Kızlardan biri Asyalı-Amerikalı ama görüntü itibari ile Asyalı olduğunda fark edilmesi çok münkün değil. Kpop olduğu haliyle iyi bence.  Araya Fransız, Alman, İtalyan şarkıcıları katmanın gereği yok. Tabii çeşitlilik diyorlar ama bunun Avrupalı ve Beyaz demek olduğunu hepimiz biliyoruz. Korelilerin bir Amerika, bir Fransa hayranlıkları malum. Oliva'nın Fransız olması da şaşırtmıyor tabii. Kızları sesleri fena değil. Bildiğim kadarıyla henüz Kore'de çıkış yapmadılar. Bakalım o kadar büyük grupların arasından sıyrılabilecekler mi? Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?


03/02/2014

Mevsimler Geçiyor


Mevsimler geçiyor, kışlar yaza dönüyor. Yaş alıyoruz, değişiyoruz ama bazı şeyler aynı kalıyor. Yolun başında bizimle olanlar, bir sürü sebepten artık orada değil ama yeni kişilerle yürümeye devam ediyoruz. La Fea Blog beş yaşına girdi. Ben her zamanki gibi, uzakdoğu başta olmak üzere, sevdiğim, beğendiğim her şey üzerine yazmaya devam ediyorum. Bazen kimseye haber vermeden sessizce çekip gitmeli artık desem de -ki yapacağım bunu bir gün- yine de beni hevesle okuyan tek bir kişi bile varsa devam etmeli diyorum. En başta kendim için yazıyorum. Ama yorumlarınız, geri dönüşleriniz benim için çok büyük bir motivasyon sebebi ve çok değerli. Geçen zaman içinde blog arkadaşlarından hemen hemen hepsi ile tanıştım. Blogdaşlar olarak bu yıl her zamankinden farklı olarak Music Bank sayesinde sevgi seli oluşturduk. Blogu açtığım günden beri yaşadığım en güzel deneyimdi diyebilirim. Klişe bir söz ama 'hayaldi, gerçek oldu'. Ben yine buralardayım. Sanırım Allahtan bir keder olmazsa, bir süre daha yazmaya devam edeceğim. Siz de okumaya devam edersiniz umarım.


SEVGİLER...


02/02/2014

Austenland / Jane Austen Diyarı


Austenland Jane Austene saplantılı bir şekilde hayran, 30 lu yaşlarında bir kadının hikayesi. Bir seyahat acentası vasıtasıyla, Jane Austen deneyimi sunan bir tatil köyüne seyahat paketi satın alıyor. Pek de ucuz bir deneyim olmayacağı en başından belli olan bu yolcuğun, Jane Austen kitaplarını ezbere bilen Jane için olağünüstü derecede heyecan verici olduğunu söylemeye gerek yok sanırım :)


Dikkatimi çeken bir şey var. Jane Austen temalı bütün dizi-film-kitap anlatımlarında karakterler Jane Austen'e ve kitaplarına tutku derecesinde bağlı. Öyle görünüyor ki; Jane Austen ya da hikayelerini normal ölçüde sevmek bazı kadınlar için mümkün olmuyor :)



Jane o kadar saplantılı ki Jane Austen'e, yatak odası Jane Austen tarzı eşyalarla dolu...  Tam boy Mr. Darcy kartonunu da unutmamak gerek. Jane'nin yakın arkadaşı önce bu yolculuğa karşı çıkıyor. Daha sonra fikrini değiştiriyor çünkü hepimiz biliyoruz ki; gerçek hiç bir zaman kurgudan daha iyi değildir. Hayal dünyasında yaşattığımız aşklarımız, kafamızın içinde tekrar tekrar canlandırdığımız sahneler, ezberlediğimiz cümleler gerçek hayatta pek çok zaman karşılığını bulmuyor. Nadiren bu anlardan birini yaşadığımızdaysa, kelimeler utangaçca saklanıyor, cümleler bir araya gelmemek konusunda inat ediyorlar. Bu arada kimse 2005'deki filmden ya da 1995 öncesi herhangi bir Aşk ve Gurur yapımından bahsetmiyor. Varsa yoksa BBC'nin tüm zamanların en çok sevilen Mr. Darcy'si Colin Firth... [Hele göl sahnesi, ahhhhhh.... :)]



Jane kızımız kendi hikayesinin kahramanı olmak üzere, Austen diyarının yolunu tutuyor.



Kendi dünyasında aşktan yana şansı dönmeyen Jane burada bir aşk üçgenin ortasında buluyor kendini. Mr. Darcy'nin özelliklerini bünyesinde barındıran, asil, kibar, çekici Mr. Nobley mi? Yoksa umarsız, uçarı, özgür Martin mi? Kim Jane'nin kalbini kazanacak?





Film çok fazla şey vaad etmiyor ama çok eğlenceli ve çok sevimli olduğunu söyleyebilirim. Kesinlikle Chick Flick - yani kız filmi.. Keşke bizde de tarihi yeniden canlandıran tatil köyleri, tema parkları falan olsa. Ben çok uzun süre dayanamazdım böyle oturup, gergef işleyip, kağıt oynamaya. Yine de bir geçmiş zaman deneyimi yaşamak hoş olurdu diye düşünüyorum.



Filmin bana göre tek kötü yanı; 2 Broke Girls'den tanıdığımız Jennifer Coolidge. Kendisi hep benzer rollerde yer alıyor. Miss. Charming; pervasız, zengin, biraz patavatsız çok umursamaz ve fazla 'girişken' bir tip. Komedi unsurunu beslemek adına böyle bir karakter yaratmışlardır eminim. Göze battığını da söyleyemem ama olmasaydı da olurdu. Bunun dışında her şey dozundaydı. Tam bir tatil günü tek başınıza ya da kız arkadaşlarınızla seyretmek için ideal bir film. Komik, hafif, romantik ve eğlenceli daha ne olsun. Ben beğendim ve tavsiye ediyorum. İzleyin yüzünüzde bir tebessüm bırakacak inanıyorum.