24/03/2012

City Hall / Biraz Politik, Biraz Romantik

Photobucket


Kim Sun Ah, Güney Kore'nin gelmiş, geçmiş en iyi aktristlerinden olduğunu her izlediğim dizisiyle bir kez daha kanıtlıyor. City Hall başlıkta da belirttiğim gibi biraz politik, biraz romantik çoğu zaman eğlenceli bir dizi. Fakat politika kısmına katlanamam diyorsanız -ki ben bir ara epey sıkıldım- size o kadar keyifli gelmiyor. Neyse ki hikaye içinde tüm politik çatışmalar ve günlük yaşam çok iyi harmanlanmış. Böylelikle dizi sıkıcı olmaktan kurtuluyor.


Image and video hosting by TinyPic


Shin Mi Rae: In Ju City denen küçük bir şehirde en düşük dereceden devlet memurudur. Herkese yardım eden ve sevilen biridir. Bunun yanı sıra geçinmek için birden fazla part-time işte çalışmaktadır. Shin Mi Rae tam anlamıyla 'içimizden biri'



Jo Gook: Genç (bir politikacı olarak) ve hırslı bir adam. Onun için  kazanmak adil oynamaktan çok daha önemli. Shin MiRae'ye önce ortak çıkarları için yardım ediyor ama daha sonra işler elbette değişiyor. Yürüdüğü büyük yolda kendisine yardım edecek bir kadınla nişanlı.


Photobucket


BB: Hırslı ve tecrübeli bir iş adamı ve siyasetçi. Herkesin saygı duyduğu, güçlü ve liderlik özellikleri taşıyan bir adam. Jo Goo ve annesini yıllar önce terketmiş. Kendi büyük hayallerini oğlunun üzerinden gerçekleştirme çabasında.


Photobucket


Go Hae: Jo Gook'un nişanlı olduğu kadın. Da Haen grubun varisi. Fazla söze gerek yok. Hikayedeki kötü kadın kendisi :) The bitch diyebiliriz kısaca :) Hatta dedik bile :)


Photobucket


Jong Waa: Bitch the second : ) İkinci sevimsiz kadın da kendisi oluyor. Jung Do'nun karısı farklı politik amaçları var. Shin Mi Rae'nin eski arkadaşı yeni rakibi.


Photobucket


Jong Du: Shin Mi Rae'nin sağ kolu. Politik destekçisi ve Jong Wa'nın kocası. Karısının aksine sadık ve güvenilir.


Photobucket


BoMi: Shin Mi Rae'nin en yakın arkadaşı. Evli 3 çocuk annesi. Kore Cumhuriyetinin ulusal Ajummalarından biri : )


Bütün bu karakterlerin yanı sıra bir grup büro şefi, sadık destekçiler gibi kişiler de mevcut. Eğlenceli anları dizinin ağır bir politik havada ilerlemesinin önüne geçiyor. Ama bu demek değil ki sabun köpüğü bir drama ile karşı karşıyayız. En başta da dediğim gibi, siyasi hırslar, politik oyunlar ve günlük yaşamın dertlerini aynı potada eritip, çok iyi dengeliyor.


Elbette aşk gibi hayatın tam ortasından bir duyguyu vermeyi de ihmal etmiyor:) Gereksiz egoların, saçma kavgaların olmadığı bir ilişki Jo Gook ve Shin Mi Rae'nin yaşadığı. Hiç bir şey kolay olmuyor tabii ama karakterler size, buna değeceğini gösteriyor.


Aş demişken Kdrama tarihinden daha tutkulu bir öpücük görmedim ben :) İşte gerçek oyuncuların farkı :)


Photobucket


Photobucket



Bana bir hayal ver, içi boş kampanya sözlerindense bana gerçekleştirebileceğim bir hayal ver.



İşin içinde Kim Sun Ah varsa benim için o yapımın kötü ya da başarısız olması mümkün değil. City Hall da bunun bir kanıtı. Çoğumuzun Dok Go Jin olarak tanıdığı Chae Seung Won ve Kim Sun Ah'nın kimyaları çok uymuş. Gerçi Kim Sun Ah'nın kimyasının uymadığı bir aktör yok sanırım :) Yine de hem yaş, hem de tecrübe itibariyle bu ikiliyi diğerlerinden daha falza beğendim. Yoksa bir Hyun Bin, bir Lee Dong Wook  aynı derecede başarılı aktörler. Chae Seung Won burada çok daha gerçek bir karakter canlandırmış ve bu işin altından son dererece başarıyla kalmış. Çok beğendim.


City Hall samimiyetle de var olabileceğinizi, insanların üzerinden basmadan da yükselebileceğinizi gösteren bir romantik-politik dizi. Politika denen zor ve çoğu zaman kirli işte, kirlenmeden gerçekten halka hizmet ederek yer alabileceğiniz mesajlarını veriyor. Sana inanan tek bir kişi bile varsa o insan için yola devam etmelisin. Ben çok sevdim, sabırla izlerseniz sizin de seveceğinizi düşünüyorum ve öneriyorum.



Son olarak diyorum ki... KİM SUN AH MUHTEŞEM  :)


15/03/2012

Özlem Pansiyon Bizi Sevdi :)

Geçtiğimiz haftalarda bana bu güzel hediyeleri gönderen, Özlem Pansiyonla tanıştık. Hatırlayacağınız üzere Özlem modern bir seyyah. 50'den fazla ülke gezmiş bir seyahat bloggerı.  Nefertitininde dediği gibi daha önceden planlanmış ama hayatın kötü sürprizleri yüzünden ertelemek zorunda kaldığımız bir buluşmaydı. Ama verdiğimiz sözleri tutmadığımız görülmemiştir öyle değil mi? :) Buluşmamız öncesinde, sadece bir ya da iki kez telefonla konuştuğumuz Özlem'den aldığım elektrik beni yanıltmadı. Son derece doğal ve neşeli bir insan. Neticede çok istediğimiz buluşmayı gerçekleştirdik. Mekân olarak Cevahir AVM deki Cafe Braisere seçtik. Daha önce Arwenciğimizle ile gidip beğenmiş, aklımıza yazmıştık. Ama bu konuda lanetli olduğumuzu düşünüyorum. Ne zaman, ah burası güzel bir yer, fiyatları da uygun desek, ikisinden birinde çoğunlukla ikisinde birden sorun çıkıyor. Eğer Özlemle ilk kez karşılaşmamış olsaydık, çirkefe bağlardım orada o kadar aptal bir garson, kötü bir servis vardı. Allahtan mekân rahattı, fazla kalabalık değildi. Rahat, rahat konuştuk.


Photobucket


Konuştuk derken, aslında biz konuştuk. Nefim sağolsun 1 dk susmadı. Beni de konuşturmadı ha ha ha :) Bir şey anlatıyorum, sus dedim sonunda 1 dk ben anlatıyorum diye devam ediyor. Tabii başka biri olsa bir daha ağzımdan harf çıkmazdı ama söz konusu çitlembiğim olunca durum değişiyor. Bu durum karşısında Özlem, kendisinden daha 'konuşkan' insanlar olduğumuza kanaat getirdi. Neden öyle düşündü hiiiiççç anlamadım :P


Özlem Kore'ye arkadaşı Yonca ile beraber gitmiş. Kore dışında fazla bir yerden bahsedemedik ama anladığım kadarıyla pek çok kez birlikte seyahat etmişler. Ne güzel insanın bu kadar kafa dengi bir arkadaşının olması. O gün Yonca'da bizimleydi.  Ahhh Aslında biz 5 kişiydik. Nasıl mı? Sevgili Özlem ve Yonca'nın arkadaşları Aslı da mesajlarıyla sürekli bizimleydi ha ha ha. Bizimle alakası yok elbette. Sevilen insanlar oldukları her şekilde belli olan Özlem ve Yonca'yı akşamki planlarına, olabildiğince erken dahil etmek isteyen arkadaşları oldukça kararlıydı :)


O kadar çok şey konuştuk ki, gün sonunda yorgun düştüğümü hissettim resmen. Anlattıklarımızla ürkmediğini düşündüğümüz Özlem ve Yonca ile çok keyifli vakit geçirdik. En kısa zamanda tekrar buluşmayı ve bu sefer dünyanın diğer ülkelerindeki seyahat maceralarını dinlemeyi iple çekiyorum.


13/03/2012

So Ji Sub Ekranlara Dönüyor


Güney Kore'nin en çok sevilen Aktörlerinden So Ji Sub yeni bir drama ile Televizyon ekranlarına döneceğini doğruladı. 'Ghost' adı verilen bir bilimkurgu dizisinde rol alacak olan So Ji Sub ajuşi Kim Woo Hyun isimli, iş kolik bir polis memurunu canladıracakmış. İşini kurallara uygun, diğer bir deyişle kitabına göre yapan Kim Woo Hyun polis akademisinden yüksek  notlarla mezun olmuş 'Cyber' soruşturma departmanında çalışan bir memurdur ama söz konusu ilişkiler olunca son derece objektif bir kişi haline geliyor. Kim Woo Hyun bir de Ki Young isimli bir rakibi olacağı dizi ile ilgili verilen bilgiler arasında. So Ji Sub hayranları ve So Ji Sub ansiklopedik verilerine bile yer veren Kaktüs Çiçeği  daha detaylı bilgi verecektir takipte kalın :)

12/03/2012

Won Bin / Kusursuz Yakışıklı



Won Bini ilk kez Madeo-Mother filmde izledim ve oyunculuğuna hayran kaldım. Daha öncesinde adını sıkça duyduğum, reklam filmlerinin tercih edilen yüzlerinden olan bir aktör olduğunu biliyordum. Gerçek olamayacak kadar yakışıklı, fazla kusursuz. Soğuk ve uzak bir havası var. Ama sanırım bu onu çekici kılan etkenlerden biri. Yüzü altın orana uygun sanıyorum. Görsel olarak kesinlikle çok yakışıklı ama beni fazla etkilemediğini söylemek isterim. Korelilierin A list olarak nitelendirdikleri oyunculardan. Yılda bir kere falan film çekiyor sanırım. Dizi piyasasına dönmesi hasretle beklenen isimlerden.



Bir de böyle kalbe zara bir şey var :) Kore'nin en yakışıklı aktörleri aynı sahnede...





* İsim: Won Bin / 원빈
* Gerçek isim: Kim Do Jin / 김도진
* Meslek: Aktör ve model
* Doğum tarihi: 10 Kasım 1977
* Doğum yeri: Jeong-seon, Kangwon-do, Güney Kore
* Boy: 178cm
* Kilo: 62kg
* Burcu: Akrep
* Kan Grubu:0

DİZİLERİ

* Friends (MBC, 2002)
* Autumun Tale (KBS, 2000)
* Kkokji Tough Guy's Love 꼭지 (KBS, 2000)
* A Light at the Small Station (KBS, 2000)
* Kwangki Ad Maniac / Want You (KBS, 1999)
* Ready, Go (1998)
* Our Story (1997)
*Propose (KBS, 1997)

FİLMLERİ

* This Man/Mister (2010)
* Mother (2009)
* My Brother (2004)
* Taegukgi (2004)
* Guns & Talks (2001)

07/03/2012

3 Yıllık Zaman aşımı...

Bu bir blog doğum günü yazısıdır. 1 Şubat itibari ile 3. yılını dolduran blogum bir süre daha yayında olacak gibi görünüyor. Normalde benim bir şeye ya da birilerine olan hayranlığım maksimum 3 yıl sürer. Bu kendime koyduğum sadakat sınırıdır :) 3 yıldır blog yazıyor olabilirim ama dizi-film yorumcusu kimliğim daha eskilere dayanıyor. Hep bahsederim hayatımda önemli bir yere sahip bir dizi vardır Dawson's Creek diye. İşte o dizinin yerli-yabancı forumlarında yorum yapardım. Sonra bir internet sitesinde kendime ait köşem oldu :) O site vasıtasıyla tanıdığım ve hala görüştüğüm arkadaşlarım var. Söylemiştim... Neyse asıl olay şu aradan onca yıl geçmiş fakat benim  tavrım değişmemiş...


Yıl 2002  bu yorumlar size tanıdık geliyor mu? : )


520 (5.Sezon 20. bölüm demek) yi kaçırdım ne yazık ki ama bu haftaki bölümü izlediğimde çok sinirlendim. Her ikisi de başarılı karizmatik ve güzel yani istediği her erkeği kolaylıkla elde edebilecek iki kadın Dawson ve Paceye asılıyordu ve gördük ki bir tanesi asılmakla kalmayıp olayı daha da ileri boyutlara taşıdı. Kendi kendime dedim ki uzak durun esas oğlanlarımızdan. Tabii buldular genç yakışıklı ve toy çocukları baştan çıkarmaya çalışıyorlar çok kızdım çok!


Sonra ben köşe yazmaya başlayınca diğer DC siteleri hatta diğer dizilerin siteleri de aynı uygulamayı başlattı. Ahh taklit edilmek taa o yıllardan bana kalan bir miras ha ha  ha  :P


Ne asil, ne kibar biriymişim ben o zaman :))


Uzun bir aradan sonra nihayet özlem sona erdi ve dizimize yeniden kavuştuk. Başlamadan önce söylemek istediğim birkaç şey var. Tam 1 sene önce Taner'in fikriyle başlayan haftanın yorumu köşesi çok beğenilmiş olacak ki türevlerimiz çıktı. Örnek alınacak işlere imza atmak son derece mutluluk verici buradan diğer dizilerin sitelerinde bu işi üstlenen herkese tek, tek başarılar diliyorum.


Ben Dawson&Joey'ciydim ve olaylara hep o gözle bakar, öyle yorum yapardım. Az küfür yemedim. Admine şikayet ediyorlardı beni : ) O da sağolsun hep benim tarafımdaydı. Şimdi internetin, pcnin altını üstüne getiriyorum ama o zamanlar Wordde dosya kaydetmeyi bile bilmiyordum. Yukarıdaki çarpı işaretine basıp kaydetmek istiyor musunuz diye sorunca, evet deyip öyle kaydediyordum. Neredennn nereyeee : )


Bu aralar her zamankinden daha yavaşım mazur görün. Zaten hiç bir zaman düzenli post girme derdinde olmadım. 1 yıllık blogların 100 den fazla yazısı oluyor bazen. Söyleyecek sözleri vardır elbet, eleştiri değil asla... Ama ben 3 yılda 266 yazı yazmışım. 1118 etiket kullanmış, kendiminkilerle beraber 3027 yorum almışım. Blogun bana en büyük getirisi tanıdığım insanlardır. Candan arkadaşım olanlar dışında, tanımakdan memnun olduklarım var. Yüzlerini hiç görmediğim ama yorumlarıyla beni yalnız bırakmayanlar var. Hayatta zaten bir dolu, sıkıntı, üzüntü, stres yaşıyoruz. Diziler, fimler, müzikler bu hengamede biraz olsun rahatlamamıza, iyi hissetmemize vesile oluyor. Bütün bunların yanında, benim cümlelerim biraz olsun keyiflenmenizi sağlıyorsa o halde güzel bir şeyler yapıyorum demektir : )


Ben sıkılana kadar bir süre daha buralardayım. Umarım sizde orada olup beni okumaya devam edersiniz.


02/03/2012

Nurbanu...

'' Âteş kesilir geçse sabâ gülşenimizden''*



" Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır."

(Mustafa Kemal Atatürk)

Hazır Muhteşem Yüzyıl gibi bir dizi revaçtayken, uzun zman önce okuduğum bir kitabı tanıtayım dedim. Gerçi kitap seçeneği öylesine eklemiştim bir önceki yazıya ama talep edeni çok oldu :) Benim okuduğum tarihi kitapların çoğu yabancı yazarlar tarafından kaleme alınmıştı. Ne kadar ciddi bir araştırma yapıldığını bilmesem de, zamanında çok satan Safiye Sultan serisi vb. bir kaç kitap var kitaplığımda.

Teoman Ergül'ün kaleminden Şehzade Selim zaaflarıya ama insan yönüyle anlatıyor. Hiç bir zaman kardeşleri kadar itibar edilmemiş,yumuşak huylu, kimseyi incitmemiş birisi II. Selim. Aslında iktidar hırsı olmayan bir adam portresi var. Zevk ve sefaya düşkünlüğü birazda günü yaşama düşüncesinden ileri geliyor. Öyle ya sıralamaya göre, taht sırasının kendisine gelmesi münkün görünmüyordu. Kardeş katlinin mübah olduğu bir devlette, geleceğe dair fazla bir beklentisi olmadan yaşayan biri Şehzade Selim. Elbette bu benim kitaptan anladığım. Tarihi gerçekler ile kurgunun iç içe geçtiğini unutmamak gerek. Tarihçiler derin ve ciddi araştırmalar yapsalar da, aslında neler olduğunu ancak yaşayanlar bilir.

Nurbanu, Annesi Hürrem Sultanın oğluna seçtiği cariye-eş adayı. Güzelliğiyle hem Haseki Sultan'ı hem de Şehzade Selimi büyülemiş. Yahudi asıllı olduğuna inanılan bir genç kız. Kitapta anlatılanlar Selim ve Nurbanun birbilerini sevdiği ve Selimin -osmanlı kriterlerinde- Nurbanuya sadık kaldığı yönünde. Yine gerek bu romanda, gerek diğer tarihi romanlarda anlatılanlara göre Nurbanu'nun Hürrem Sultandan aşağı kalır yanı yok. Aynı derece baskın ve özgüvenli bir karakter Nurbanu. Hürrem Sultanda bunu anlamış olacak ki gelin adayı olarak Nurbanuyu seçiyor.

Şehzade Selimin görüntü ve kişilik olarak diğer padişahlara benzememesi Selimin aslında Kanuninin oğlu olmadığı dedikodularını yaymış. Bence bugünkü bilmin, genetiğin ışığı altında düşünülürse zaten Doğu Avrupalı olan Hürrem Sultan'ın açık tenli, sarı saçlı bir çocuğu olması genetik olarak mümkün. Neticede Hürrem Sultanın aile ve akrabaları hakkında bir bilgiye sahip değiliz.

Osmanlı ve harem hem çok hassas hem de çok bilinmeyenli bir konu. Kitabı okuyalı çok olduğu için tekrar gözden geçirdim bazı bölümleri. O kadar çok detay var ki bir blog yazısına sığmaz elbette. Uzun lafın kısası ben beğendim kitabı. Yabancı yazarlarını kendilerinin ve batının fantazileri ile süslediği kitaplardansa Teoman Ergül'ün anlatımı bana daha gerçeğe yakın geldi. Kitabın sonunda 8 sayfa kaynakça belirtilmesi de okuyanda güven duygusu yaratıyor. En azından araştırılmış olduğunun kanıtı.

*Gül bahçesinden sabah rüzgarı bile geçse ateşe dönüşüyor.