30/04/2011

Gong Yoo İçelim, açılalım kanbeeeeee :D


Photobucket

Gong Yoo, dizi yapsın diye beklerken o hayranlarının ağzına bir parmak bal çalmaya devam ediyor. Hiç yoktan iyidir diyerek, yer aldığı en ufak bir projeyi merakla bekliyoruz. En son reklam filminde oynamış. Jung Woo Sung ve Won Bin'in karşısında demiş haberler ama anlamadım. Sanırım onlar da, farklı bira firmalarının reklamlarında rol alıyor. Mayıs ayından itibaren televizyonlarda gösterilmeye başlanacakmış. OB Golden Lager markası Gong Yoo'nun  trendy, sadık, lüks imajıyla, 30 yaş üstü bira severlerin ilgisini çekmeyi planladıklarını açıklamış.





Ayrıca adını sanını anmadığımız kadın, Gong Yoo, Jung Il Woo, Gong Hyo Jin; Noa Entertainmenttan ayrılıp başka bir ajansa geçmişler ama ajansın patronu N.O.A'nın başkanı olduğu için kardeş şirket gibi oluyor sanırım. Bir süre daha eski ajanslarıyla aktivitelerini, promosyonlarını sürdüreceklermiş.


Bu arada biricik aşkım :) 47. Baksang ödüllerinde 'Popülerlik' alanında aday gösterilmiş. Gönül isterdi ki en iyi oyuncu dalında aday olsun ama o da olur inşallah.



Reklam filmi bugün gösterime girmiş. İşte 30sn lik versiyonu. Yarasınnnnnn :)




28/04/2011

Leyla'nın Evi



Kimi zaman bir savaş bir kentin, bir ülkenin kaderini değiştirir, kimi zaman bir tek kişi koca bir ailenin...


Leyla: Yalılarda doğmuş büyümüş bir paşazade, bir Osmanlı soylusu...

Ali Yekta: Uşaklık kaderini değiştirme ihtirasıyla yanıp tutuşan bir İstanbullu...


Rukiye-Roxy: Almanyada doğmuş, seks modelliği yapmış bir hip-hopçı...


Livaneli, birbirini hiç tanımayan bu üç ayrı kişiliğin yaşamını, bir 'İstanbul romanı'nda birleştiriyor.


Kentlisi-köylüsü, varsılı-yoksulu, din hocası, söz sahibi bankacısı, gazetecisi... Her birinin bir nedenle ötekinin yaşamına girdiği, onu değiştirdiği günümüz Türkiyesi... Ve bir roman kahramanı gibi öne çıkan pırıltılı Boğaziçinde, Bosnalılar Yalısının ilginç dünyası...


Leylanın Evi, dünyada sadece yaptığı müzikle değil, çeşitli dillere çevrilen, sinemaya aktarılan ve ödül alan kitaplarıyla da tanınan Livanelinin Mutluluktan sonraki romanı...



Seyahate giderken, yolda okurum diye yanıma aldım bu kitabı. Yolda değil ama vardığımız gece bir solukta okudum. Zülfü Livanelini solist kimliği ile bilir ve beğenirdim ama daha önce hiç bir kitabını okumadım. Leyla'nın Evi sanırım ilk çıktığı zamanlarda aldığım ama yine, uzun zaman rafımda okunmayı bekleyen kitaplar arasındaydı. Zülfü Livaneli'nin anlatımı yalın ve akıcı. Yormuyor, sıkmıyor okuyucuyu.


Yalılarda büyümüş yalnız bir kadın, insanlara güvenmeyen hayata öfkeli bir diğer kadın. Yollarının en olmadık şekilde kesişmesi ve birbirlerinin hayatının içine girmeleri... Farklılıklarına rağmen değil, farklılılarıyla birbirlerini sevmeleri ve bu süreçte yaşanan olaylar, altını kalın çizgilerle çizmeden okuyucuya aktarılıyor.


Bütün sevdiklerini tek, tek kaybeden hayata öfkesini, yaşamı boyunca sadece bir kez dışarı vuran ve bundan sonra büyük bir vakar ile yaşayan Leyla, ilerlemiş yaşına rağmen, kendisine 'teyze' 'abla' dedirtmeyen bir kadın. Bunun sebebini anlatmıyor romanda ama benim anladığım 'batılı' tarzda bir eğitim aldığı için bu tarz kelimeleri fazla yakın ya da gereksiz bulması.


Genelde Ayşe Kulin kitaplarında daha sık rastlanır Leyla profilinde ki kadınlara. O yüzden 'çok' etkilenmedim. Bildiğim bir şeylerin değişik bir türevini okuyor gibiydim. Ancak bu kitaptan keyif almamı engellemedi elbette. Her türlü karakterden insana, yeterli ölçüde yer verilmiş. Özette bahsediliyor zaten. Leylan'nın Evi İstanbulda Tiyaro Kare tarafından oyunlaştırılmış. Fırsat bulduğumda gitmek istiyorum. Kısacası alın ve okuyun. Pişman olmazsınız diyorum. Kitabın geniş özetine buradan bakabilirsiniz. Online satın almak isterseniz buraya tıklayın.



25/04/2011

Jung Woo Sung yazık ama ha ha ha :)


3 gün internetsizdim bir gittim, geldim Kore skandallarla sallanmış... Nefim sağolsun beni habersiz bırakmadı ve gündeme bomba gibi düşen bu olayı, bana telefonla heber verdi. Tarih84'ün biricik aşkı Jung Woo Sung bir süre önce Pariste, Lee Ji Ah ile görüntülenmiş, sonrasında gelen meraklı sorular neticesinde, beraberliklerini itiraf etmek zorunda kalmışlardı. Ve bir kaç gün önce başka bir skandal patlak verdi. Meğer 'Oppamızın' sevgilisi, evlenmiş ayrılmış. Hatta hali hazırda süregelen bir tazminat davası varmış eşiyle. FLAŞ, FLAŞ, FLAŞ!!!!!!!! ŞOK! ŞOK! ŞOK!


Jung Woo Sung, menajeri yoluyla yaptığı açıklamada; onu hala sevdiğini ama şu anda kendi sorunlarının üstesinden gelmeye çalıştığını bildirmiş. Valla kızın geçmişini kazıdıkça altından bir sürü enteresan şey çıkıyor.. Her şeyden önce 1997 yılında evlenmişler. Kızın doğum tarihine bakılırsa (1981) o tarihte sadece 16 yaşında olduğu içn bu mümkün görünmüyor. Meğerse bu bilgi de doğru değilmiş. Kendisi aslında 1977 doğumluymuş. Dolayısıyla 1997 de 20 yaşında oluyor.


Mesela birdenbire girmiş piyasaya, hiç bir geçmiş eğitimi vs yokken. Sonra çıkış projesi o zaman popüleritesinin zirvesinden olan Bae jong (Winter Sonata) ile olmuş. Bu yeni bir oyuncu için neredeyse imkânsıza yakın bir şeymiş. Ancak arkanız sağlamsa o başka tabii... Bu konu uzakdıkça daha neler çıkacak kimbilir. Eeee Jun Woo Sung alır mısın Tarih'in ahını? Çıkar böyle işte. Ama enteresandır kızla beraberliğini öğrendiği günden itibaren 6. his midir nedir arkadaşım hep midem bulanıyor, deyip duruyordu. İşin en ilginci bu adam en başta ilişkisine sahip çıkmıyor izlenimi veriyordu. Ben hala bu fikrimin arkasındayım. Bu gelişmelerden sonra da, bilseydim bu ilişkiye başlamazdım gibi açıklamalarda bulunmuş. Tarih84'ün bu konudaki yorumu : 'Çok adisin aşkım yaa' Şerefsiz'  Bunları söylerken ses tonunu duyabilmenizi isterdim. Sanki iltifat ediyor. Bu kadar cıvıl, cıvıl olunmaz ki :) İnsan biraz üzülür sevdiği adam için :D :D


Ben zaten bu kızı hiç yakıştıramamşıtım o adamın yanına. Yalancılığı çıktı bir de üstüne. Bakın görün, ilişkimiz çok yıprandı deyip, ayırlacak bunlar kısa bir süre sonra. Jung Woo Sung'da 'mağdurum da, mağdurum' diye dolanır kesin :) Kızla ilgili bir sürü teori var ama hepsini yazamayacağım şimdi. Sıkıcı bir konu benim için ama, güzel arkadaşımın hatırına her türlü bilgiyi duyurmayı görev bilirim :) Gelişmeleri merakla takip ediyoruz.. Ne diyelim başka..



20/04/2011

Arwen'den gelen en güzel hediye :)



 

Canım arkadaşım Miss. Nefertiti kendi blogunda yazmış. Okuduktan sonra artık bana da iki satır yazmak düşer dedim. Erteleyişimin sebebi tembellik ama daha çok söylecek düzgün kelimeleri bulamamanın endişesiydi. O kadar beğendim ki, ne desem az kalır diye düşündüm.


Şubat ayında Arwen İstanbula hem iş, hem ziyaret amacıyla geldi. Tabii ki fırsat bu fırsat görüştük. Günümüze aksilikler ufak gölgeler düşürse de, karartmayı başaramadı. :) Arwen gelirken eli boş gelmemiş ve Nefiyle bana Gong Yoo resimli masa takvimi hazırlamış.


Çokkkkkk ama çok beğendim. Gong Yoo olmasında öte, düşünülmüş kişiye özel hazırlanmış bir hediye olması beni çok mutlu etti. Hediye vermeyi çok severim ama alan taraf olma hali çok yeni benim için sağolsun Mavim ve Miss. Nefertitim tanıştığımızdan bu yana, özellikle doğumgünlerini hiç atlamazlar. Artık Nefime sipariş verir oldum, bunu istiyorum diye ki aldığı kazak bu kış üniformam oldu :)


Pek çok kadının aksine, ben ayıcıklardan, aşırı şirin biblolardan, şeker şirin kalpli şeylerden, oyuncaklardan hiççççç hoşlanmam. Bunu da kimsenin yüzüne söyleyemem. Dolayısıyla alınan hediyeleri; hediye diye saklamak zorunda kalırım. Kıyamam da birine vermeye.. Atmak söz konusu bile olamaz tabii.. Özetle yine diyorum Gong Yoo hayranı olmaktan öte, bu kadar üzerinde düşünülmüş, ne sevebileceğimiz üzerine çaba sarfedilmiş, farklı bir hediye almak beni çok sevindirdi. Şimdi Nisan ayı güzeli olarak bana çapkın, çapkın bakıyor, Yoo'm karşılıklı bakışıyoruz. :) Çok teşekkür ederim canım. Bundan sonra buralısın zaten, daha sık görüşürüz umarım.



19/04/2011

Song Seung Hun/ Honey, honey


My Princesss dizisi ile dikkatleri üzerine çeken, daha doğrusu benim dikkatimi çeken bir oyuncu Seong Seung Hun. So Ji Sub ile yakın arkadaşlar. Her ikisi de ünlü olmadan önce tanışmışlar. İlk kez bir romantik komedi de rol almış ve bu dizideki başarısı ve oyunculuğuyla oldukça övgü almış. Önce bir bakalım kimmiş? Ne yapmış bizden önce :) 2009 da Kendi ajansını açmış. Hayranları ona 'honey' diyor. Kendi web sayfasında da haberler 'to Honey' 'from Honey' olarak geçiyor :D


İsim : 송승헌 / Song Seung Hun (Song Seung Heon)
Gerçek ismi: 송승복 / Song Seung Bok
Meslek: Model ve oyuncu
Doğum tarihi : 5 ekim 1976
Boy : 1.79cm
Kilo : 70kg
Burc: Terazi
Kan Grubu : B


Diziler:
My Princess (2011)

The City of God (SBS, 2008)
East of Eden (MBC, 2008)
Summer Scent (KBS2, 2003)
Law Firm (SBS, 2001)
Autumn Tale (KBS2, 2000)
Popcorn (SBS, 2000)
Love Story (SBS, 1999)
Happy Together (SBS, 1999)
Message (SBS, 1999)
Cheat (SBS, 1998)
You and I (MBC, 1997)
Beautiful Lady 아름다운 그녀 (SBS, 1997)
Three Guys and Three Girls (MBC, 1996)

Filmler


Love And Soul (Ghost) 2010
The İnvicible/ (A Better Tomorrow) 2010
A Destiny (2007)
He Was Cool (2004)
Ice Rain / Bing Woo (2004)
So Close (2002)
Make It Big (2002)
Calla (1999)


Daha önce hep 'ağır' asık suratlı, dünyanın yükünü omuzlarında taşıyan karakterleri oynayan Song, My Princess ile farklı bir yönünü ve de oyunculuğun eğlenceli tarafını keşfettiğini söylüyor bir röportajında. Röportajın genelinde kendinin, sınırlarının ve yeteneklerinin çok farkında olduğu anlaşılıyor. Daha gençken, sadece senaryoyu okuyup öylesine rolü canlandırdığını, şimdilerde ise karaktere daha fazla ne katabilirim? Diye düşünerek oynadığını anlatıyor. Ben ne anladım onu söyleyeyim: Bu adam yakışıklılığının çok farkında ve uzun zaman sadece buna dayanmış :D


Image and video hosting by TinyPic


Son olarak bir de reklam videosunu ekleyelim. Takipteyiz bu yakışıklı ve karizmatik Oppayı da.





14/04/2011

My Princess/Pamuk Şekeri Kıvamında


Secret Garden bittikten sonra madde bağımlısı gibi ellerim bomboş, titremeye başladım. Her diziden sonra böyle oluyor 'Eee bu da bitti. Sırada ne var?' Diye dolanırken Secret Garden'ın yazarının yeni bir diziye başladığı söylentileri geldi. Sonra o dizinin bu olduğu ortaya çıktı. :)


Hani iyi bir kitap okursunuz da, onun ardından şöyle yormayan, sıkmayan hafif bir şeyler okumak istersiniz ya, My Princess tam da böyle bir ihtiyaca cevap veriyor.


Konusunu yazalım kısaca: Lee Seoul üniversitede sıradan bir tarih öğrencisidir. Seoul evlat edinilmiştir ama sevgi dolu bir ailesi olmuştur. Ülkenin en büyük şirketlerinin sahibi, artık yaşlanmış ve son kalan hanedan üyesini aramaktadır. Bu onun için vefa borcu, ölmeden önce yapması gereken son şeydir. Neyse bir takım olaylar neticesinde kızımız aslında prenses olduğunu öğrenir ve hikâye gelişir.


PARK HAE YOUNG




31 Yaşında Diplomat. Dea Han grubun tek varisi. Yakışıklı, karizmatik ve bunun son derece farkında. :) Esas oğlanımız. Bu oyuncuyu da ilk defa görüyorum.So Ji Sub'un yakın arkadaşıymış kendisi. Ne hoş değil mi? ;)


NAM JEONG WOO



32 yaşında. Arkeoloji Sanat Bölümü Yardımcı Doçenti. Lee Seol'ün 'en sevdiği' öğretneni. Evet, dizinin başında kızımız bu profesore platonik bir aşk besliyor. Pudram Tozum Tarih84 ile konuşurken, 'O kadar Tarih okuduk, şöyle bir 'Kusunnim' ile karşılaşmadık' dedi. Kader utansın. Ben de sayısız kurslarım boyunca şöyle bir öğretmenle karşılaşmadım :)


OH YUN JU


İşte en kötü Karakter. Melek yüzlü şeytan diyeceğim ama yüzünde bile meymenet yok :) 30 yaşında. Müze Yöneticisi. Profesörün ilk aşkı, ayrıca Hae Young ile aralarında bir yakınlaşma var dizinin başında.


LEE DAN




Kötü kalpli kızkardeş kontenjanından yerini alıyor dizide. O da Seol gibi evlat edinilmiş. Aynı yaşta olmalarına rağmen, Seoul 'unni' diyor. Anneleri birisinin büyük olması gerektiğini düşünmüş, kura çekmişler Dan abla olmuş. Hırslı, kıskanç ve amaca ulaşmada gitmeyeceği yol yok.


Karakterlere göz attıktan sonra sevdiğim bölümleri anlatayım. Bir kere her Kore dizisinde olduğu gibi, kadın izleyici ekrana çekmek adına 'fan servis' sahneleri var. Yaşı küçük olanlar bakmasınlar sakın. :) Bu sahnelerden aslında şunu anlıyoruz, Korede adamların şampuan, sabun gibi temizlik, kozmetik ürünlerine ihtiyaçları yok. Su yeterli temizlenmek için. Öyle ekstra bir şey yapmaya da lüzum yok. Hatta çamaşırınızı bile çıkarmasanız da olur ha ha ha.. Suyun altında ellerini duvara dayayarak, ya da öyle durarak duş almanız kâfi :D :D Şikâyetçi miyiz? Tabii ki hayır :D



Sevdiğim diğer unsurlar ise ikilinin birbirine olan sevgisini göstermekten çekinmemesi, oyuncuların kimyası gerçekten çok iyi. O kadar sevimlilerdi ki... İzleyiciyi kamera oyunlarıyla, dudak değdirme sahnelerini öpüşme diye göstererek, kandırmaya çalışmamaları da ayrıca güzeldi.




 


Yani tövbe haşa diyeyim ama bu adamlara bakınca soruyorum: Seni de mi allah yarattı? Seni ve beni aynı tanrı yarattıysa, ben neden bu güzellikten nasibimi almadım? İnsan mısın sen ve diğerleri de tabii?




Hikâye de olması gereken her şey var :) Beyaz atlı  prens-ler. Kötü kalpli kızkardeş. Şöyle oldu böyle oldu denilecek bir olaylar bütünü yok aslında. Hem var, hem yok. Sevimli, dinlendirici, göze hitap eden izlenilesi bir dizi.


Prensesin 'prenses giysilerine' :) Kullandığı taçlara, tokalara bayıldım. Kim Tae Hae de gerçekten çok güzel ve sevimli bir kız olduğu için çok yakıştırmış hepsini kendine. Tam bir kız dizisi işte. Ne söylenebilir ki üstüne. İzleyelim, izletelim hepimiz aslında prenses olabiliriz diye hayaller kuralım amin diyelim :D Yazıyı burada bitirelim :D


NOT: Son iki postumda rengârenk oldu. Ama bu biraz ruh halimle, biraz da dizi ve filmlerin yansıttığı imaj, ben de yarattığı his ile alakalı. Arada yapıyordum zaten de. Yeni alana geçince, ekstradan belirtmek gereği duydum :)


05/04/2011

Gong Yoo Finding Mr.Destiny -Sonunda İzledim-

Image and video hosting by TinyPic

Aslında izleyeli bir kaç gün oldu. İngilizce alt yazısı nete düşer, düşmez indirdim. Filmi çok daha önce indirmiştim. Önce Korece -anlamadan- sonra da İngilizce izledim. Türkçesi çıkmış duyduğum kadarıyla bir de Türkçe izleyeceğim.


Gong Yoo'nun asker dönüşü ilk projesi olması sebebiyle çok büyük bir heyecan ve merakla bekliyorduk. Dramabeans bu filmdeki rolü için Gong Yoo'ya 'adorkable'  benzetmesi yapmış. İngilizce 'adorable' ve 'dorky' kelimelerinin birleşimi. Yani böyle hafif sarsak-sersem ama sevimli bir tip.


Han Gi Joon bir seyahat ajentesinde çalışıyor, fakat fazla 'doğrucu' olduğu için işinden kovuluyor. Sonra kendi işini yapmaya karar veriyor. İlk Aşkınızı Bulma Ajansı. Tabii bu fikri bulma aşaması da enteresan. Eski sınıf arkadaşı tarafından dolandırılmaktan son anda kurtulurken, kendi gibi diğer mağdurlarla karşılaşınca hepsinin bir zamanlar bu dolandırıcı kadına aşık olduğu, çoğunun ilk aşkı olduğu ortaya çıkıyor. Buradan ilk aşkın önemini kavrayan kahramanımız, kendi şirketini açıyor. :) Bunun öncesinde çeşitli işler deniyor tabii. Turist rehberliği gibi. Kore dalgasına kapılmış Japon ajummaların taciziyle noktalanıyor bu işi :)


Şirketin ilk müşterisi, Ji Woo. Pilot sevgilisinin evlenme teklifini reddediyor. O pasaklı haliyle o yakışıklı pilot bu kıza nasıl aşık oldu orası ayrı bir muamma :) Pasaklı Ji Woo asker babası ve öğretmen kardeşiyle yaşıyordur. Mesleği gereği kızlarını da askeri disiplinle büyütmüş bir baba, yine de kendince şefkatini, endişesini gösteriyor kızlarına. Anne figürünün eksikliğinden olsa gerek, her aile gibi, bir an önce kızlarının mutluluğunu görmek istiyor.


Evlenme teklifini reddettiğini öğrenen babası, ufak bir sinir harbinin ardından, kızımızı First Love Agencye götürüyor... Çünkü Ji Woo ilk aşkını unutmamıştır, ama hakkında bildiği tek şey adıdır. Kim Jong Wook...


10 yıl önce Hindistan seyahatinde karşılaştığı bu adamı yıllarca aklından çıkaramamış. Kavuşulamayan her aşk gibi içinde büyümüş de, büyümüş. Kendini işine vermiş. Ne iş yaptığına gelecek olursak, bir müzikal yönetmeni. Bir gün geciken bir aktrisin yerine sahneye çıkıyor mecburen. Sadece o sahnede oyuncuyu beğendim :) Fena kız değil dedim ve müzikal sahnelerinde orada olmak istedim resmen. Bugüne kadar bir müzikale gitmemiş olmak eksiklik belki de.



First Love Agencye dönersek, Hang Gi Joon ve Ji Woo, Kim Joo Wook'u bulmak için, beraberce yollara koyulurlar. Potansiyelini açığa çıkaramamış bir adam, hayal kırıklığına uğramaktan korktuğu için sonlardan kaçan bir kadının hayatları böylelikle kesişir. Bu süreçte neler olduğunu tahmin etmek güç değil elbette.



Geri dönüşlerde Hindistanda KJW ile geçirdiği zamanları görüyoruz. Bu sahnelerle ilgili sessiz kalma hakkımı kullanıyorum :) (gırrrr)


Gong Yoo süper ötesi şirin, çok yetenekli. Her iki karakteri de başarıyla canlandırmış. Kaderi zorlamalı mı? Yoksa akışına mı bırakmalı? Aşkın hayali, aşkın kendisinden daha mı güzel? Bu soruları sorduran, yormayan, sıkmayan bir film diyebilirim kısaca.


İçinde Gong Yoo'nun olduğu bir filmi nasıl kısa anlatabilirim ben? Nasıl özetlerim? Nasıl objektif olurum? Çabaladım ama, yazı boyunca siz de farkettiniz mi? :) Oyunculuklar çok iyiydi ama senaryoda bir boşluk, bir yarım kalmışlık hissi vardı. Oyuncuların potansiyelini iyi değerlendirebilmiş olsalardı, gişede çok daha başarılı olacak bir film ortaya çıkabilirdi. Yine de çok keyifliydi benim için. İzleyin öneriyorum. :)